Türkiye 1952 yılından bu yana NATO üyesi ve NATO’nun açık kapı politikasını destekleyen bir tutumda. İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılıma mücadelesine destek vermeyen Türkiye, her iki ülkenin de terörle mücadele konusunda sergiledikleri tutumlarda değişiklik yapmalarını istedi.
Finlandiya’nın üyeliğinin onaylanmasının ardından İsveç’in üyeliği de gündeme geldi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimiz ocak ayında “İsveç ile müzakere yapılmayacaktır” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın o dönem danışmanı olan İbrahim Kalın ise görüşme ve anlaşma müzakerelerinin olabileceğini söyledi.
Yaşanan süreç içerisinde İsveç’in NATO üyeliği Türkiye tarafından veto edildi. Müzakereler İsveç’in terörle mücadele konusunda Türkiye’ye Madrid görüşmelerinde verdiği taahhütlere uyma sözü ve Avrupa Birliği’ne girme konusunda verecekleri destekle birlikte, Türkiye yeniden İsveç’in üyeliğine yeşil ışık yaktı.
Peki İsveç’in NATO’ya üyeliği İsveç, Finlandiya ve NATO için neyi ifade ediyor? Türkiye’nin bu süreçteki nüfuzu nedir? Rusya-Ukrayna Savaşı’nın İsveç’in NATO üyeliğini hızlandırma konusundaki ilişkisi nedir? Türkiye’nin yeniden Avrupa Birliğine girme süreci ile ilgili gündem maddesi oluşturması neyi ifade ediyor? Konuyla ilgili Elipshaber’e konuşan Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Levant Çalışmaları Koordinatörü Oytun Orhan’ın açıklamaları şu şekilde:
İsveç’in terör örgütlerine müsamahalı davranması Türkiye’nin beklentilerini karşılamadı ve süreci uzattı
İsveç’in NATO’ya üyeliği neden NATO toplantısına kadar uzatıldı? Türkiye’nin bu tutumu sergilemesindeki stratejik nedenler neydi?
Türkiye NATO’nun genişleme politikasını destekliyor, bu konuda da ‘açık kapı politikası’ yürütüyor. İsveç ve Finlandiya’nın ittifaka katılımı konusunda Türkiye, destekleyen bir konumda. Bu bir NATO ittifakı bir güvenlik ittifakı, dolayısıyla üyelerinin tamamı güvenlik endişelerine hitap eden, karşılık gelen bir yapıda olması gerekiyor. Üyelerinin tamamının üye ülkelerin güvenlik kaygıları konusunda hassasiyetlerine önem vermesi gerekiyor.
Türkiye’nin burada beklentisi (İsveç ve Finlandiya’dan) NATO’ya katılmalarının desteklemekle birlikte özellikle PKK, YPG, FETÖ terör örgütleri gibi yapılara müsamahalı davranması, Suriye ve Irak’ta verilen destekler ve daha önemlisi bu ülkelerin kendi ülkeleri içerisinde bu yapıların siyasi, ekonomik, sosyal faaliyetler yürütmesi. Bu konudaki beklentiler karşılanmadığı için İsveç’in üyeliği konusunda Türkiye henüz onay vermedi. İsveç bu konuda savunma konusundaki bazı yaptırımları kaldırdı, terörle mücadele konusunda bazı yasal değişiklikler gerçekleştirdi ama bu yasal değişiklikler gerçekleştirilmesine paralel İsveç’te Stockholm sokaklarında PKK’nın, YPG’nin çok rahat şekilde gösteriler düzenlediğine şahit olduk. Türkiye’nin buradaki argümanı sadece teoride değil, pratikte de kanunlaştırılan meselelerin uygulanması yönünde. Bunları görmeden Türkiye’nin İsveç’in üyeliği konusunda onay vermeyeceği açık.
Türkiye’nin prensip olarak NATO’nun genişlemesine yönelik destek verdiğinin bir diğer göstergesi, Finlandiya’nın üyeliğinin onaylanmış olması. Çünkü zaten Finlandiya bu konuda İsveç kadar Türkiye’yi rahatsız eder durumda değildi ama bu son dönemde göstermiş olduğu bazı adımlarla da Türkiye’yi tatmin etti. Bu kaygıların giderilmesi ile o konudaki veto kaldırılmış oldu.
Rusya, Ukrayna ile olan savaşında Batı ülkeleri için gerçek tehdit olduğunu gösterdi
İsveç’in kendi güvenliğinden endişe duyması ile Rusya-Ukrayna Savaşı arasındaki ilişki nedir?
Kesinlikle var. Rusya her zaman Baltık ülkeleri, Doğu Avrupa ülkeleri hatta zaman zaman Orta ve Batı Avrupa için bir güvenlik tehdidi olarak algılana geldi. Ama bu 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana hep algı düzeyindeydi. Ama Ukrayna Savaşı ile birlikte Avrupa adına canlı, güncel ve gerçek bir tehdit olarak ortaya çıktı.
Bu durum Avrupa’nın kendi içinde Rusya’ya karşı kendi birlikteliklerini, dayanışmalarını getirdi. NATO kendi içinde daha konsolide hale geldi ve Ukrayna’ya yapılan yardımlarla Rusya’ya karşı bir denge oluşturulmaya çalışıldı. Bu tehdidi en yakından hisseden ülkelerin başında İsveç gibi, Finlandiya gibi ülkeler geliyor. Dolayısı ile Ukrayna Savaşı ile birlikte yeni hedefin kendileri olabileceği kaygısı ile bu ülkeler de hemen NATO üyeliği için süreci başlattılar, hızlandırdılar. Buradan Ukrayna Savaşı ile bağlantılı olarak yaşanan bir NATO genişlemesine şahit oluyoruz.
İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılımı kendilerini tehditlere karşı korumalarına yarar
İsveç’in üyeliği onaylanmazsa Finlandiya’nın tek başına üyeliği neyi ifade eder?
Bu sadece Finlandiya açısından bir anlam ifade eder. Finlandiya’nın Rusya karşısında daha farklı güvenlik tehditleri ile baş etme konusunda elinin rahatlaması, NATO güvenlik şemsiyesi altına girmesi anlamına gelir ama bundan İsveç’in yararlanamayacağı anlamına gelir.
NATO zaten hali hazırda İsveç ve Finlandiya katılmasa dahi dünyanın en büyük ordularını barındıran, dünyanın en büyük güvenlik örgütü olarak her türlü tehditle zaten baş edebilecek durumda. Burada İsveç ve Finlandiya’nın katılımı NATO’nun güvenlik yeteneklerine katkı yapmak artırmaktan ziyade bu ülkeleri Rusya tehdidine ya da başka tehditlere karşı koruma anlamı taşıyor. Dolayısı ile Finlandiya’nın katılımı Finlandiya adına önemlidir, İsveç’in katılımı da İsveç’in bu güvenlik tehdidinden mahrum kalmasını ve Rusya tehdidini yakından hissetmesini beraberinde getirir. Ama NATO açısından sadece İsveç’in olası bir Ukrayna gibi işgal altında kalma riskini beraberinde getirir. Bu da Batı açısından Rusya tehdidinin daha yakından hissedilmesini beraberinde getirir. Ama bu şu an çok olası bir senaryo değil tabi ki.
Türkiye, Avrupa Birliği üyelik sürecini yeniden canlandırmak için bu süreci fırsat olarak gördü
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsveç’in NATO üyeliği konusunda Avrupa Birliği için destek vermelerini koşul olarak sunmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu tür meseleler devletler arası ilişkilerde bir siyasi pazarlık aracı ve koz olarak da çok rahat kullanılabilir. Şu an da Türkiye’nin İsveç’in üyeliği konusunda elde etmiş olduğu konum ona Amerika’ya karşı, Avrupa Birliği’ne karşı ve bizzat İsveç’ karşı ciddi bir pazarlık gücü sağlıyor. Dolayısı ile Türkiye bu elindeki gücü, kozu hiçbir siyasi taviz, kazanım, kendi ulusal güvenliği çıkarları açısından bir fayda elde etmeden kaybetmek istemiyor. Dolayısıyla burada hem İsveç’ten güvenlik konusunda beklentiler dile getirildi. Ama daha geniş çerçevede Türkiye’nin bu meseleyi son yıllarda tamamen durmuş olan Avrupa Birliği üyelik sürecini yeniden canlandırmak için bir fırsat olarak da değerlendirmesi gayet anlaşılabilir. İsveç’ten de bu konuda destek vermesi ve bunun karşılığında da Türkiye’nin NATO üyeliği konusunda vetosunu kaldırması gündeme geliyor.
Seçimlerden sonra Batı ile ilişkiler yeni bir raya oturtmak isteniyor
Bunun sadece İsveç’in üyeliği meselesi ile ilişkilendirmemek gerekiyor. Bence Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türkiye özellikle seçimlerden sonra Batı ile ilişkileri yeniden raya oturtmak, yeni bir düzleme taşımak için bir girişimde bulunuyor diye düşünüyorum. Çünkü çok uzun yıllardır Avrupa Birliği konusundan Türk liderlerden, yetkililerden bir çıkış görmemiştik. Bu, İsveç’in üyeliği meselesinden de öte Türkiye’nin doğu ile batı, NATO-Rusya, Çin-Amerika gibi büyük güç mücadeleleri arasındaki konumunu, dengesini belirleme ve belki bir ayar yapma arayışının sonucu olarak görüyorum.