Özel Haber: Sümeyye Aksu
Türkiye’de iş kazalarını önlemek için yapılan düzenlemeler ve alınan önlemlere rağmen iş kazalarının sayısı ile hayatını kaybedenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Avrupa Birliği'nin (AB) resmi istatistik ofisi Eurostat ve Sosyal Güvenlik Kurumu'nun (SGK) verilerine göre Türkiye iş kazalarında en fazla insanın hayatını kaybettiği ülkeler sıralamasında birinci. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG Meclisi) verilerine göre ise AKP’nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002’den bu yana, yani son 20,5 yılda en az 31 bin 131 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Rapora göre, 2023 yılının ilk dört ayında, Ocak’ta 120, Şubat’ta 213, Mart’ta 130, Nisan’da 122 olmak üzere, en az 585 işçi hayatını kaybetti. Rapor aynı zamanda 2023 yılında her gün en az 5 işçinin yaşamını yitirdiğini vurguluyor. Kocaeli'nin Derince Limanı yakınında bulunan Toprak Mahsulleri Ofisi deposundaki şiddetli patlama ve Tekirdağ'ın Çerkezköy ilçesindeki kimya fabrikasındaki yangın ve çeşitli sektörlerdeki iş kazaları, iş cinayetleri hakkında İş Sağlığı Güvenliği (İSG) Uzmanı ve Sistem Mühendisi Tamer Yeniel ve İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanı Erdem Yel ile konuştuk.
“Türkiye’de denetim ve yaptırım mekanizması yetersiz”
En çok inşaat ve demir çelik alanlarında iş kazalarının meydana geldiğini söyleyen Erdem Yel, iş sağlığı güvenliğinin Türkiye’de ihmal edilmediğini ancak yaptırım ve denetleme mekanizmasında yetersiz kalındığını söyledi. İşverenlerin de denetim ve yetersizliğinden faydalandığını dile getiren Yel, İşverenler de ne yazık ki denetim olmadığından dolayı işçilerin mesleki eğitimlerine, genel eğitimlerine, sahada alınan önlemleri minimuma indiriyor, Bundan dolayı da iş kazaları meydana geliyor diyebiliriz” dedi.
“Müfettiş sayısının artırılması gerekiyor”
Kanundaki yaptırımların daha fazla olması gerektiğini savunan Yel sözlerini şöyle sürdürdü;
6331 sayılı iş sağlığı ve iş güvenliği kanununda yer alan 49 tane yönetmeliği ele alan tüzüğümüz vardı. Tüzükte iş sağlığıyla iş güvenliğiyle ilgili sayısal veriler daha fazlaydı. 6331 sayılı 49 tane yönetmelikte böyle genel tanımlar olarak ele alınmış. Bu da ne yazık ki işverenlerin sahada kanunu yorumlarken eksiklik oluşmasını meydana getiriyor. Bundan dolayı da devlet kanunları, yaptırımları arttırması gerekiyor ve Türkiye'deki müfettiş sayısının arttırılması gerekiyor. Şu an bakıldığı zaman 81 ile bakan müfettiş sayısı ne yazık ki iki katı bile değil. Bu sayıların arttırılması gerekiyor. Denetim mekanizmalarının arttırılması gerekiyor. En önemlisi de iş sağlığı ve iş güvenliği uzmanının işverene bağlı maaşlı olarak değil, devletten maaş alması gerekiyor ki işverenler sahada çalışma yapan, iş sağlığı ve iş güvenliği uzmanlarını yaptırımlarını uygulayabilsin. Böylelikle iş kazalarının minimum dereceye indirgeyebiliriz”
“Kocaeli’ndeki patlamada bir sabotaj yok”
“Patlamalar iki kısımda meydana gelir. Bir tanesi gaz olarak, bir tanesi de toz şeklinde patlamalar olarak meydana gelir” ifadelerini kullanan Yel, “Şimdi bulunduğumuz Toprak Mahsulleri Ofisi'nde toz patlaması meydana gelmiş. Farkındaysanız oradaki yanma uzun süreli bir yanma değil. Bir anda parlıyor ve sönüyor. Bu toz patlamasının örneğidir. Burada herhangi bir sabotaj filan yok. Oradaki olay şu, havaların sıcak olmasından kaynaklı olarak siloların içerisine buğday basıldığı zaman ortaya bir toz meydana geliyor. Ve boru hatlarıyla gemilerden çekilerek bunlar silonun içerisine aktarılıyor siloların içerisine aktarma çalışmalarında zeminle tavan kısmında bir boşluk oluşuyor. Bu boşlukta biriken toz bulutu artı eksi kutuplaşma meydana getiriyor. Ve havanın da sıcak olmasından dolayı, ne kadar çok basarsak içeride toz o kadar çok meydana geliyor. Ve bu bir süre sonra patlamayı getirebiliyor” diye konuştu.
“Denetim eksikliği olma ihtimali yüksek”
Patlamada bir eksiklik olduğuna dikkat çeken Yel,
Buradaki eksiklik ise, silo içerisindeki havalandırmaların yetersizliği, kontrol mekanizmasının ağzından kaynaklı patlama oluşmaması için sürekli kontrol altında tutulmalıydı. Ve aynı zamanda bu silonun havalandırma kısımlarının sürekli olarak aktif kalması sağlanmalıydı. Ne yazık ki burada bir denetim eksikliği olmuş olma olasılığı yüksek bundan kaynaklı da böyle bir sonuçla karşılaştık. Gerçekten çok üzücü” değerlendirmesinde bulundu.
“En büyük problem yönetimin duyarsızlığı ve eğitimsiz olması”
Çalışanların patlayıcı ortamlardan korunması hakkında 6331 sayılı iş sağlığı güvenliği olduğunu söyleyen Tamer Yeniel, mevzuatların, yönetmeliklerin ve tebliğlerin Avrupa birliği uyum yasaları çerçevesinde yeterli olduğunu belirtti. Türkiye’deki en büyük problemin işverenlerin yani yönetimin duyarsızlığı ve eğitimsiz olmasından kaynaklandığını savunan Yeniel sözlerini şöyle sürdürdü;
“İş sağlığı ve güvenliği hizmetleri alınıyor. Emin olun o patlamanın olduğu yerde iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri yürütülüyordu. Ama genelde Türkiye'de olduğu gibi kağıt üzerinde. Gerçek manada işverenin iş sağlığı ve güvenlik taahhütlünde bulunması lazım. Sadece hukuki bir takım sıkıntıları atlatmak namına iş sağlığı ve güvenliği icra edilecek olursa sadece çalışan eğitimiyle sınırlı kalacak. Ne yazık ki iş sağlığı ve güvenliği kültürü oluşmayacak ve böyle kazalarda olmaya devam edecek. Bu olayın özü budur esasında”
“Bir baret ve gözlükle iş sağlığı yapılmış olmuyor”
Öncelikli işverenlerin eğitim alması gerektiğini söyleyen Yeniel, “İşverenlerin eğitimli ve bilinçli olması lazım. Bu nasıl yapılabilir? Efendim bir iş yeri açılacağı zaman ruhsat veriliyor değil mi? Belediyeler tarafından, hükümetimiz tarafından. Bu ruhsat verilmeden önce nasıl çalışan, işe başlamadan önce iş sağlığı ve güvenliği eğitimine tabi tutuluyorsa, işverenler de eğitime tabi tutulmalı. Yani o eğitimi alan işverenler iş yeri açabilmeli. Şimdi biz iş yerlerinde görüyoruz. İş sağlığı ve güvenliği hizmeti vermek için gidiyorsun. Çalışana eğitim vereceksin. İşveren senin ne söylediklerini anlamıyor ki. Sadece çalışanın başına bir baret gözüne bir gözlük veriyorlar ve iş sağlığı ve güvenliği yapılmış gibi oluyor. Olmaz, toplu koruma tedbirleri yani teknik tedbirler filan hak getire” ifadelerini kullandı.
“Hızlandırmanın tek yolu işverenlerin eğitimi”
“İşveren eğitimsiz olursa ne yazık ki böyle kazalar olmaya devam eder” diyen Yeniel, “İş sağlığı ve güvenlik kültürü topallayarak devam ediyor. Belli bir noktaya doğru gidiyor ama yavaş gidiyor ne yazık ki. Hızlandırabilmenin tek yolu işverenlerin eğitimi. Mesela çalışanların iş sağlığı ve güvenli eğitimleri hakkında yönetmeliğimiz var. Ama işverenlerin iş sağlığı ve güvenliği eğitimiyle ilgili hiçbir şey yok. Özellikle 2000’li yılların başından itibaren, 2004’ten itibaren 4857 sayılı iş kanunumuz buna yönelik çıkarıldı. Avrupa Birliği uyum süreci kapsamında. Sonra süreç içerisinde 2012 yılında 6331 sayılı iş sağlığı ve güvenliğinin münhasır bir kanun çıkarıldığı. Akabinde iş sağlığı ve güvenliği yönetmelikleri çıkarıldı” dedi.
“Mutlaka bir tehlikeli durum ve bir tehlikeli davranış var”
Kocaeli patlamasının bir reaktif olay olduğunu belirten Yeniel sözlerini şöyle tamamladı;
“İş kazası meydana geldikten sonra artık reaktif önlemler başlar. Daha öncesinde keşke önlemler alınsaydı ki biz ona proaktif, önleyici önlemler diyoruz. Tabii ki bir kazanın olması bir takım ihmallerin olduğunu gösterir. Ama olaya bilimsel olarak bakacak olursak her iş kazasının altında bir tehlikeli durum ve mutlaka bir tehlikeli davranış bir araya gelmesi gerekiyor. Yani bunu bilimsel olarak Amerikalı bilim adamı Henry'nin Henrich 1920’lerde ortaya koyduğu bir kaza teorisidir. Her iş kazasının altında altını kalın kalemle çiziyorum. Bir tehlikeli durum ve mutlaka bir tehlikeli davranış muhakkak vardır. Bu ikisi beraber bir araya gelince iş kazası meydana gelir. Tabii şimdi olayın içeriğini bilmeden söyleyeceklerimiz sadece tahminden öteye gidemez. Bununla ilgili şu anda bir hukuk davası da tabii görüldüğü için tahkikatlar yapıldığı için bir şey söylemek doğru olmaz. Ama mutlaka bir tehlikeli durum ve bir tehlikeli davranış var. Bunun bu tehlikeli duruma sebep olan kimlerdi? Bu tehlikeli davranışı yapan kimlerdi? İşte olayın sorumlusu da onlar olur”