Türkiye Uzay Ajansı'ndan açıklama: İstanbul'dan Ankara'ya birçok ilde meteor görüldü Türkiye Uzay Ajansı'ndan açıklama: İstanbul'dan Ankara'ya birçok ilde meteor görüldü

Özel Haber: Halide Tonga

1 Eylül’de adli tatilin sona ermesi ile yeni adli dönem başlayacak.  28’inci dönem parlamentosunun temel hedeflerinden biri olan yeni ve sivil bir anayasa düzenlemesi de Meclis’in önemli bir gündem maddesi olacak. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Meclis’in yeni dönem çalışmalarında yeni ve sivil bir anayasa yapılmasının önemli bir gündem maddesi olacağını belirtiyorlar. Peki yeni ve sivil bir anayasa ne demek? Yeni anayasa nasıl olmalı? Toplumda adalete olan bakış açısı kamuoyuna nasıl yansıyor? Türkiye’deki hukuk eğitiminin niteliği nedir? Yeni dönemde Ankara Barosu’nun projeleri nelerdir? Konuyla ilgili Ankara Barosu Başkanı Avukat Mustafa Köroğlu, Elipshaber’e değerlendirmelerde bulundu.

Anayasa deyince aklımıza 82 Anayasası yani darbe geliyor

Yeni ve sivil bir anayasa nasıl hazırlanmalı? Temelde değişmesi gereken unsurlar nelerdir?

Anayasa deyince aklımıza ne geliyor? 82 Anayasası. Peki 82 Anayasası deyince neyi hatırlıyoruz? Ne yazık ki 82’yi ve darbeyi. Ve bu anayasa bir darbe anayasası. Biz yıllardır darbe anayasası içerisinde değişikliklerle, ufak tefek rötuşlarla bir demokratikleşme gerçekleştirebileceğimizi düşünüyoruz. Ama beklentimiz elbette bir darbe anayasasında yapılacak ufak tefek değişikliklerle göz boyamak değil herkesin eşit temsilinin sağlandığı, yaşam hakkının kutsallığının değer gördüğü ve insan hakları, özgürlükler bağlamında yoğunlaşan bir anayasa hazırlanmasıdır.

Yalnızca anayasanın hazırlanması süreci değil, o anayasaya uygun davranılması da ülkemizde başka bir sorun haline geldi. O yüzden madem böyle bir niyet var madem yeni bir parlamento, yeni bir anayasa yapma sürecinde sorumluluk ve görev almak istiyor buna bu ülkenin tüm paydaşlarının, barolarının, sivil toplum kuruluşlarının örgütlerini de dahil ederek daha özgürlükçü yoğunlaşacak bir anayasayı yaratmak onların da boynunun borcudur diye düşünüyorum.

Yani sivil anayasa çalışmasında daha fazla grupların, STK’lerin ve temsillerin yer alması gerektiğini söylüyorsunuz.

Şüphesiz. Çünkü biz uzun zamandır en temel yasalarda dahi yapılış süreçlerinde bir oldu bitticilikle karşı karşıya kalıyoruz. Bizim mesleğimiz özelinde Avukatlık Kanunu’nda bile meslek örgütlerine danışılmadan bir çalışma yapıldığını görüyoruz. O yüzden ne kadar çok bu ülkede yaşayan paydaşları ve onların ait oldukları yapıları, örgütleri, düşünceleri sürece dahil ederseniz o kadar çok eşitlikçi ve hak temelli, herkesin temsilinin ve hakkın eşit temsilinin gerçekleştiği bir anayasayı yaratmış olursunuz.

Biz adalete olan güven temelini ne yazık ki ciddi şekilde sarstık

1982 Anayasası denilince akla maalesef darbe dönemi geliyor dediniz. Bunca yıllık süreçte kamuoyu yansımalarına bakıldığında toplumda adalete olan güvensizlik duygusu ile ilgili nasıl mücadele edilmeli?

“Adalet mülkün temelidir” yazısının mahkemelerde olmasının anlamı aslında şudur; adalet devletin temelidir. Neden? Çünkü adalet duygusu vatandaşın yaşadığı ülkede devlete karşı duyacağı güvenin de temelidir. Biz o temeli ne yazık ki çok ciddi bir şekilde sarstık. Vatandaşın ülkede adalete güveni kalmadı. Adalete güveni kalmadığı için de bakıyorsunuz bir başı boşluk, silahlanma, şiddet, cezasızlık politikaları, infaz yasalarındaki düzenlemeler… Bunların hepsi birbirini tetikliyor.

Adalete güvenmeyen kişiler ekonomiye de yatırım yapmaz

Hatta ben bir tık ilerisinde ekonomistlerin de ifade ettiği başka bir şeyin önemli olduğunu düşünüyorum. Adaletsizlik ekonomiyi de etkiliyor. Çünkü adaletin olmadığı, mahkemelerin bağımsız olmadığı, yargının bağımsız olmadığını düşünen insanlar bu ülkeye yatırım yapmaz. Dolayısıyla adalet duygusunu sarstığınızda en temelinde toplumun tüm dinamiklerini sarsmış tabiri caizse dinamit koymuş oluyorsunuz.

Siyasetin gölgesi dahi yargının üzerinde olmamalı

O yüzden adalet duygusunu insanlarda tekrar tesis etmenin yöntemini bulmalıyız. Bu konuda da, mahkemelerin bağımsız bir şekilde görevini yapmasını sağlamalı ve siyasetin, yargının üzerinde gölgesinin dahi olmasını engellemeliyiz. Bu tarafsızlığı ve bağımsızlığı her anlamda göstermeliyiz. Ne yazık ki insanlar böyle düşünmüyor. Bunu hepimiz görüyoruz. Yani yargının bağımsız olduğunu düşünmüyor, tarafsız olduğunu düşünmüyor. Bunu haksız tutuklamalarda görüyorsunuz, bunu Anayasa Mahkemesi kararlarının mahkemelerce dikkate alınmamasında görüyorsunuz, bunu milletvekili seçilmesine rağmen halen Anayasa’nın hükmü uygulanmadığı için içerde tutuklu olan Avukat Can Atalay’ın tutuklu olmasında görüyorsunuz, bunu yüzlerce avukatın görevleri nedeniyle tutuklanması, cezaevinde olmasında görüyorsunuz.

Yani adaletsizliği baktığınızda birçok yerde görüyorsunuz. Bence şimdi tam da bu dönemde artık büyük bir toparlanmayı yaratmak zorunda olduğumuz bir dönemde önce adalet duygusu ile onu toplumda herkesin benimseyeceği bir noktaya çekerek tekrar teslim etmemiz lazım.

Hukuk eğitimi ile ilgili çok büyük bir hata yapıldı, şu an nitelikli hukuk eğitimi yok

Bu süreçte hukuk alanındaki eğitimin rolü nedir? Ülkemizde hukuk eğitiminin niteliği hakkında ne düşünüyorsunuz?

Birkaç saat önce burada sizin de olduğunuz bu katta yaklaşık 10 genç meslektaşımla bir aradaydım. Bu gençler fakülteyi yeni bitirmiş, staj için Ankara Barosu’na gelen, staj yeri ve bazıları iş arayan genç meslektaşlarımdı. Onlara da ifade ettiğim bir şey var. Ne yazık ki hukuk eğitimi ile ilgili çok büyük bir hata yapıldı. O da plansızca belki de bilinçli olarak, bilmiyorum yani hukuk mesleklerinin bu noktaya gelmesi arz edildi diye düşünüyorum, umarım öyle değildir ama plansızca hukuk fakülteleri açıldı. Çok fazla hukuk fakültesi açıldığı için de çok fazla hukuk fakültesi mezunu var. Avukatlık mesleği tarihin en büyük işsizliğini yaşıyor. Bu hukuk fakültelerini açmak kolay diye bakıldı, yani işte derslik, hoca yeterli gibi… Ama çoğunun akademik kadrosu yok ya da yetersiz. Siz bu insanlara hukuk fakültesi diploması verdiniz. Ondan sonra barolara gelip avukat olmaları ya da hâkim savcı olmalarının yolunu açtınız. Ama iyi bir hukuk eğitimi görmediler.

Bu kadar çok hukuk fakültesinin açılması yanlıştı

Bu ülkenin çok köklü hukuk fakülteleri vardı. Onların akademik kültürleri, gelenekleri vardı. Benim hep söylediğim Prof. Dr. Ernst Eduard Hirsch kuşağının yetiştirdiği hocalar vardı, bu hocaların da yetiştirdiği hukuk fakültesi mezunları vardı. Ama şu an bakıyorsunuz gerçekten nitelikli bir hukuk eğitimi yok. YÖK bu konuda çok yanlış politikalar uyguluyor, çok fazla hukuk fakültesi açılmasına izin verdiği için. Bir de son dönemde şunları gördük, yurt dışındaki hukuk fakültelerinden mezun olup gelip bu ülkede denklik almaya çalışan, alamayan kişiler var. Hatta YÖK’ün son zamanlarda yapmış olduğu bir teftiş nedeniyle bize gönderdiği bir karar var; YÖK, birçok kişinin hukuk fakültesi diplomasının iptaline karar verdi. Neden? Bu başka bir sorun ama büyük bir denetimsizlik, bu kadar çok hukuk fakültesinin açılması yanlıştı.

Fakültelerin fazla oluşu niteliksizliği de beraberinde getirdi

Son olarak şunu eklemek isterim; tabi ki bu kadar çok sayının artması, fakülte mezunlarının olması büyük bir niteliksizliği de beraberinde getirdi. Sayının çok olmasına bağlı meslek örgütlerinin de o süreci yönetme, staj eğitimi verme, nitelikli durumu da düşürdüler. O yüzden ciddi bir planlamaya şimdiden ihtiyaç var. Yoksa 180 bin hukukçuyuz, avukatız. Yaklaşık 25-30 bin de fakülteden gelecekler var. Bu sayıyı bu ülkenin kaldırabilmesi mümkün değil.

"Ankara Barosunun yeni üyeleri Ulus İş Hanı’nda çalışmalarına başlayacak"

Yeni adli dönemde Ankara Barosu’nun çalışmaları neler olacak?

Biz avukatlar olarak gerçekten her anlamda tehlike altındayız. En başta bir varlık mücadelesi ile baş başa kaldık. Yoksulluk tehdidi altında kaldık. Asgari ücretin altında bile çalışmak zorunda olan meslektaşlar olduğunu duyuyoruz ki bununla da mücadele etmek için Baro olarak büyük bir çaba içerisindeyiz. Sırf bu amaçla yıllardır Ankara Barosu’nda hayal edilen bir projeyi gerçekleştirmek için yönetim kurulundaki değerli yol arkadaşlarımla çalışma başlatmıştık. Yaklaşık 5-6 ay boyunca uğraştık. Ulus’ta Cumhuriyet’in doğduğu yerde, hukukun kalbinde Büyükşehir Belediyesi’ne ait Ulus İş Hanı’nda, yaklaşık 8 bin 500 metrekarelik bir alanı Ankara Barosu’na 20 yıllığına tahsis ettik. Orada genç meslektaşlarımızın, 0-3 dediğimiz mesleğin başındaki meslek kıdemine sahip meslektaşlarımızın ilk bürolarını açacağı bir projemiz var. Onun hazırlıklarını yapıyoruz şu anda. Tamamlamak üzereyiz. Eylül-Ekim ayından itibaren oraya yaklaşık 100 meslektaşım gelecek ve kira ödemeden sadece ortak işletme giderlerine katılarak bürolarını açıp mesleki faaliyetlerini yapabilecekler. Orada eğitim alanları oluşturduk. Mesleki eğitimleri ve gelişimleri için çalışmalar yapacağız.

Avukatların ücret tarifelerini iyi bir noktaya çekecek şekilde artırılması için mücadele veriyoruz

Onun dışında Barolar Birliği ve Adalet Bakanlığı ile adli tatil olmasına rağmen sürekli görüşmeler yaparak avukatlık ücret tarifemizi ve CMK tarifemizi güncelleyerek rakamların avukatların yaşam standartlarını en azından iyi bir noktaya çekecek şekilde artırılması için mücadele veriyoruz. Barolara maddi kaynaklar yaratılması, avukatların yaşam koşullarını devam ettirebilmeleri için barolar içerisinde bazı fonlar oluşturarak bir sistem kurulması ve aşağıdan gelen büyük bir kitlenin de en azından ekonomik olarak daha büyük bir dar boğaza düşmemesi için mücadele veriyoruz.

Barolar ekonomik anlamda varlık mücadelesi veriyor

 Yeni dönemde bu projemizi hayata geçirmek, meslektaşlarımıza özellikle genç meslektaşlarımıza nefes aldırmak, iş alanlarımızı artırmak ve Ankara özelinde adliyelerin bizde yaşattığı bir sorunu çözmek istiyoruz. Ankara adliyeleri şu an paramparça. Duruşmalar arasında yetişmeye çalışıyoruz. Ulaşım maliyetlerini görüyorsunuz. Artık hiç kimse arabası ile bir yere gidemiyor. Biz ekonomik nedenlerle meslektaşlarımıza servis hizmeti veriyorduk, bunları kaldırmak zorunda kaldık. Çünkü barolar şu anda gerçekten ekonomik bir varlık mücadelesi veriyor. O yüzden bu konuda da siyasi idarenin, Adalet Bakanlığının, özellikle de Maliye ve Hazine Bakanlığının yapılacak çalışmalarda bu mesleğe destek olması gerektiğini, bu mesleğin sorunlarının çözümü için taşın altına elini sokması gerektiğini düşünüyoruz.


 
Editör: Halide Tonga