Özel Haber: Deniz Dalgıç

Ankara Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü verilerine göre 27 Ağustos itibarıyla Ankara’da baraj doluluk oranı yüzde 41,44 iken, İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) verilerine göre İstanbul baraj doluluk oranı 28 Ağustos itibarıyla yüzde 30,35 seviyesinde kaydedildi. Şehir ve Bölge Plancısı Prof. Dr. Mehmet Tunçer aşırı sıcakların etkisiyle baraj doluluk oranlarının yüzde 50’nin altına gerilediğine dikkat çekerek, “Barajlarda yazın 1-1,5 ay süren aşırı sıcaklarda buharlaşma nedeniyle su kaybı çok fazla oluyor. Bu ne yazık ki kaçınılmaz” dedi. Çözüm olarak ‘kapalı depolama sistemleri’ yapılması gerektiğini söyleyen Tunçer, “Örneğin parkların içine depolar kurulabilir ve o depolarda yağan yağmur depolanır. O depolanan sularla hem parkın su ihtiyacı karşılanabilir hem de su kıtlığı olduğu zamanlarda evlerde kullanılabilir. Ayrıca çözüm olarak kapalı baraj sistemleri yapılabilir” diye konuştu.

“İçilecek suyumuz giderek azalıyor: Doğa yapılanları affetmiyor”

Şehir ve Bölge Plancısı Prof. Dr. Mehmet Tunçer, ELİPS HABER’e baraj doluluk oranlarına ilişkin açıklamalarda bulundu. Suyun hayati önemine dikkat çeken Tunçer, “İnsan aç olarak 15-20 gün yaşayabilir ama susuz 3 günden fazla yaşayamaz. Dolayısıyla su çok hayati bir konu. Dünyanın 4’te 1’i karalardan 4’te 3’ü ise denizden oluşuyor ama içme suyu olarak kullanılabilir su miktarı çok kısıtlı. Türkiye’nin su fakiri bir ülke olduğunu vurgulamak lazım. Su fakiri bir ülkeyiz ve giderek kullanılabilecek, içilecek suyumuz azalıyor” dedi. Cumhuriyetin başından itibaren yanlış politikalar nedeniyle 25’ten fazla sulak alanın kurutulduğunu anlatan Tunçer, “Bu alanlara bataklık deniyor. Halbuki bataklık değil, bu bir sulak alandır. Ve Ramsar Sözleşmesi’ne göre korunması gerekli bir ekolojik çevredir. Özel kuş türlerinin, kaplumbağaların, balıkların her türlü canlının buradan yararlandığı çok önemli sulak alanlarımız kurutuldu. Hatta Antakya'da da bir göl kurutularak üzerine havalimanı yapıldı. Bazen yağmur yağınca gerçek bir liman haline dönüşüyor. Doğa maalesef yapılanları affetmiyor” diye konuştu.

“Kapalı baraj sistemleri yapılabilir”

Tunçer, barajlardaki suyun ciddi oranda azaldığına dikkat çekerek, “Barajlardaki su çok daha hayati. Musluğu çevirdiğiniz zaman ‘Su akmazsa ne yapacağız?’ diye düşünmemiz lazım. Bunun için başka çözümler gerekiyor. Suyu tasarruflu kullanmamız, araba yıkamamamız, bahçe sulamamamız gerekiyor” dedi. Barajlardaki suyun özellikle yaz aylarında aşırı sıcaklardan dolayı buharlaştığını anlatan Tunçer, “Bu ne yazık ki kaçınılmaz. Kapalı depolama sistemleri yapılması gerekiyor. Örneğin parkların içine depolar kurulabilir ve o depolarda yağan yağmur depolanır. O depolanan sularla hem parkın su ihtiyacı karşılanabilir hem de su kıtlığı olduğu zamanlarda evlerde kullanılabilir. Ayrıca kapalı baraj sistemleri yapılabilir” sözleriyle çözüm önerilerini sıraladı. Tunçer, “Ağaçlar hem barajın ömrünü uzatıyor hem erozyonu önlüyor. Ağaç toprağı tutar ve erozyon çok fazla olmaz. Örneğin bir barajın ömrü 120 yıl ise ve eğer siz bu barajın çevresini ağaçlandırmazsanız ömrü 60-70 yılda toprakla, alüvyonla dolar. Bu ağaçlandırma meselesi hem regülasyon amaçlı hem de o bölgenin iklimini etkileme açısından önemli. Ayrıca belki ağaçlandırma baraj gölü yüzeyinde ısıyı birkaç derece düşürerek buharlaşmayı azaltabilir” sözleriyle barajların çevresinin ağaçlandırılması gerektiğini belirtti.

“Drenaj sistemleri kurmalıyız”

Türkiye’nin bu sene çok iyi bir yağış aldığını belirten Tunçer, “Ben bunun birkaç yıl yeteceğini zannediyorum ama Ankara’nın her yerinde kuyular açıldı. Bu kuyulardan yeraltı suları çekiliyor. Yer altı suları çekilince yağmur o kadar çok yağsa da yer altındaki su rezervi yeterince artmıyor” dedi. Yağışları depolamak için ayrı bir sisteme ihtiyaç duyulduğunu söyleyen Tunçer, “Yağmur suyunu depolamak için toplama sistemine ihtiyaç var. Yağmur suyunun kanalizasyona bağlanmaması gerekiyor. Yollarda yağmur suyunu ayrı toplayacağımız drenaj sistemleri kurmamız gerekiyor” açıklamasında bulundu. Açılan kuyuların kapatılmasının mümkün olduğunu söyleyen Tunçer, “Belediye kırsaldaki köylerdeki kuyulara bile sayaç takıyor. Tabii oradaki halkın tarımda kullandığı suya sayaç takmak pek doğru bir şey değil ama şehrin içindeki kuyulara sayaç koymak çok doğru olur. Sonuçta bu kamu malı ve siz başkasının suyunu alıp kullanıyorsunuz, sondaj vuruyorsunuz. Sondaj maliyetli bir şey ama su petrolden daha değerli” ifadelerini kullandı.

 “Havza bazında barajlar kurulabilir”

Zonguldak, Bartın, Karabük, Sinop, Trabzon, Doğu ve Batı Karadeniz'in sürekli aşırı yağış aldığını ve sel bastığını anlatan Tunçer, “Bu sular nereye gidiyor? Karadeniz'e karışıyor. Can ve mal kaybına neden oluyor. Bu demek ki havza bazında barajlar kurulabilir. Bu barajları yaparak suyu biriktirebiliriz” dedi. Tunçer, sözlerine şöyle devam etti:

“Ankara'ya nasıl Kızılırmak'tan su getiriyorsak, ki Kızılırmak suyu kirli bir sudur, Bartın ve Devrek çayları gibi oradaki önemli akarsulardan boru hattıyla barajlardan su getirilebilir. Mesela İstanbul'un suyu 186 kilometre uzaklıktaki Melen Çayı’ndan geliyor. Istranca suları, Terkos Barajları gibi çok sayıda baraj var ama Düzce'den Melen Çayı'nın üzerine kurulan barajlardan İstanbul’a su temin ediliyor.”

“Şehri dışarıya doğru dağıtmak ve yoğunluğu azaltmak lazım”

Bir şehrin fazla büyümemesi gerektiğini savunan Tunçer, “Nüfus çok aşırı olduğu zaman tüketim de çok aşırı oluyor. Büyük kentleri desantrilize etmek lazım. Dışarıya doğru dağıtmak ve yoğunluğu azaltmak lazım. İstanbul için bu çok önemli. Çünkü deprem beklenen bir kentte yoğunlaşma çok zararlı ve çok tahrip edici olabilir. Bir deprem olsa yine 100 binlerce kişi hayatını kaybedecek. Dolayısıyla İstanbul için Trakya'ya, Düzce’ye, Bolu’ya Adapazarı'na kenti kaydıracak ya da uydu kentler yapacak makro planlar gerekir” diye konuştu.

“Göller büyük tehdit altında”

Tunçer, Türkiye’nin göllerinin tehdit altında olduğunun altını çizerek, “Göller bölgesindeki göllerimizin her birinin 8-10 metre su seviyesi azalmıştır. Tuz Gölü dahil olmak üzere birçok gölümüz çölleşiyor, kuraklaşıyor. Göllerin suyunun azalması büyük risk. Mesela eskiden Konya'ya tahıl ambarı derlerdi. Fakat 15-20 yıldır çok su harcayarak şeker pancarı, ayçiçek gibi endüstriyel ürünler üretilmeye başlandı. Bu yer altı sularının daha da kaybolmasına, çok çekilmesine neden oluyor. Konya’da aniden obruklar oluşuyor. Çünkü yeraltı sularının çekilmesiyle çok dev çökmeler oluşmaya başladı. Ki biz bu fosil suları kullanıyoruz. Uzun vadeli bir kıtlık ya da savaş olsa bu sulara müracaat edecektik ama biz bu suları şimdi kullanıyoruz” açıklamasında bulundu.

“Deniz suyunu arıtarak tatlı su elde etmeliyiz”

Denizden su elde etmek için çalışmalar yapılması gerektiğini anlatan Tunçer, “Tuzlu suyu tesislerde arıtarak, tuzunu çökerterek tatlı su elde etmek mümkün. Bunun için enerjinizin olması lazım. İleride tatlı su giderek azaldıkça denizlerden, Akdeniz'den, Ege'den, Karadeniz'den suyu tuzundan arıtarak tatlı su haline getireceğiz ve onları kullanacağız. Bu da geleceğe yönelik yeni teknolojiler demektir” diye konuştu. 

Editör: Deniz Dalgıç