Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Samsun’da gerçekleştirilen “Millet İradesine Sahip Çıkıyor” Mitingine katıldı. Burada konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özel, “Bir Ekrem hapiste, milyonlarca Ekrem meydanlardayız" dedi.
"Dayanışma sandıklarına akanlar, darbe girişimini püskürttü"
Özel'in konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
Değerli Samsunlular, ben bu Erdoğan’ın yaptığının adını koyduğumdan beri asla uyku uyumuyor. Darbeci olduğunu, cuntacı olduğunu söyledim. Sürekli buna itiraz ediyor. Dünya iki tür darbe var. Bunun biri askeri darbe, bir diğeri sivil darbe. İkisinin de bir planı, başında bir cuntası olur. Türkiye’nin 19 Mart’ta karşı karşıya kaldığı şey, bir sivil darbedir. Ve bu darbenin başındaki cuntanın karargahı saraydır, silahı yargıdır, mühimmatı, mermisi yalandır, iftiradır. Cunta bu kez kamuflajla değil; üzerine savcı, başsavcı, hakim cübbesi giyerek gelmiştir. Seçimle gelenler seçimle gitmek istememektedir, bunun adı darbedir. Bu darbeyi püskürten 10 milyonlara selam olsun. Saraçhane’de yedi gece direnenler, 81 ilde sokaklardan taşanlar, Maltepe’de 2,2 milyonla o meydanın rekorunu kıranlar, 15,5 milyon kişi, sel olup da dayanışma sandıklarına akanlar bu darbe girişimini püskürtmüştür. Geldiler, seçtiler, tarihe geçtiler. Hepinizi, her birinizi ayrı ayrı kucaklıyorum. Selam olsun hepinize. Selam olsun hepinize.
"Karşımızdaki hükümet içindeki küçük bir azınlık var"
Şimdi karşımızdaki cunta, devlet ve hükümetin içindeki küçük bir azınlıktır. Bunlar ne millettir, ne de anlatmaya çalıştıkları gibi devlettir. Bunlar milleti de devleti de temsil etmiyor. Çıkmışlar FETÖ’cülerin ağzıyla, ‘Devlet aklı vardır’ diyorlar. Oysa siz kim oluyorsunuz da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yerine geçmeye kalkıyorsunuz. Siz bir avuç ihtiras sahibi cuntadan başka hiçbir şey değilsiniz. Oysa biz milletiz, haklıyız, güçlüyüz ve biz kazanacağız. Bu milletin coşkusunun karşısında bir avuç cuntacı duramaz. Kendi girdiği seçimde Cumhurbaşkanı unvanını alan, 19 Mart’ta kendinden sonraki Cumhurbaşkanına, Cumhurbaşkanı adayımıza kumpas kuran, darbe yapmaya çalışan, cuntanın başına geçen Recep Tayyip Erdoğan artık cunta başkanıdır. Ve yetkiyi milletten almayanlar, onun dolma kaleminin mürekkebinden kağıda dökülen sözde bakanlar. Bakan demokrasilerde olur, bakan oyu milletten alır, milletin gözünün içine bakar. Millet ne istiyorsa onu yapar. Ama yangına, orman yangınına itfaiye yollarken bile Cumhurbaşkanından talimat bekleyenden, milletin değil onun gözünün içine bakandan bakan olmaz. Bunlar Trump’ın bakan yerine atadığı sekreterleri gibi, her birisi sekreterdir. Ama bu sekreterlere söylüyorum, geçen bir yıl önce 31 Mart seçimlerinde 17’niz bir oldunuz, Cumhurbaşkanınızla hep birlikte gittiniz. İstanbul’da Ekrem Başkanımızın karşısına alayınız geçtiniz, demokrasi tokadını yediniz. Yine yiyeceksiniz. Bizim devlet geleneğimizin özü adalettir. Buradan bütün Türkiye’ye ifade etmek isterim ki, biz ‘Kadıyı satın alırsan adalet ölür, adalet ölürse devlet ölür’ diyen Fatih Sultan Mehmet’in ve biz ‘Memlekette adalet mevcut değilse orada anarşiden başka bir şey yoktur, hükümet yoktur’ diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediklerini bilen, devletin içinden adaleti çekersen geriye sadece bir çete kalır. Silah kullanan, insanları özgürlüğünden alan, para toplayan ama millete değil başkalarına hizmet eden yapı, demokratik bir devlet değil cuntanın çetesidir. Türkiye Cumhuriyeti’ni bu cuntadan, devleti suç örgütü gibi yöneten bu iktidardan ilk sandıkta kurtaracağız. İlk sandıkta.”
"Başka cezaevlerine sevkle algı operasyonu yapıyorlar"
Bugün Silivri’de sadece Cumhuriyet Halk Partililer yok. Zafer Partisi’nin Genel Başkanı Ümit Özdağ da orada. Akademisyenler, sanatçılar, sivil toplum, her siyasi partiden belediye meclis üyeleri, siyasetçiler de orada. Biz bu Silivri zindanını, Esad’ın Sednaya hapishanesinin bir benzeri olan, işkence, kötü muamele olmayan ama muhalifleri susturmak ve sindirmek için kurulmuş olan o Silivri zindanını bir özgürlük müzesi yapana kadar durmayacağız. Dün oradan içlerinde sevgili Murat Ongun’un, sevgili Necati Özkan’ın da olduğu 14 kişiyi geceleyin saat 21.00’de önce doktor muayenesine, oradan bir başka cezaevine sevk ettiler. Şimdi sosyal medya üzerinden bununla ilgili algı operasyonları yapıyorlar. Bu sevkin olacağının 10 gün önceden duyumları gelmişti. Amaçları; arkadaşlarımızı birbirinden uzaklaştırmak, her biri bir başka cezaevinde olan kişilere ayrı ayrı gitmek, onlara sözde işbirliği teklif etmek. Bunu yaparak ‘Sen bunlara iftira et, kendini kurtar’ gibi bomboş dosyayı, paçavra MASAK raporunu, milletin görüp de ‘Bununla mı suçluyorsunuz?’ dedikleri dosyayı bulamadıkları gerçek deliller, gerçek tanıklar yerine sahtecilikle desteklemek istiyorlar. Bunu beş kadın bürokratımıza da yaptılar. Bir yaşında evladı ile tehdit ettiler, ‘10 yıl göremezsin’ dediler. Cevap, ‘Ben yalan atmam. Ben olmayan suçu ‘gördüm’ demem. Ben arkadaşlarımın namusuna leke sürmem’ oldu. Bu sefer de başaramayacaklar.
“Millete rağmen bir şey yapmaya çalışanların sonu hüsran oldu”
“106 yıl önce Anadolu’nun en kara günlerinde Mustafa Kemal, milletin istiklal mücadelesini bu şehirden başlatmıştı. O gün de bugün olduğu gibi emperyalistlerin çıkarları, Türk milletinin özgürlüğünün ve iradesinin tam karşısındaydı. Mustafa Kemal’in güvenebileceği tek şey, Türk milletiydi. Büyük Türk milletinin irfanı, inancıydı. Anadolu’da yaşayan tüm renklerin kucaklaşması, omuz omuza vermesiydi. O milletine güvendi, millet ona yoldaş oldu. ‘Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararlılığı kurtaracak’ dedi, öyle oldu. O azmi gösterenler arasında bu milletin Türk’üyle - Kürt’üyle, Alevi’siyle - Sünni’siyle tüm renkleri vardı. Laz’ı, Çerkes’i, Gürcü’sü, Arap’ı, Manav’ı, Boşnak’ı, Arnavut’u, Makedon’u, hiç kimsenin doğduğu yeri, atasının doğduğu yeri ayırmadan hepimizi birden kenetleyen, birleştiren, bir büyük mücadeleye, Kurtuluş Savaşı’na ikna edip sonra da bu güçlü Cumhuriyet’i kuran Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emanetine sahip çıkanlara selam olsun, helal olsun. Sadece o zaman değil, tarihin her döneminde kim sırtını millete dayamış, milletten güç almışsa kazanmıştır. Kim millete rağmen bir şey yapmaya çalışmışsa sonu hep hüsran olmuştur. Bugün de gücünü milletten almayanlar, millete değil okyanus ötesine, başka ülkelere, başka kıtalara, başka liderlere göz kırpanlar kaybetmeye mahkumdur. Biz sırtımızı Amerika’ya değil, millete dayıyoruz. Biz gücümüzü Trump’tan değil, milletten alıyoruz. Dün işgale gelenlere kırmızı halı serenler vardı. Bugün darbe yapmak için yurtdışından icazet alanlar var. Dün ihanet ettiği halktan kopup İngiliz zırhlısı ile kaçanlar vardı. Bugün millet iradesinden korkup sandıktan kaçanlar var. Dün yedi düvele karşı direnenler vardı. Bugün cuntaya, cuntacılara karşı başkaldıran Saraçhane, başkaldıran Maltepe, 81 ilde sokaklara akan milyonlar, Samsun’da ilk adımı atan kahramanlar var. Hep birlikte bu düzene, bu tek adam düzenine, bu cuntaya başkaldırıyoruz. Sayın Erdoğan, Samsun’da Cumhuriyet Meydanı’ndayım. Senin çevrelediğin alan sığmadı, taştık. Yan meydanlarda miting yapıyoruz. Samsun inliyor, seni bir şeye davet ediyor. Var mısın, sandığa var mısın? Korkma. Milletten korkanın sonu abad olmaz. Millet seni sandığa çağırıyor. Millet, erken seçimin ilk adımını yine Samsun’dan atıyor. Millet sandık istiyor. Artık millet başında emekliyi aç bırakan, asgari ücretliyi süründüren, gençleri işsiz bırakan, gençlerin gelecek umudunu söndüren, seçimi kazanamayacağını anlayınca geldiği demokrasi treninden inan, sandıktan kaçan, sandıktan korkan bir otokrat istemiyor. Millet, demokratlar, seçim istiyor, seçim.”
"86 milyonun cebinden 20'şer bin lira aldılar"
Ayrıca hep birlikte gördük. 30 yıllık, 40 yıllık, 60 yıllık şirketlere kayyım atıyorlar. Yahu hani suç ispatlanana kadar herkes suçsuzdu, adaletin en temel ilkesi masumiyet karinesiydi? Hani suç ispatlanmadan kişiye suçlu muamelesi yapılmazdı? 24 şirkete, köklü şirketlere… Kardeşim tedbir uygula, dondur. Ama el koymak, kayyım atamak, adeta çökmek nedir? Mahkeme kararını bırak, daha iddianame bile ortada yok. O zaman Türkiye ekonomisi için hani sözde liyakatli, yalandan demokrat, işini yapan güya Mehmet Şimşek vardı. Dünyayı geziyor, para topluyor, yabancı yatırımcıları Türkiye’ye çağırıyordu. Şimdi sen İstanbul’u kazanana 13 bin farkla ‘Vermem’ deyip, mazbatasına çökersen… Sen bu sefer 806 binle kazanana iftiralar atar, bir dahaki sefere 1 milyonla kazanınca onu alır hapse atarsan… 31 yıl önce alınmış diplomaya çökersen, bütün dünyanın gözü önünde mahkeme bitmeden şirketlere çökersen… Bu devletin verdiği mazbatanın, diplomanın, tapunun değeri yoksa o zaman bu devletin evrakına, kağıdına, bonosuna, hisse senedine, borç senedine kim güvenir? Ondan sonra tabii ki 19 Mart’tan bugüne 45 milyar dolar satmışlar, 45 milyar dolar. O günden bugüne Cemil Amca’nın, Fatma Teyze’nin, Mehmet kardeşimin her birinin cebinden; Türkiye’de 86 milyonun cebinden 20’şer bin lira aldılar. Değerli Samsunlular her birimizin; dün gece Artvin’de doğmuş bebeğin, Erzurum’da doğmuş bebeğin, Edirne’de, Antalya’da, Kayseri’de doğmuş bebeğin cebinden 20 bin lira aldılar. Her birinizin cebinden 20’şer bin lira aldılar. Bayramda emekliye, ‘Bir asgari ücret, 22 bin lira ver’ diyorsun, ‘Para yok’ diyor ama her birimizin cebinden 20’şer bin lira alıyor. Kimsenin malının, mülkünün güvencesi kalmamıştır. Bakın geçen kurultayda bir şey yaptık. Hani AK Partili canım dayım var ya, gençler şikayet edince ‘Telefonu göster’ diyor, ‘Çıkar telefonu’ diyor. Biz geçen hafta bu vakitlerde çıkarttık, savcılara telefon gösterdik. Şimdi siz çıkarın telefonu bakayım, göreyim. Çıkar, kaldır. Bak, Mehmet Şimşek öyle bir şey yaptı ki açın e-devlet’e bakın. Tapunuz varsa, duruyor mu? Diplomanız varsa, duruyor mu? Bu memlekette hiçbir şeyin güvencesini bırakmadılar.
"Erdoğan, artık hem cuntacısın hem de mandacısın"
Bölgemizin ateş çemberine dönüştüğü, Türkiye’nin en güçlü olması gereken dönemde ülkemizi bile, isteye krize soktu bu iktidar, zayıflattı. Birliğimizi, beraberliğimizi, huzurumuzu bozmaya çalışıyorlar. Kendi koltukları için Türkiye’yi ateşe atmaya çalışıyorlar. 19 Mart darbesi okyanus ötesinden talimatla, icazetle yapılmış bir darbedir. Turpun büyüğünün Trump olduğu ortaya çıkmıştır. Bundan sonra ‘Erdoğan’ı severim, iyi çocuktur, akıllıdır. Geçmişte de papazımızı ondan aldım’ diyen Trump’ın bu ifadelerine sevinecek kadar küçülmüş bir iktidar ve medyasıyla karşı karşıyayız. Maalesef Trump, ‘Gazze’yi boşaltacağım’ diyor, çıtlıyor çıkmıyor. Buradan hepsini hatırlatıyorum. Elbette Filistin meselesi, Türkiye’nin meselesidir. Erdoğan bu milli meseleden, bu dayanışmadan, bu haklı davadan Trump'ın korkusuna caymış olabilir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizler, üçüncü genel başkanımız, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Bülent Ecevit’in Yaser Arafat ile kurduğu dostluğun bulunduğu yerdeyiz. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının verdiği mücadelenin olduğu yerdeyiz. Bir zamanlar Ekrem Başkanımıza ‘Amerikan projesi’ diyenler, şimdi onu tasfiye etmek için Amerika’dan talimat bekleyenlerdir. 1996’da İstanbul Büyükşehir Başkanı’yken ABD Büyükelçisi ile görüşüp ‘Partim için önemli görüşler aldım’ diyen Erdoğan, bugün ABD’den icazet alan, himaye bekleyen, içinde bulunduğu zor durumdan Amerika sayesinde çıkmaya çalışan biridir. O günkü Erdoğan’a bugün hatırlatıyorum: Sen artık hem cuntacısın, hem mandacısın. Amerikan himayesi istiyorsun. Karargahı saray, silahı yargı, mühimmatı yalan ve iftira olan bu cuntaya hep birlikte direneceğiz. 1980’de mallarımıza el konurken, Genel Başkanımız hapse konurken de teslim olmadık. 15 Temmuz’da et ile tırnak oldukları, ne istediyse verdikleri Fetullahçılar bunlara darbe yaparken bir adım geri durmadık. Demokrasiyi, Meclis’i savunduk. Ertesi gün gelip, ‘Cumhuriyet Halk Partisi önemli bir demokrasi sınavı vermiştir’ dediğinde, ‘Biz demokrasiyi kuran partiyiz. Darbe kimden gelirse gelsin karşısında duran partiyiz’ demiştik. O gün darbe yapılırken herkes CHP’ye bakarken, kapalı Meclis’i açtıran, orada partisi adına konuşan, darbeye karşı duran Özgür Özel’e bakın. Bugün adayımız Ekrem İmamoğlu’na karşı darbe planlayan, tertipleyen, uygulayan cunta başı Erdoğan’a bakın. Kimin ne kadar demokrat olduğunu, seçimi kazandığında ne yaptığına bakarak göremezsiniz. Bu parti 47 yıl seçim kaybetti. Ama böyle şeylere tenezzül etmedi. Erdoğan bir kez seçim kaybetti, darbeye yeltendi. O yüzden Erdoğan’ın gözünün içine baka baka, Samsun’un bu güzel Cumhuriyet Meydanı’ndan, bir kez daha müjdelerim ki Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi o gün olduğu gibi bugün de Türkiye’nin birinci partisidir.