Haber: Selim Ercan
Türkiye Diyabet Derneği Başkanı Prof. Dr. Rıfat Emral, ‘14 Kasım Dünya Diyabet Günü’ dolayısıyla Elips Haber’e değerlendirmelerde bulundu. Diyabet hakkında sorularımızı yanıtlayan Prof. Dr. Rıfat Emral, diyabetin pankreas adlı salgı bezinin yeterli miktarda insülin hormonu üretmemesi ya da ürettiği insülin hormonunun etkili bir şekilde kullanılamaması durumunda gelişen bir hastalık olduğunu söyledi.
İnsülinin kan şekerini düzenleyen bir hormon olduğuna dikkat çeken Rıfat Emral, kronik bir hastalık olan diyabette uzun süreli yüksek kan şekerinin vücudun birçok sisteminde ciddi hasara yol açabileceğini belirtti.
Prof. Dr. Emral, diyabet hastalığının belirtilerini şöyle sıraladı: “Ağız kuruluğu, susama hissi, çok su içme, çok ve sık idrar yapma, gece idrara çıkma, halsizlik, yorgunluk, sık acıkma, çok yemek yemeye rağmen kilo kaybı.”
“Tip 2 diyabet daha yaygın”
Hastalığının türleri hakkında bilgi veren Emral, “Tip 1 diyabet daha nadir görülür. Genç yaştaki insanları etkiler. Vücutta insulin hormonunun yokluğuna bağlı olarak kan şekeri hızla yükselir. Hasta enerji olarak glukoz yerine yağları kullanmaya başlar ve kilo kaybı çok belirgindir. Tip 2 diyabet ise daha yaygındır. İleri yaşlardaki insanları etkiler. Tip 2 diyabette 2 primer problem vardır. İnsülin direnci ve insülin salgılanmasında eksiklik. Gebelik sırasında ortaya çıkan diyabet. Diğer spesifik diyabet tipleri de hastalığın türlerindendir” dedi.
“Türkiye, 2045 yılında dünyada en yüksek diyabetli nüfus barındıran ilk 10 ülke arasına girecek”
Uluslararası Diyabet Federasyonu (IDF) istatistiklerine değinen Emral, dünya genelinde 382 milyon yetişkinin diyabet hastası olduğunun tahmin edildiğini söyledi. Emran, “Diyabet görülme prevalansı salgın oranlarına ulaşmıştır ve 2035 yılına kadar diyabet hastası sayısının 592 milyon olması beklenmektedir. Yaşlanan nüfus, kentleşme ve değişen yaşam tarzları diğer kronik hastalıklarla birlikte diyabet salgınını da hızla artırmaktadır. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de diabetes mellitus sıklığı giderek artan ve durdurulamayan bir salgın halini almıştır. Ölümlerin de nedeni olan bulaşıcı olmayan hastalıklar sıralamasında ilk dört sıradadır. TURDEP-II Çalışması verilerine göre, ülkemizdeki erişkin nüfusun yüzde 42’si diyabetik ya da prediyabetiktir. Türkiye Avrupa’da diyabet sıklığının en yüksek olduğu ve en fazla diyabetli hastanın yaşadığı üçüncü ülkedir. Tahminlere göre, Türkiye, 2045 yılı itibari ile dünyada en yüksek diyabetli nüfus barındıran ilk 10 ülke arasına girecektir” diye konuştu.
Diyabet hastalığının tedavisine yönelik bilgi veren Prof. Dr. Emral, şöyle konuştu:
“Diyabet tedavi yöntemleri, hastalığın türüne göre farklılık gösterir. Tip 1 diyabette insülin tedavisi ile birlikte tıbbi beslenme tedavisi titizlikle uygulanmalıdır. Hastanın diyeti doktor tarafından önerilen insülin dozu ve planına göre planlanır. Besinlerin içerdiği karbonhidrat miktarına göre insülin dozunun ayarlanabildiği karbonhidrat sayımı uygulaması ile birlikte Tip 1 diyabetli bireylerin hayatı oldukça kolaylaştırılabilmektedir. Tip 2 diyabetli bireylerde ise tedavi beslenme düzeninin sağlanmasının yanı sıra genellikle hücrelerin insülin hormonuna duyarlılığını artırmaya veya doğrudan insülin hormonu salınımını artırmaya yönelik ilaçların kullanılmasını içerir.”
Diyabet hastalığının yol açabileceği sorunlar
Hastalığın kontrol edilmemesi durumunda diyabetin ciddi sonuçları ortaya çıkabileceğine işaret eden Emral, “Diyabet, ölüm nedeni olarak bulaşıcı olmayan hastalıklar arasında 4. sırada gelmektedir. Kan şekeri yükseklikleri araya başka sağlık sorunlarının da girmesiyle akut diyabetik koma olarak bilinen metabolik sorunlara sebep olabilir ve acil müdehale edilmezse ölümcül olabilir. Kronik dönemde ise uzun süreli kontrolsüz diyabetin sebep olabileceği sorunların başlıcaları şöyle:
-Göz sorunları- görme kaybı (körlük),
-Böbrek sorunları (böbrek yetmezliği–diyaliz/böbrek nakli gerekir),
-Duyusal/sinirsel sorunlar (ağrı, his kaybı ve yaralara yol açabilir),
-Kalp/dolaşım sistemi sorunları-kalp krizi,
-İnme–felç
-Ayak sorunları- (gangren-uzuv kaybı).”
“İnsülin kesilebilir”
Diyabet hakkında doğru sanılan yanlış bilgilerin sorulması üzerine Emral, “İnsülin başlanan tip 2 diyabet hastalarına eğer gecikmiş insülin başlanması, yani insülin rezervi bittiği için insülin başlanması söz konusu değilse insülin kesilebilir. Tip 1 diyabette ise insülin dışı bir seçenek yok maalesef” dedi.
“Beslenmeye dikkat edilmeli”
Hastalığın önlenmesi için çaba harcanması, erken tanı konması ve uygun bir şekilde tedavi edilmesi gerektiğini vurgulayan Emral, sözlerini şöyle tamamladı:
“Yaş, kilo fazlalığı, hareketsiz yaşam ve ailede diyabet varlığı tip 2 diyabet gelişimi için en önemli risk faktörleridir. Tip 2 diyabetli birçok hasta sağlıklı beslenme, yeterli fizik aktivite ve ağızdan alınan ilaçlar ile diyabetin olumsuz etkilerinden korunabilir
Bazı hastalarda kan glukoz düzeyleri ilaçla kontrol edilemez ve insülin desteği gerekir. Doğru beslenme (tıbbi beslenme tedavisi), fiziksel aktivitenin artırılması ve ilaçlar tedavinin temellerini oluşturur. Bütün bunların doğru uygulanabilmesi için diyabet eğitimi çok önemlidir.
Belirtiler mutlaka öğrenilmelidir. Düzenli egzersiz yapılmalıdır. Beslenmeye dikkat edilmeli, önerilen beslenme tarzı benimsenmelidir. Önerilen ilaç tedavileri düzenli olarak kullanılmalıdır. Kan şekeri düzenli olarak kontrol edilmelidir. Tansiyon ya da kolesterol yükseklikleri varsa kontrol altına alınmalıdır. Kilo kontrolü sağlanmalıdır. Sigaradan uzak durulmalıdır.”