Özel Haber: Sümeyye Aksu
Türkiye, bu yıl Dubai'de düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Konferansı'na (COP 28) binin üstünde rekor sayıda temsilciyle katıldı. Kırılgan ülkeler statüsünde değerlendirilmeyi talep eden Türkiye, iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerine en fazla maruz kalan ülkelerden biri olduğunu savunuyor. Türkiye COP28'de aralarında İklim Kulübü ve Dayanıklı Gıda Sistemleri'nin olduğu dokuz girişime katıldığını açıkladı. Ancak Türkiye COP28'in en önemli gündem maddelerinden olan fosil yakıtlardan çıkış konusuna ilk günden karşı çıktı.
Türkiye, kırılgan ülkeler arasında değerlendirilebilir mi?
Yenilenebilir enerji kapasitesinin 2030 yılına kadar üç katına çıkarılmasını taahhüt eden 100'den fazla ülke arasında da yer almadı. En önemli önceliklerinden birini "Kayıp ve Zarar Fonu'ndan yararlanmak olarak açıklayan Türkiye, bu fonun verildiği kırılgan ülkeler arasında değerlendirilebilir mi?
Türkiye'nin yer almadığı girişimler
⦁ Küresel Yenilenebilir Enerji ve Enerji Verimliliği Taahhüdü: 130 ülke, 2030 yılına kadar yenilenebilir enerjiyi 3'e, enerji verimliliği çalışmalarının hızını 2'ye katlama sözü verdi.
⦁ Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Adil Geçiş ve İklim Eylemi Ortaklığı: 76 ülke, toplumsal cinsiyete duyarlı bir iklim adaleti bildirisi açıkladı.
⦁ İklim, Yardım, Toparlanma ve Barış Bildirisi: 80 ülke, iklim değişikliğine uyumu ve dirençliliği artırmaya yönelik bir işbirliği çağrısı yaptı.
⦁ Küresel Soğutma Taahhüdü: 66 ülke, 2050 yılına kadar tüm sektörlerde soğutma teknolojilerinden kaynaklanan emisyonları 2022 seviyelerine göre küresel olarak en az yüzde 68 oranında azaltmayı amaçlıyor
⦁ Hidrojen Bildirisi: 37 ülke küresel yenilenebilir ve düşük karbonlu hidrojen piyasasının ve sertifikasyon programlarının geliştirilmesini amaçlıyor.
⦁ Küresel İklim Finansmanı Çerçevesine İlişkin Liderler Bildirisi: Küresel finansmanı iddialı bir iklim eylemine uygun hale gelecek şekilde dönüştürmeyi hedefliyor.
⦁ Kömür Sonrası Enerji İttifakı (PPCA): 2017'de kurulan ittifaka 7 ülke daha katılarak kömürden çıkma taahhüdü verdi; Polonya, Bulgaristan, Malta ve Romanya ile birlikte Türkiye ittifaka katılmayan 5 Avrupa ülkesinden biri oldu.
⦁ İklim, Doğa ve Toplum Bildirisi: 18 ülke, ulusal iklim, biyoçeşitlilik ve arazi restorasyon plan ve stratejilerinin entegre şekilde planlanması ve uygulanması için ortak çalışma kararını açıkladı.
⦁ Uyum Finansmanı Konusunda Azim Koalisyonu: 13 ülkenin kurduğu koalisyon, uyum finansmanına erişimin kolaylaştırılması ve tüm uyum finansmanı kaynaklarının artırılması konularında birlikte çalışacağını açıkladı.
Türkiye’nin yer aldığı girişimler
⦁ İklim ve Sağlık Bildirisi: 143 ülke, ilk kez iklim değişikliğinin sağlık üzerindeki etkilerini ele alacak sistemler kurmak için söz verdi.
⦁ Sürdürülebilir Tarım, Dirençli Gıda Sistemleri ve İklim Eylemi Bildirisi: 158 ülke, gıda üretimini ve üreticileri iklim değişikliğinin etkilerine karşı korumaya söz verdi.
⦁ İklim Eylemi için Yüksek Hedefli Çok Düzeyli Ortaklıklar Koalisyonu (CHAMP): 65 ülke, iklim stratejilerinin planlanması, finansmanı, uygulanması ve izlenmesinde yerel yönetimlerle ve belediyelerle işbirliği yapılmasını amaçlıyor.
İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği üyesi Nuray Çaltı zirve ve Türkiye'nin tutumuna dair Elips Haber’e açıklamalarda bulundu.
“Önemli olan kararları aldıktan sonra denetimli düzenli sağlayabilmek”
“Türkiye’nin en güncel iklim politikasını geçen yıl Mısır’ın Sharm el-Sheikh şehrinde düzenlenen Birleşmiş Milletler 27. Taraflar Konferansı (COP27) sırasında açıklanan “artıştan azaltım hedefi” oluşturuyor. Buna göre Türkiye, 2030 yılına kadar yüzde 21 artıştan azaltım hedefini yüzde 41 olarak güncellemiştir” diyen Çaltı, “Onun öncesinde Şubat 2022’de Türkiye’nin gelecek 100 yıldaki iklim politikalarını şekillendirici bir zirve düzenlenmişti. İklim Şurası adı verilen bu zirvenin sonunda Tavsiye Kararları yayımlandı. Bu kararlar geniş katılımlı bir dizi toplantılar ve komisyon raporları sonucunda ortaya koyuldu. Ancak bu aşamada asıl önemli olan kararları aldıktan sonra zamanında uygulamaya geçirebilmek ve izleme ve denetimini düzenli olarak sağlayabilmektir” dedi.
“Türkiye, COP28’den 9 ortaklıkla ayrıldı”
Türkiye’nin, bu yıl Birleşik Arap Emirlikleri’nde, Dubai’de düzenlenen ve COP28 olarak kısaltılan Birleşmiş Milletler 28. Taraflar Konferansından 9 ortaklıkla ayrıldığını söyleyen Çaltı sözlerini şöyle sürdürdü;
“Türkiye buna göre; iklim-akıllı eğitim politikaları geliştirmeli ve iklime dirençli eğitim sistemleri oluşturmak için finansmanını güçlendirmelidir. 2025 yılına kadar gıda üretiminden kaynaklı sera gazı salımlarını azaltmalıdır. İklim ve sağlık konusunda sektörler arası iş birliğini teşvik etmeli, sağlık sektöründe salımları azaltılmalı ve iklim ve sağlığa ayırdığı finansman miktarını ve oranını artırmalıdır. Türkiye, “Çimentoda Atılım” kapsamında çimento ve beton endüstrisinin karbonsuzlaştırılmasına yardımcı olacak bir dizi politika ve diğer önlemler konusunda en iyi uygulamaların paylaşıldığı bir ağa da dahil olmuştur. Dolayısıyla artık çimento ve beton endüstrisinin karbonsuzlaştırılması için de çabalarını artırması beklenmektedir. Bu da, ülkede karbonsuzlaştırma için ayrılan finansmanın daha da güçlendirilmesi anlamına geliyor. Özel sektör-kamu iş birliklerinin artırılması ve örnek çalışmaların yapılarak doğru ve etkin tekniklerle yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmalar yapılması yönünde beklentilerimizi artırıyor”
“COP’lara dair inancını sorgulamamıza neden oluyor”
Çaltı, ülkelerin COP zirvelerinde genel olarak başarısız oldukları konunun fosil yakıt kullanımı olduğuna dikkat çekti. Dünyanın geleceğinin kelime oyunlarının eline bırakıldığı COP’lar olduğunu belirten Çaltı, “Bu ben de dahil çoğu kişinin Taraflar Konferanslarına dair inancını yeniden gündeme getiriyor ve sorgulamamıza neden oluyor. Oysaki COP’lar iklim değişikliğinin sınırlandırılmasına yönelik ilerlemenin gözden geçirilmesi, müzakerelerle daha iyi çabaların geliştirilmesi, ortak akılla harekete geçilmesi ve pavilyonlarda yapılan iyi uygulama paylaşımlarıyla ülkelerde iklim değişikliğiyle mücadele çalışmalarının gerek iş birliği gerekse farkındalık artışı yoluyla daha da güçlendirilmesini simgelemektedir. Ben COP sürecinde en son ki en büyük başarının Paris’te düzenlenen COP21’de kabul edilen Paris Anlaşmasından öteye henüz çok geçemediğini düşünüyorum. Son 3 yıla baktığımda ise ne COP27 ne COP28 COP26’dan daha çok ses getirmiş değil. İki COP da iklim gündemini ileriye taşıyacak iddialı açıklamalardan uzaktı” diye konuştu.
“Atılan her bir adım hiçbir adım atılmamasından daha iyidir”
COP28’in en büyük başarısının konferansın ilk gününden kayıp ve zarar fonunun işler hale getirilmesi ve finansman düzenlemeleri üzerine olduğunu kaydeden Çaltı sözlerine şöyle devam etti;
“Kayıp ve zarar fonunun kurulması kararı COP27’de alınmıştı ve ülkeler COP28’de kayıp ve zarar fonu için yaklaşık 800 milyon dolar taahhütte bulundular. Bu fon ile iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı özellikle kırılgan olan gelişmekte olan ülkelere teknik yardım sağlanması hedefleniyor. Kayıp ve zararların telafisi için bu miktar kesinlikle yeterli değil ama atılan her bir adım hiçbir adım atılmamasından daha iyidir. COP28’de ilk kez sağlık günü düzenlendi, iklim ve sağlık arasındaki ilişki detaylı bir şekilde konuşuldu. İlk kez gıda ve tarım iklim değişikliğinde önemli bir faktör olarak değerlendirildi. Bu iklim zirvesinin diğer bir önemli gelişmesi “Küresel Yenilenebilir & Enerji Verimliliği Taahhüdü” oldu. Bununla birlikte 130 ülke 2030 yılına kadar kurulu küresel yenilenebilir enerji üretim kapasitesini 3 katına ve enerji verimliliğini 2 katına çıkarılması sözü verdi”
“Fosil yakıtlardan çıkış olmadan ‘kaynama çağını’ durdurmak mümkün değil”
Dünyada ve Türkiye’de yenilenebilir enerjinin kullanımının gittikçe yaygınlaştığını söyleyen Çaltı, “Ancak fosil yakıtlardan çıkış olmadan ‘Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in tabiriyle içinde bulunduğumuz kaynama çağını’ durdurmak ne yazık ki çok da mümkün görünmemektedir. COP28’de Yeşil İklim Fonuna ek finansman sağlanmasını da olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyorum. Yeşil İklim Fonu gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadeleleri kapsamında sera gazı emisyonlarını azaltmaya ve iklim değişikliğine uyum sağlamaya yönelik projeleri desteklemeye yönelik ayrılan fondur ve kurulması kararı 2010'da Cancun'da düzenlenen COP16'da alınmış ve 2011'de Durban'da düzenlenen COP17'de faaliyete geçirilmiştir. Ancak Yeşil İklim Fonunun efektifliği halen çok tartışmalıdır, çünkü 2010'dan bu yana iklim krizi ile mücadele projelerine verdiği destek beklenenin oldukça altındadır. Oysaki bu Fon 2020’den itibaren gelişmekte olan ülkelere yılda 100 milyar dolar aktarmak üzere oluşturulmuştu” ifadelerini kullandı.
“İklim adaleti, insan hakları meselesi olarak görülmelidir”
“COP28’in en önemli başarısının nihai metinde "fosil yakıtlardan uzaklaşmaya" yönelik bir yol haritasının onaylanması olarak görülüyor ama yine uzun süredir talep edilen petrol, kömür ve gazın ‘aşamalı olarak kaldırılması’ çağrısının göz ardı edildiği ortada” ifadelerini kullanan Çaltı, “Dolayısıyla iklim adaleti yine yeterince ele alınmadı, fosil yakıtları terk etme sözü yine verilmedi ve uyum finansmanı yeterince güçlendirilmedi. Bunları hepsi COP28’de iklim adaletinin hem doğrudan hem de dolaylı olarak göz ardı edilmesi anlamını da taşıyor. Günümüzdeki iklim değişikliğinin ortaya çıkmasında en az sorumluluğa sahip olanların, iklim değişikliğinin neden olduğu olumsuz sonuçlardan ilk ve en fazla etkilenmesi durumu olarak tanımlanan İklim adaleti, mutlaka ve mutlaka insan hakları meselesi olarak görülmelidir ve resmi olarak insan haklarına dahil olmalıdır” değerlendirmesinde bulundu.
“Verilen taahhütler alınan kararlar yeterince hayata geçirilmedi”
Çaltı sözlerini şöyle tamamladı;
“Şimdiye kadar 28 kez COP düzenlendi ve sonuç ne? Sonucu söyleyeyim; ilk COP’tan bu yana verilen taahhütlerin alınan kararların yeterince hayata geçirilemediği, Paris Anlaşması’nın 1,5 derece hedefinin artık mümkün olmadığı, çünkü hükümetlerin bu kadar iş birliğini vurgularken halen gerçek bir iş birliği yapamadığı ve sıcaklıkların ve iklim değişikliğinin kriz seviyesine ulaşarak kayıp ve zararları artırdığı bir yeni dünya düzeni oluşturuldu... Yeni dünya sürdürülebilir olacaktı? Yeni dünya döngüsel olacaktı? Yeni dünyada kaynakların sınırlı olduğunun farkında olunacaktı? Eğer gelecekte aldığımız önlemleri ve hayata geçirdiğimiz kararları tekrar düşünmek istiyorsak bile elimizde bir önlem ve uygulama deneyimi olmalı. Gelecek nesiller ve ben de, hükümetleri birlikte karar alıp hareket edemeyecek kadar korkak olmakla suçlayacak, hatta suçluyoruz”