Yenidoğan Uzmanı Prof. Dr. Fahri Ovalı, K vitamini reddi yüzünden, uzun yıllardır görmedikleri yenidoğan kanamalı hastalığı vakalarına yeniden rastlamaya başladıklarını söyledi.
K vitamini, kandaki pıhtılaşma faktörlerinin aktif hale gelmesi için gerekli vitaminler grubu olarak tanımlanıyor. Uzmanlara göre yenidoğan bebekler için ise K vitamini hayati önem taşıyor. Çünkü K vitamini eksikliğine bağlı kanamalar ciddi ölüm ve sakatlık nedeni olarak bebeklerin hayatını tehdit ediyor. K vitamininin anne karnındayken plasentadan bebeğe geçişinin çok az olması, buna bağlı olarak yenidoğanlarda K vitamini deposunun yetersiz, bağırsaktaki K vitamini sentezinin de yok denecek kadar az bulunması ve anne sütünde K vitamini düzeyinin çok düşük olması nedeniyle, Türkiye'de koruyucu sağlık hizmetleri kapsamında her bebeğe doğar doğmaz K vitamini uygulaması rutin olarak yapılıyor. Topuk kanı taramasının ise bebeğin ileriki yaşamında zeka geriliğine yol açan fenilketonüri ya da doğumsal hipotiroidi gibi hastalıkların erkenden belirlenip bebeğin zarar görmemesi için yapılması gerekiyor. Göztepe Süleyman Yalçın Şehir Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı ve Yenidoğan Uzmanı Prof. Dr. Fahri Ovalı, son yıllarda aşı karşıtlığının da etkisiyle yenidoğan döneminde yapılması gereken topuk kanı testi ve K vitamini uygulamasını reddeden aileler nedeniyle bebeklerin hayatının tehlikeye atıldığını söyledi.
Şehir efsaneleri yüzünden aileler onam vermiyor
Prof. Dr. Ovalı, kanda pıhtılaşma faktörlerinin yapımından sorumlu olan K vitamininin bazı bebeklerde doğum sonrası bulunmamasına bağlı olarak, beyin kanaması gibi ciddi komplikasyonlara yol açtığını ve hangi bebekte kanama gelişebileceğinin de önceden belirlenmesinin imkansız olduğu için tüm dünyada standart 'koruyucu önlem' olarak bebeklere doğar doğmaz 1 miligram K vitamini uygulaması yapıldığını kaydederek şunları söyledi: "Pıhtılaşma faktörü bebek doğduğunda eksikse, özellikle doğumdan ilk 24 saat sonra beyin kanaması, sindirim sistemi kanamaları gibi hayati risk yaratan durumlara neden olabiliyor. Özellikle ilk günden sonra risk artıyor."
Her bebeğe doğar doğmaz K vitamini yapılmasının rutin bir uygulama haline gelmesiyle beraber ülkemizde her yıl yaklaşık bin 500 bebeğin hayatının kurtulduğuna da dikkat çeken Prof. Dr. Ovalı, "Ancak maalesef bazı aileler K vitamini yapılmasına onam vermiyor. Bu yapılan enjeksiyonların bebeğe acı verdiği, bebeğin beyin gelişimini engellediği, enfeksiyonlara yol açtığı yönünde bazı desteksiz ve dayanaksız inanışları var. Bunların hiçbiri bilimsel olarak kanıtlanmış değil" dedi.
"Hangi bebekte olacağını önceden bilmeniz imkansız"
Her bebekte K vitamini yapılmadığı için kanama olacak diye bir kaide olmadığını ve ret veren ailelerin de bu argümana sığındığına dikkat çeken Prof. Dr. Ovalı, "Bu bir koruyucu önlem. Hangi bebekte kanama olacağını önceden kestirmeniz imkânsız. Biz bebeklere her türlü müdahaleyi yaparken ailelerden onam almak zorundayız. Ama bazı ailelerin onam vermemesi bizi de çok üzüyor çünkü bebeklerin hayatını ciddi şekilde riske edebiliyor bu. K vitamini 'yapılmamasını' isteyen aileler maalesef giderek artıyor. Buna bağlı olarak da yenidoğanın kanamalı hastalığı dediğimiz durumu uzun yıllar sonra yeniden görmeye başladık. Bebeklerin hayatını tehlikeye sokmaya hiçbirimizin hakkı yok. Belki 50-60 yıldan beri güvenle uygulanan bir yöntem. Dünyada milyonlarca çocuğa yapılmasına rağmen çok ciddi bir yan etki şimdiye kadar kaydedilmedi. Tam tersine, yapılmayan bebeklerde kanamalar ortaya çıkabiliyor" ifadelerini kullandı.
"Topuk kanı taramasında bebeğe ilaç verilmiyor"
Ailelerin topuk kanı taramasının da benzer gerekçelerle reddettiğini söyleyen Prof. Dr. Ovalı, "Topuk kanı taraması ise yenidoğandaki metabolik hastalıkların erken tanısı için yapılır. Bu hastalıklar yenidoğan döneminde belirti vermez. İlerleyen zamanlarda, aylar sonra etkilerini göstermeye başlar. Ama belirti vermeye başladığı andan itibaren de iş işten geçmiştir artık. Bebek hastalıktan etkilenmeye başlamıştır. Oysa doğduğunda bebeğin topuğundan alınan birkaç damla kan ile birçok metabolik hastalık erkenden teşhis edilebiliyor ve eğer metabolik bir hastalık olduğu yönünde bir tanı konursa, basit bir uygulama ile bazen bir vitamin vererek, bazen diyetinde bazı değişiklikler yaparak, bebeklerin hayatlarının kurtarılması ve zeka geriliğinin önlenmesi mümkün. Topuk kanı taramasıyla da yılda yaklaşık 2 bin konjenital (doğumsal) hipotiroidi ve 200-300'e yakın da fenilketonüri hastasını erken teşhis etmek, bu çocukları zeka geriliğinden kurtarıp hayata kazandırmak mümkün. Maalesef bu konuda da benzer gerekçelerle topuk kanı taramasını reddeden ailelere rastlıyoruz artık.
Oysa topuk kanı uygulaması bir enjeksiyon bile değil. Yeni doğan bir bebekte kan alınabilecek en uygun yer topuk. Bir damla kan alacağı için bebeğin damarına girilmesine gerek kalmadan yapılabiliyor. Bebeklerin parmak uçları da çok küçük olduğu için topuktan kan alınması tercih ediliyor. Kanların yurt dışına gittiği, genetik birtakım incelemeler yapıldığı falan gibi söylentiler yayılıyor. Böyle bir şey kesinlikle söz konusu değil. Bu kanlar tamamen ülkemizdeki laboratuvarlarda test ediliyor. K vitamini de topuk kanı da bir aşı uygulaması değil. Topuk kanı alma işlemi sırasında bebeğe herhangi bir madde verilmiyor. Kaldı ki aşılar da son derece güvenli ve önemlidir. Aşılar da çocuklardaki koruyucu önlemlerin başında gelir. Aşı takvimine uygun olarak tüm çocukluk çağı aşılarının yapılması çocukların korunabilmesi açısından büyük önem taşımaktadır" diye konuştu.