Özel Haber: Sümeyye Aksu
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Türkiye İşçi Partisi Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında hak ihlali kararı veren Anayasa Mahkemesi (AYM) kararına uyulmamasına hükmetti ve AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu. AYM, Gezi Parkı Davası'nda mahkum olduktan sonra 14 Mayıs'ta yapılan genel seçimde milletvekili seçilen Can Atalay hakkında hak ihlali kararı vermişti. İstanbul 13. Ceza Mahkemesi'nin AYM kararını uygulayarak Atalay'ı serbest bırakması beklenirken, yerel mahkeme dosyada karar verme yetkisinin Yargıtay'da olduğunu belirterek dosyayı Yargıtay 3. Ceza Dairesi'ne göndermişti. Yargıtay 3. Ceza Dairesi, 8 Kasım'da Can Atalay’ın mahkumiyet kararını onayan bir önceki kararın doğru olduğunu belirterek, AYM'nin ihlal kararına uymayı reddetti. AYM'nin "Anayasa’yı ihlal ettiğini ve yetkisini aştığını" kaydeden Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Atalay hakkında ihlal kararı veren Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunulmasına hükmetti. Yargıtay 3. Dairesi ayrıca Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi için TBMM’ye bildirimde bulundu.
Yargıtay’ın AYM hakkında suç duyurusunda bulunmasına ilişkin Saadet Partisi Eski Genel Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kamalak ve Saadet Partisi Grup Başkanvekili Bülent Kaya ile konuştuk.
“AYM’nin kararı bir hukuk cinayetidir”
“AYM’nin kararını bir hukuk cinayeti olarak değerlendiriyorum” diyen Prof. Dr. Kamalak, “Bu karar anayasaya açıkça aykırıdır. Sadece anayasaya değil bir bütün halinde hukukun tüm kurallarına aykırıdır. Anayasadan başlayacak olursak ben Can Atalay’ı hiç görmedim bilmem tanımam ama hukuku bilirim, anayasayı bilirim. Anayasaya göre Yüksek Seçim Kurulu (YSK) diye bir kuruluşumuz var. Seçim işlerini düzenleme görevi bir anayasal kuruluş olan bu kurula verilmiştir. Can Atalay milletvekilliği adaylığı için seçim kuruluna başvurmuştur. Engel var mı diye? Yok denilmiş. Yani seçimi anayasaya göre yönetme görevi ile görevlendirilmiş olan en üst kurul engel yok demiş. Aziz milletimiz de bu kişiyi milletvekili olarsak seçmiş. Yani kurulun kararını birde milli irade ile karşılaştırmış, taçlandırmış. Sonra bu kişi milletvekili seçilmiş. Anayasanın 83. maddesine göre bir kimse milletvekili seçildiği zaman hakkındaki yargılama durur. Verilmiş olan cezalar milletvekilliğinin sonuna kadar ertelenir” dedi.
“Milletvekili meclisin kararı olmadıkça sorgulanmaz ve yargılanamaz”
Can Atalay hakkında kesinleşmiş bir karar olduğunun söylendiğini söyleyen Prof. Dr. Kamalak sözlerini şöyle sürdürdü;
“Anayasaya uymadın milletvekili hakkında alel acele karar kesinleştirdin. Bu evrensel hukukun temel ilkelerine bağdaşamaz. Anayasa bu alanda şöyle diyor; madde 83 yasama dokunulmazlığı, TBMM üyeleri meclis çalışmalarındaki oy ve mecliste ileri sürdükleri düşüncelerinden o oturumundaki başkanlık divanının teklifi üzerine meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmaz. Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili meclisin kararı olmadıkça tutuklanamaz, sorguya çekilemez ve yargılanamaz. Şimdi öbür tarafa baktığımızda Anayasa Mahkemesi bu milletvekili için mağdur olduğu noktasında karar kılmış. Hak ihlali var demiş. Anayasaya göre Anayasa mahkemesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin en yüksek yargı kuruluşudur. Öyle ki, Anayasanı n 153. Maddesine göre Anayasa Mahkemesinin iptal kararları derhal Resmi Gazete’de yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını bağlar. TBMM’yi de bağlar herkesi de bağlar”
“iktidar Anayasayı değiştirerek, hep bozdu”
İktidara Anayasa’dan bahsettiğini dile getiren Prof. Dr. Kamalak, “Ben diyorum ki; iktidar Anayasa değişikliğini sık sık gündeme getiriyor ya şu günlerde. Bırakınız diyorum bırakınız. Darbe ürünü dediğimiz Kenan Evren Anayasa’sının geride kalan birkaç maddesi var ya, o haliyle bırakın siz bu ülkeye Anayasa bakımından hizmet etmiş olursunuz. Çünkü siz bu Anayasayı tam 10 sefer değiştirdiniz, hep bozdunuz. Anayasa şu zamana kadar sanırım 11, 12 veya 13 tanesi AKP döneminde değişti. Toplamda 22-23 defa değişti. Her değişiklik biraz daha bozdu. Ben 12 Eylül darbe anayasası iyi demiyorum ama sizin değiştirdiklerinizden daha iyi diyorum” ifadelerini kullandı.
“Aksi halde hukuk devletinden bahsedilemez”
14. maddenin tartışıldığını ama eğer orada bir çelişki varsa bunu niye değiştirmediklerini sorgulayan Prof. Dr. Kamalak, “Hukukun temel ilkelerine göre eğer bir hukuk normu kişi lehine olan hükmü ile kamu lehine olan hükmü arasında bir çatışmaya meydan veriyorsa bu durumda kişi lehine olan hüküm uygulanır. Sizin anlayacağınız şekilde tarif edeyim diyelim bir pastayı ikiye bölüyoruz ikimizin de hakkı var o pastada. Pastayı ben böldüm seçim hakkı size düşer. Kanunu yapan devlet. Ona tabi olacak kişi vatandaş. Devlet kanunu yaptığına göre bu durumda kişi lehine olan hükmünü uygulanması lazım. Nasıl ki pastayı ben böldüm tercih size düştü. Aynı şekilde kanunları yapan devlet. Devlet bu durumda benim aleyhime olan kısım var şurada diyerek sizi cezalandırma yoluna gidemez. Gitmemesi lazım. Aksi halde ortada hukuk devletinden bahsedilemez. Çünkü kanunu yapma yetkisi devlete ait olduğu için aleyhine olan durumlarda hemen kanun değiştiriverir. O zamanda ortada hukuk kalmaz” değerlendirmesinde bulundu.
“Dosyanın Yargıtay’a gönderilmesi yasaya aykırı”
Saadet Partisi Grup Başkanvekili Bülent Kaya’da Yargıtay’ın kararına ilişkin, “13. Ceza Mahkemesi yargı dokunulmazlığının olduğu kabul edilmeden yargılanmaya devam edilmesinin bir hak ihlali olduğuna karar vermiştir. Bu karar daha önceki iştihatlarıyla uyumlu bir karardı. Bu karardan sonra 3. Ağır Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesinin kararında belirtildiği şekilde yargılamayı durdurup Can Atalay’ı tahliye ederek yeniden yargılama yapması gerekirken dosyayı Yargıtay’a göndermiş olması zannımca yasaya aykırıydı. Bunun üzerine Yargıtay’ın ise karara hukuki bir geçerlilik atfetmeden yani herhangi bir hukuki geçerliliği yoktur diyerek itibarsızlaştırıp ortada uyulacak bir karar yok demesi ve Anayasa Mahkemesi üyelerine karşı suç duyurusunda bulunması ayrı bir garabetti.
“Bunun kabul edilebilir bir tarafı yok bu bir devlet krizidir”
“Burada bir görevi ihtimal söz konusuysa bu Anayasa Mahkemesi üyeleri değil, Yargıtay 3. Ağır Ceza Dairesi üyelerinindir” ifadelerini kullanan Kaya sözlerini şöyle sürdürdü;
“ Anayasa Mahkemesi kararları elbette akademisyenler, hukukçular, siyasiler ve vatandaşlar tarafından eleştirilebilir ama bu eleştiriler Anayasa Mahkemesi’nin var olan bir kararının uygulanmaması ya da görmezlikten gelinmesi gibi bir sonuç doğurursa ortada devlet diye bir şey kalmamış olur. İkinci bir hadsizlikte kanaatimce TBMM’ye bunun milletvekilliğini düşürün derhal gereğini yapın şeklinde bir talimat vermesi. TBMM milletin meclisidir, başka hiçbir yerden talimat almaz. Kendi yapması gereken işlere kendisi karar verir. Dolayısıyla bu yönüyle de Yargıtay’ın hiç kendi konusu olmamasına rağmen bu hususta meclis başkanlığına çağrıda bulunması yetkisini aşan ikinci bir husustu. Bunun kabul edilebilir bir tarafı yok bu bir devlet krizidir. Bu devlet krizine yol açsan Yargıtay üyeleri hakkında Hakimler Savcılar Kurulu gerekli adli ve idari tahkikatı yapmalı hem de ilgili kurumlar buna sert bir şekilde tavır koymalı”
“Adalet Bakanlığı kürsüsünü işgal etmemesi gerekiyor”
Adalet Bakanlığının devletin bu kadar krizle karşı karşıya kaldığı bir konuyla alakalı bir iki söz söylemesi gerektiğini savunan Kaya, “Adalet Bakanı Yılmaz Tunç bunu yokmuş gibi hareket edip bir siyasi partinin genel başkanına (CHP Lideri Özgür Özel) laf yetiştirme gibi bir duruma girmesini son derece yadırgadığımı ifade ediyorum. Burada Adalet Bakanı bir başka partinin genel başkanına laf yetiştirmeyi bırakmalı kendisinin başında olduğu yargı kurumunun bir devlet krizi haline geldiği bir yerde o koltukta bir dakika bile oturmayı kendisine yedirememelidir. Bu krizle ilgili Adalet Bakanının söyleyecek bir sözü yoksa bence Adalet Bakanının, Adalet Bakanlığı kürsüsünü işgal etmemesi gerekir” ifadelerini kulandı.
“Anayasa Mahkemesi’nin saygınlığına bir darbedir”
“3. Ağır Ceza Dairesi yok hükmünde diyor ya aslında Yargıtay’ın bu suç duyurusu yok hükmündedir” diyen Kaya sözlerini şöyle tamamladı;
“Burada bir görevi ihmal söz konusu değil. Kendi kararlarıdır. İlk kez olmuyor. Eğer şayet 3.Ağır Ceza Dairesi bu konuda samimiyse Anayasa Mahkemesi’nin benzer konuda daha önce verdiği iki iştihat var onları o zaman uyan mahkemeleri de Anayasayı tanımamaktan dolayı cezalandırması gerekiyor. Bu karar AYM’yi hukuken işlevsiz hale getirmez ama siyaseten ve moral motivasyon olarak elbette Anayasa Mahkemesi’nin saygınlığına bir darbedir. Fakat ben bu konuda vicdan sahibi herkesin Anayasa Mahkemesi’nin ortaya koymuş olduğu karar sebebiyle bu durumdan Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yılında devlet kimliğine, kurumsal kimliğine sahip çıkarak devam etmesi gerektiğine inanan kişilerin zaferi ile sonlanacağını düşünüyorum”