Su Politikaları Derneği Başkanı Dursun Yıldız, Elips Haber’e yaptığı açıklamalarda dünyada yaklaşık 1 milyar kişinin sağlıklı suya erişimi olmadığını, su kaynaklarının sonsuz olmadığını belirtti. Türkiye’nin su zengini bir ülke olmadığını fakat su fakiri bir ülke de olmadığının altını çizen Yıldız, Türkiye’nin sık sık bölgesel kuraklıklar yaşayan ve su sıkıntısı tehdidi altında olan bir ülke olduğunu kaydetti.
‘’UNFCCC'nin amacı, tehlikeli insan müdahalesini önlemek’’
İklim değişikliğinin tek sorumlusu insanlar mı?
Bazı iklimbilimciler ve meteoroloji uzmanları dünyanın varoluşundan bu yana milyonlarca yıldır ısınma ve soğuma doğal döngüsü içinde olduğunu ve yaşanılanların doğal bir süreç olduğunu ileri sürüyorlar. Ancak bilim insanlarının çok büyük bir bölümü de bu doğal sürecin 18inci yüzyılda başlayan sanayi devrimi ile insan faaliyetleri sonucu etkilendiği görüşündeler. Bu etkilenmenin daha çok fosil yakıtların kullanılmasıyla başta karbondioksit ve metan olmak üzere atmosfere salınan sera gazlarındaki artış sonucu olduğu ileri sürülüyor.
Atmosferdeki sera gazındaki artış yapılan ölçümlerle tespit edilmiştir. Ayrıca yapılan çalışmalar ve ölçümler sanayi öncesi dönemden bu yana, kara bölgelerindeki ortalama yüzey sıcaklığının, küresel ortalama yüzey sıcaklığından neredeyse iki kat daha hızlı arttığını ortaya koydu.
Bu çalışmalar ve iklim değişikliği konusunda ortaya konan tez Dünyadaki neredeyse tüm ülkelerin 1994 tarihli Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'ni (UNFCCC)imzalamaları sonucunu doğurdu. UNFCCC'nin amacı, sera gazı salımını kontrol ederek iklim sistemine tehlikeli insan müdahalesini önlemek olarak açıklandı.
Bu durumda iklim değişiminde insan faaliyetleri etkisinin olduğu tezinin, gerek bilim insanları arasında gerekse ülkelerin yönetimleri tarafından yaygın bir şekilde kabul gördüğü söylenebilir.
‘’İklim değişikliğinin yoğun yaşanacağı bölgelerde olumsuz sonuçlar oluşacak’’
2. İklim değişikliğinin neden olacağı olaylar neler?
Uzmanlar tarafından geliştirilen modellerle çeşitli senaryolar kullanılarak yapılan çalışmalar, iklim değişikliğinin genel olarak dünyanın ortalama sıcaklığında ve kuraklık, sel, fırtına, hortum gibi aşırı meteorolojik olayların sıklığında, süresinde ve şiddetinde artış sonucu doğuracağını ortaya koyuyor. Ayrıca deniz suyu seviyesinde yükselme de bekleniyor.
Bazı uzmanlar, son dönemde artan yağış rejimindeki değişikliklerin oluşturduğu ani sel, taşkın, sıcak hava dalgaları gibi aşırı meteorolojik olayların arka planında iklim değişikliğinin yer aldığı “iklimsel değişkenlikler” olarak tanımlıyor.
İklim değişikliğinin ekolojik dengeyi bozarak su, enerji, gıda ve çevre güvenliğini de tehdit edecek sonuçlar yaratabileceği de ileri sürülüyor. Bu nedenle bazı ülkeler iklim değişikliğinin bir ulusal güvenlik tehditti olarak kabul ediyorlar.
Bu nedenlerle iklim değişikliğinin daha yoğun yaşanacağı bölgelerde ekonomik, ekolojik, sosyal ve toplumsal olarak da olumsuz sonuçlar yaratacağı da öngörülüyor.
Sonuç olarak iklim değişikliğinin tarımsal üretimin azalmasından, insan sağlığının bozulmasına ve çevresel felaketlerin yaşanmasına kadar birçok olumsuz etkisinin olacağı kabul ediliyor.
‘’Dünyada yaklaşık 1 milyar kişinin sağlıklı suya erişimi yok’’
3. Gelecekte su krizi kapıda mı? Türkiye’nin bir su politikası var mı? Varsa yeterli buluyor musunuz?
Su kaynakları bilinenin aksine sonsuz kaynaklar değildir. Bölgesel olarak sonlu kaynaklar olup zamana göre değişiklik gösterirler. İklim değişikliği bu etkiyi arttırmıştır. Su kaynakları dünya geneline eşitsiz yayılmıştır. Dünyanın su kaynakları hızlı nüfus artışı, kentlere göç, kirlilik ve iklim değişikliği gibi birçok unsurun baskısı altındadır. Dünyanın birçok bölgesinde fiziksel ve ekonomik su sıkıntısı yaşanmaktadır. Dünyada yaklaşık 1 milyar kişinin sağlıklı suya erişimi yoktur. Yaklaşık 1 milyar kişi de sağlıksız çevre koşullarında yaşamaktadır. Sıkıntı yaşanan bu bölgelerdeki ekonomik sorunlar, hızlı nüfus artışı ve iklim değişikliğinin de etkisiyle gelecekte bu sıkıntıların artacağını söyleyebiliriz. Türkiye su zengini bir ülke değildir. Su fakiri bir ülke de değildir. Ancak sık sık bölgesel kuraklıklar yaşayan ve su sıkıntısı tehditi altında olan bir ülkedir. Bu nedenle suyunu çok verimli, akılcı ve planlı kullanması gerekir.
Türkiye su politikaları açısından son 10 yıldır bir geçiş dönemi içindedir. Bu kapsamda 2019 yılında bir ulusal su raporu hazırlamış ve yürürlüğe koymuştur. Bu raporda suyun havza ölçeğinde entegre bir anlayışla yönetileceği yer almaktadır. Ayrıca Türkiye’de 25 nehir havzasında su yönetimi ile ilgili birçok plan tamamlanmıştır. Bu havza yönetim planlarının uygulanması için havza ölçeğinde etkin bir kurumsal altyapıya ihtiyaç vardır. Bunun yasal çerçeve içinde oluşturması ve suyun daha verimli kullanılması için 9 yıldır hazırlık çalışmaları süren Su Yasası Taslağı TBMM’den geçirilerek çıkartılmalıdır.
Ülkemizde su yönetimi konusunda planlama açısından yapılan çalışmalar hemen hemen tamamlanmak üzeredir. Ancak bu planların katılımcı bir anlayışla uygulanabilmesi konusunda daha yapılacak çok iş olduğu görülüyor.
Ülkemizde ulusal su planında belirtilen su politikalarının etkin bir şekilde uygulanabilmesi için su yöneticilerinin su yönetim anlayışlarını su kullanıcılarının da su kullanım alışkanlıklarını değiştirmeleri gereklidir. Yani ülkemizin su politikalarının suyun bir canlı hakkı olduğu kabulü ile suyu miktar ve kalite olarak iyi yönetebilmesi için su yönetimi ve su kullanımı paradigmasını değiştirmesi gerekiyor. Bu konuda bir anlayış değişikliğine ihtiyacımız var. Su kaynaklarımızın üzerindeki baskılar artıyor. Özellikle suyun sadece miktar olarak değil aynı zamanda kalite olarak da iyi yönetilmesi gerekli Çünkü ülkemizde su kirliliği hızla artıyor.
‘’Su Verimliliği Strateji Belgesi ve Eylem Planınındaki hususların uygulamaya geçirilmesi gerekli’’
4. Su Kanunu Taslağı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Su Kanunu tasarısı ülkemiz için gerekli ve su yönetim için ileri bir adımdır. Tasarıda suyun hukuki durumu yeniden düzenleniyor, Doğal mineralli sular da kanun kapsamına alınıyor. Su kaynaklarının havza ölçeğinde bütüncül olarak yönetimi hususu düzenleniyor. Su kaynaklarının kirlenmeye karşı korunması ve kirlenmiş olan su kaynaklarının kalitesinin iyileştirilerek çevresel hedeflere ulaşılması hükme bağlanıyor.
Bunların yanı sıra su kanunu tasarısında Su kaynaklarının planlanması, geliştirilmesi, izlenmesi ve denetimi, kullanılmış suların yeniden kullanılması hususu, su bilgi sistemi, ulusal su planı, su yönetimi kurullarının teşekkülü, görevleri ve yetkileri de ele alınmış.
Bu tasarının yasalaşması ile su yönetimindeki yasal eksikliklerin büyük bölümü tamamlanmış olacak. Ancak bu yeterli değil. Bu yasa ile getirilen hükümlerin uygulanabilmesi için havza ölçeğinde etkin ve güçlü bir kurumsal yapının oluşturulma planlarının şimdiden hazırlanması gereklidir. Ayrıca su kullanımı konusunda bir toplumsal bilinç oluşturma çalışmalarına hız verilmelidir. Bu konuda bu yıl yayınlanan Su Verimliliği Strateji Belgesi ve Eylem Planınındaki hususların uygulamaya geçirilmesi gereklidir.
Aslında su kanununun etkili bir şekilde uygulamaya geçirilmesi için şimdiden yasal, kurumsal altyapının yeniden planlanması ve teknolojik gelişmelere yönelik nitelikli personel yetiştirilmesine ihtiyaç vardır.
Su kanunu taslağına son şeklinin verildiği 1. Su Şurasına Su Politikaları Derneği olarak etkin bir şekilde katılıp görüş ve önerilerimizi ilettik. Su Yönetimi Genel Müdürlüğüne ilettiğimiz bu görüş ve önerilerimizi aynı zamanda bir rapor halinde yayınladık. Bu raporda diğer birçok görüş ve önerilerimizin yanı sıra aşağıdaki konulara da vurgu yaptık.
“Su Kanunu Taslağı’nın ilk ele alındığı 2014 yılından bu yana ülkemizde ve Dünya’da su yönetimini ilgilendirecek yeni yaklaşımlar ve kavramlar açısından birçok değişim yaşanmıştır. Son olarak ülkemizde su yönetimini de doğrudan ilgilendiren Yeşil Mutabakat Eylem Planı yayınlanmıştır. Bu kapsamda taslakta yer aldığı şekilde su yönetiminin yeni idari yapılanması ve su yönetimi uygulamaları, Yeşil Mutabakat, Döngüsel Ekonomi gibi yenilikçi ve güncel bazı politikaların ihtiyaç duyabileceği hususları kapsamaktan uzak olacaktır. Ayrıca Su Kanunu Taslağı’nın diğer bir ihtiyacı da, TBMM’de görüşülmeyi bekleyen İklim Kanunu Taslağı, Biyoçeşitliliğın Korunması Kanunu Taslağı, Taşkın Kanunu Taslağı gibi taslaklarla uyumlu olmasıdır.”
‘’Suyun verimli kullanılması tüm dönemler için geçerli bir politika olmalı’’
5. Suyun bilinçsiz ve aşırı tüketimi insan yaşamını nasıl etkiler? Barajlardaki doluluk oranlarının azaldığı bugünler de ne tür önlemler alınabilir?
Su, tüm canlılar için yaşamsal öneme haiz, talebi sürekli olan ve yerine başka bir şeyin ikame edilemediği bir doğal kaynaktır. Bu nedenle her zaman tüm canlılar için yeterli kalitede ve yeterli miktarda sürekli olarak erişilebilir olmalıdır. İklim değişikliği ülkemizin su kaynakları üzerinde Karadeniz bölgesi hariç olumsuz etkiler yapacaktır. Bu nedenle ülkemizin yüzey ve yeraltı sularını bilinçsizce tüketmek gibi bir lüksümüz asla yoktur. Suyun her damlası bizim için çok önemli olup her sektörde suyu en verimli şekilde kullanma zorunluluğumuz vardır.
Su kullanım alışkanlıklarımızı ve su yönetimi anlayışımızı barajlarımızın doluluk oranlarının artması veya azalmasından bağımsız olarak değiştirmek zorundayız. Türkiye’de gerek taşkın gerekse kuraklık zamanlarında alınması gereken tüm önlemler Havza ölçeğinde hazırlanan Taşkın Yönetim ve Kuraklık eylem planlarında açıkça yer almaktadır.
Ülkemiz son birkaç aydır bir taraftan ani seller diğer taraftan çok sıcak hava koşullarının etkisi altında. Suyun verimli kullanılması tüm dönemler için geçerli bir politika olmalıdır. Ancak çok sıcak dönemlerde su tüketimi artacağı için su kullanımında tasarrufa yönelik tedbirler de alınmalıdır. Bunların arasında evsel su kullanımında suyu verimli kullanan aparatların mevcut aparatlarla değiştirilmesi, çamaşır, bulaşık makinelerinde tam dolu verimli kullanım, özellikle eski tuvalet rezervuarlarının kapasitesinin pratik yöntemlerle azaltılması gibi önlemler alınabilir. Bu dönemde özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyükşehirlerde aşırı su tüketen sektörlerin su kullanımları daha sıkı denetlenerek kontrol altına alınmalıdır.
‘’Dünyada yakın gelecekte ülkelerarasında su konusunda gerilimler yaşanacak’’
6. Gelecekte devletlerarası bir su krizi ihtimali görüyor musunuz? Türkiye bu krizin neresinde?
Buna kısa cevabım evet olacak. Dünyada yakın gelecekte ülkelerarasında su konusunda gerilimler yaşanacak. Bu konuda hafif yoğunluklu silahlı çatışmalar da olabilir. Ancak bu gerilimlerin şiddetli bir su savaşı boyutuna taşınacağını düşünmüyorum. Su konusunda yaşanacak bir gerilimin hızla tırmanarak bir su savaşına dönüştüğü olaylara çok dikkatli bakmak gerekir. Bunun su ile ilgili bir çatışma mı yoksa su gerilimi kullanılarak çıkartılan bir savaş mı olduğu iyi incelenmeli.
Bence su konusunda gelecekteki gerilimlerin birçoğu ülkelerin içinde eyaletler veya kentler arasında, artan su talebi ve su kullanımları nedeniyle yaşanacak.
Su kaynakları 20nci yüzyılın sonlarından itibaren stratejik bir kaynak haline geldi. Dünyada halen 286 adet sınır aşan su havzası 300’ü aşkın da sınır aşan yeraltı suyu havzası var. Dünyadaki temiz suyun %60’ı bu havzalarda akıyor. Dünya nüfusunun yarısına yakını bu sorun çıkarma potansiyeli taşıyan havzalarda yaşıyor.
Artan nüfus, artan gıda ve su talebi, iklim değişikliğinin su kaynakları üzerine olumsuz etkisi özellikle Orta Amerika, Orta ve Güney Afrika, Orta Asya ve Güneydoğu Asya ile Ortadoğu bölgelerindeki ülkeler arasındaki gerilimi arttıracak. Bu bölgelerin birçoğunda halen fiziksel su sıkıntısı ve ülkelerarasında politik gerilimler mevcut. Bu durum ve sınır aşan su kaynakları üzerine artan baskılar ülke dışından gelen sulara bağımlı olan bu bölgelerde barış ve istikrarı tehdit edebilir. Su kaynakları bu bölgelerde uluslararası sistem tarafından yaratılmak istenen karışıklıklar ve istikrarsızlık için bir araç olarak kullanılabilir.
Türkiye’nin yüzey sularının yaklaşık %33’ü sınır aşan su havzalarından kaynaklanarak komşu ülkelere akıyor. Kara sınırlarımızın dörtte biri de nehirlerden oluşuyor. Ayrıca Türkiye Ortadoğu ve Arap yarımadasına akan iki büyük nehir olan Dicle ve Fırat nehirlerinin de kaynak ülkesi durumunda. Bu durum Türkiye’yi sınır aşan suların yönetimi konusunda önemli bir ülke pozisyonuna getirdi. Türkiye bu bölgede GAP’ı geliştirmek konusunda aşağı kıyıdaş ülkelerden kaynaklan birçok zorlukla karşılaştı Ancak Türkiye sınır aşan sularını hiçbir zaman bir hegemonya aracı olarak kullanmadı. Son dönemde Irak’tan gelen ilave su bırakma taleplerinin tümü karşılandı. Türkiye sınır aşan sularla ilgili barış ve işbirliği eksenli bir hidropolitika izliyor.
‘’Türkiye su sıkıntısına doğru hızla yaklaşmakta olan bir ülkedir’’
7. Nüfusun arttığı Türkiye’de su kaynakları yeterli mi?
Ülkemizde su kaynakları dünyada olduğu gibi bölgesel olarak eşitsiz dağılmıştır. Ülkemize düşen alansal yıllık ortalama yağış miktarı 574 mm dir. Ancak bu değer orta Anadolu’da 300 mm ye kadar inerken Doğu Karadeniz’de 2500 mm ye çıkmaktadır. Bu nedenle ülkemiz su miktarı ve nüfus açısından bölgesel olarak farklılık gösterir. Nüfusun daha fazla olduğu batı bölgelerimizin su kaynakları daha azdır. Doğu bölgelerimizde ise nüfus az iken su potansiyeli ise daha fazladır. Bunun yanı sıra sanayinin daha gelişkin olduğu batı bölgelerinde nehirlerimiz büyük oranda kirlenmiştir. Ayrıca özellikle Akdeniz ve Güney Ege bölgelerinin su havzalarında iklim değişikliği su kaynaklarını olumsuz yönde etkileyecektir.
Tüm bu koşullar dikkate alındığında Türkiye su sıkıntısına doğru hızla yaklaşmakta olan bir ülkedir. Su Yönetiminde ve kullanımında gerekli düzenlemelerin yapılmaması durumunda ve anlayışımızın değişmemesi durumunda Türkiye’nin su kaynakları en azından bölgesel olarak yakın gelecekte yetersiz kalacaktır.
Bu durum önceki Tarım ve Orman Bakanı Prof. Dr. Vahit Kirişçi tarafından da bir toplantıda aşağıdaki şekilde net olarak ifade edilmiştir.
Bakan Kirişçi su verimliliği seferberliği ile ilgili bir toplantıda, su kaynaklarının korunması ve verimli kullanılmasına yönelik gerekli tedbirler alınmadığı takdirde 2030'da toplam nüfusun yüzde 49'unun, sulanan tarım alanlarının ise yüzde 78'inin su açığı riskiyle karşı karşıya kalacağını ifade ederek, bazı havzalarda gerekli önlemler alınsa dahi 2030 sonrasında su açığının oluşmasının beklendiğini dile getirmiştir.