Türkiye'deki AIDS vakalarında ciddi bir artış olduğunu, ancak virüsün tedavisinde özellikle son yıllarda büyük bir yol kat edildiğini söyleyen Ankara Üniversitesi (AÜ) Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Balık, konuya ilişkin Elips Haber'e değerlendirmelerde bulundu.
Balık'ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
"AIDS'le mücadele etmenin en önemli yolu, fuhuş ve uyuşturucuyla mücadele etmektir"
Türkiye'deki AIDS vakalarında ciddi bir artış olduğu görülüyor. Bu artışın sebebi nedir?
AIDS vakalarında ciddi bir artış söz konusu. AIDS ve benzeri bulaşıcı hastalıklar bir toplumda belirli bir eşik sayıyı aştığında, kontrol edilmesi zorlaşacak şekilde yayılma hızı giderek çok daha fazla artar. Bu durum bulaşıcı hastalıkların genel özelliklerinden bir tanesidir. Yani burada önemli olan, bu eşiğe gelmesini engelleyecek tedbirleri almak, toplumu bilinçlendirmektir. AIDS, son yıllarda neredeyse özellikle medyada hiç konuşulmamaya başlandı. Hemen hemen her gün covid’i, maymun çiçeğini, gribi, konuşuyoruz ama kronik bir enfeksiyon hastalığı olan, bulaşıcı bir hastalık olan ve her açıdan hem iş gücü kaybı, hem ailevi, hem de toplumsal ve sosyolojik boyutlarıyla en önde konuşulması gereken enfeksiyon hastalıklarından bir tanesi olan AIDS'i neredeyse hiç konuşmaz hale geldik.
Bu da tabii toplumda kanıksanmaya ve bir anlamda risk grupları arasında belki de bir gevşemeye neden oldu. Bu gevşemeyi gidermenin en önemli yolu, bu tarz enfeksiyonları sürekli konuşup toplumun, özellikle risk gruplarının gündeminde tutmamız gerekiyor ki AIDS'i kolaylıkla kapacak olan kişiler AIDS'le ilgili önleyici tedbirleri almayı ihmal etmesinler.
Bizler artık AIDS'i konuşmayı bir kenara bıraktık, ihmal ettik. Bu en önemli nedenlerden bir tanesi. İkincisi, Türkiye son yıllarda özellikle insan hareketliliğinin çok yoğun olduğu ülkelerin başında geliyor. Yani uluslararası seyahatin çok fazla olduğu, hem Türk insanının çok fazla yurt dışına gittiği, hem dışarıdan insanların ister turizm amaçlı olsun ister başka amaçlı olsun geldiği bir ülke haline geldik. İşte bu uluslararası hareketlilik de AIDS'in yayılma hızını artıran faktörlerden bir tanesi.
Bir diğer önemli faktör de AIDS'in yayılmasında özellikle uyuşturucu kullanımının yaygınlaşması. Özellikle dünyadaki gençler arasında da gözlemlenmiş; Uyuşturucu kullanımının fazla olduğu bölgelerde AIDS artışı da çok daha fazla oluyor. Örneğin Türkiye'de AIDS vakalarının en fazla görüldüğü il İstanbul. Bu risk gruplarında, uyuşturucu kullanan gruplar arasında hastalığın bulaşması, yayılması çok daha hızlı ve kolay oluyor. Dolayısıyla AIDS'le mücadele etmenin önemli yollarından bir tanesi de uyuşturucuyla kapsamlı mücadele etmekten geçiyor.
Hem bireysel olarak uyuşturucu konusunda gençlerimizi, çocuklarımızı bilinçlendirmemiz gerekiyor, hem de tabii hükümet nezdinde kolluk kuvvetlerinin uyuşturucuyla yoğun bir şekilde mücadele etmesi gerekiyor. Son yıllarda yakalanan uyuşturucunun yoğunluğundan açıkçası bunu da gözlemleyebiliyoruz.
"Cinsel yolla bulaşan hastalıklarda ciddi bir artış var"
AIDS'in en yaygın bulaşma şekli cinsel ilişkidir. Cinsel ilişkide önlem alma konusu da son derece ihmal edilen konuların başında geliyor. Bundan 10-15 yıl önce doksanlı, iki binli yıllarda cinsel ilişki ile korunma anlamında AIDS'i önleme anlamında toplumsal bilinç belki de çok daha fazla düzeydeydi. Çünkü o zamanlar AIDS çok daha fazla konuşulan bir hastalıktı. Az konuşulmaya başlayınca, çok eşli cinsel yaşantının artmaya başladığını ve insanların güvenli cinsel ilişkiden uzaklaşmaya başladıklarını, kondom kullanmayı önemli ölçüde terk etmeye başladığını bize gelen hastalardan görüyoruz.
Yalnızca AIDS'in artması değil cinsel yolla bulaşan diğer hastalıklarda da belirgin bir artış var. Yani kondom kullanımı yaygın olsa, çoklu cinsel ilişki yaygınlaşmamış olsa son yıllarda AIDS ve diğer cinsel hastalıklarda da belirgin bir artış meydana gelmezdi.
"AIDS, hızla ölümle sonuçlanan bir hastalık olmaktan çıktı"
AIDS hastalığının tedavisi noktasında Türkiye hangi aşamada?
AIDS tedavisinde son yıllarda inanılmaz gelişmeler meydana geldi. Artık HIV pozitif hasta düzenli bir şekilde tedavisini, kontrollerini devam ettirirse normal yaşantısını devam ettirme konusunda herhangi bir sorun yaşamıyor. AIDS'in geçmişe göre hayatı kısaltan, kısa sürede ölüme sebebiyet veren bir hastalık olmaktan çıktığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak düzenli tedavisini yaptırmak, düzenli ilaçlar almak ve düzenli kontrollerini yaptırmak kaydıyla.
Geldiğimiz noktada AIDS tedavisindeki gelişme çok önemli, çok kayda değer bir noktada. Şu anki ilaçlar AIDS virüsünü tamamen vücuttan atamıyor. İlaçları kestiğinizde tekrar virüs görünür hale geliyor. Yani PCR testleri ile pozitif hale geliyor. Kişi tekrar bulaştırıcı hale gelebiliyor. Ama tedavilerle aktif virüs tamamen sıfırlanabiliyor. Sıfırlandığı için de hastalığın ilerlemesi ve bulaştırıcılığı neredeyse tamama yakın durdurulmuş oluyor. Bu çok değerli bir gelişme. Yakın zamanda hiç geri dönmeyecek şekilde virüsün tamamen vücuttan atılmasıyla ilgili tedavilerin yakın olduğunu da söyleyebiliriz.
AIDS'te geçmişte ayrımcılık çok daha fazlaydı. Şimdi geldiğimiz noktada toplum bu konuda daha fazla olgunlaştı. Yani HIV pozitif olduğu bilinen kişiler bile eskiye göre çok daha rahat bir şekilde günlük yaşantısına sürdürülebiliyor. Artık toplum çok net bir şekilde biliyor ki AIDS, sıradan günlük temaslarla bulaşan bir enfeksiyon değil. Covid’in gribin, influenzanın solunum yoluyla bulaşan enfeksiyon hastalıklar olması nedeniyle her ortamda bulaşması kolay. AIDS bu şekilde değil. Kan ve vücut sıvılarının yoğun teması ve başta da cinsel ilişkiyle bulaştığı için insanlar artık bunu biliyor.
İnsanlar çevresinde AIDS'li birisi gördüğü zaman onunla sohbetten, kucaklaşmaktan ya da tokalaşmaktan kaçınmıyorlar. Bu da tabii HIV pozitif bireylerin toplum içinde ayrımcılığa uğramadan sosyal yaşantılarına daha rahat, daha mutlu bir şekilde sürdürebilme imkanını sağlıyor. Kendilerini gizlememeleri, rahatlıkla hastanelere gidebilmelerini sağladı bu da. Bu tabii işin iyi tarafı diyebiliriz. AIDS konusunun ara ara gündemde yer almasını sağlamalıyız. Böylece, bilinç düzeyinin eksik olduğu bireyler de bu bilgiden yoksun kalmamış olacaklardır.