Asgari ücretle ilgili HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan, TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün Atalay ve DİSK Başkanı Arzu Çerkezoğlu ortak basın açıklaması düzenledi. Asgari ücretle ilgili ortak bildirilerini paylaşan işçi konfederasyonları hükümetten 10 talepte bulundu. Asgari ücrete zam yapılması gerektiğini belirten sendikalar hükümete çağrıda bulundu.

Ergün Atalay: Bizi maraba zannediyorlar

Kameraların karşınısa geçen TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün Atalay, şunları söyledi:

Aradan 19 ay geçti darmadağın olduk ekonomik yönden. Biz yatarken çöpçüler sabaha kadar çöpleri topluyorlar, biz yatarken sağlıkçılar sabaha kadar hizmet veriyorlar. Öyle bir ücret dengesizliği oldu ki ortalama muhattaplarımızla iki misli bir ücret dengesizliği oldu. Emeklinin, asgari ücretlinin sıkıntısı var. 10 bin ve 17 bin TL ile bırakın bir ayı, bir hafta geçinme geçinme imkanınız yok. Tablo ortada, Alınan para ortada, marketlerdeki fiyatlar ortada. Bu meselede, Öyle kötü bir ekonomik yönetim oldu ki onun maliyetini de hep beraber biz ödüyoruz.

Biz işçilerin, emekçilerin dayanma gücü kalmadı. TÜİK'in açıkladığı rakamları ne ben, ne buradaki arkadaşlar, ne de kamuoyu hiç gerçekçi bulmuyor. Açıkladığı rakamla piyasalar hiç örtüşmüyor. Ülkemizde yüzde 20'lik bir kesim refah içerisinde yaşıyor, bedeli yüzde 80'lik kısım ödüyor. DİSK'in kıymetli başkanı bizim bildiriyi kamuoyunda sizlerle paylaşacak. Bundan 1 buçuk sene önce toplumun beklentisi; taşeron ne zaman kadroya geçecek? Staj mağdurlarının durumu ne olacak? şeklindeydi. Şu anda belediyelerde, özel sektörlerde sendikalı oldun diye işten atmalar devam ediyor, iş kazaları son hızda devam ediyor. Bu bedeli bizler ödemeye devam ediyoruz.

Biz 20 senelik şeker fabrikası özelleşmesin diye kapı kapı dolaştık, 4-5 aydır bir çalışma yapılıyor. Hazine enerji bakanlığını idare edecek, hazine ulaştırma bakanlığını idare edecek. Hazinedeki bürokrat elektrikten ne anlar? Bu konuda tereddütler var. Bu ülkede beraber yaşıyoruz, nelerin olduğunu biliyoruz. 

Kamu en düşük duruma düştü ama maalesef özel sektördeki patronların kazandıkları para ortada olmasına rağmen ona rağmen 10-20 yıllık bir işçiye 15-20 bin lira parayı çok görüyorlar. Bunlar bizi maraba zannediyorlar. 3 konfederasyon bu meselelerle ilgili üzerine ne düşüyorsa, noktansız yapmak mecburiyetindeyiz. 

Ötesi berisi yok, üçümüzün de sık sık işçi meselesinde bir araya gelme mecburiyetimiz var. Ekonomik krizi işçinin, dar gelirlinin üzerine yıkmanın bir anlamı yok. Bizim üzerimizden ellerini çeksinler, bizim üzerimizden ekonominin düzelme şansı yok. Onun için nefes almakta zorlanıyoruz. Bir evde ekonomik kriz varsa o evde huzur yoktur. Biraz sonra açıklayacağımız taleplerimize cevap versinler. Belediyenin sendikası olmaz, siyas, partinin siyaseti olmaz."

Mahmut Arslan: Emek hareketinin milli gelirden aldığı pay azalıyor

Ergün Atalay'dan sonra HAK-İŞ Başkanı Mahmut Arslan'da bir açıklama yaptı. Arslan, şu ifadeleri kullandı:

"Bu bildirinin hazırlanmasında emeği geçen bütün arkadaşlarımıza, başkan yardımılarımıza teşekkür ediyorum. Çok önemli bir çalışmaydı. Bir manifesto olarak da kabul edebilirsiniz. Konfederasyonumuz bu çalışmaları çok önemsiyor, birlikte çalışmalarımızın geçmişte de yaptığımız gibi yeniden bir araya gelerek temel sorunlarımızın çözümü konusunda birlikte hareket etmenin işçi hareketi için, demokrasimiz için kıymetli olduğunu düşünüyorum. 3 ayrı konfederasyon rekabet ediyoruz ancak bütün bu rekabetimize rağmen temel sorunlarda bir araya gelmek gibi bir mecburiyetimiz var. 3 konfederasyonun bu konulardaki görüşlerini, belirli konularda birleştirmiş olmaları çok kıymetli. Türkiye'nin buna ihtiyacı var.

Nasıl bir Türkiye makro ekonomi göstergelerine baktığımız zaman olumlu şeyler devam ediyor. Kişi başına milli gelirimiz 13 bin dolara çıktı. Rakamlar TÜİK'in rakamları. Üretim çarkları devam ediyor. Özel sektörde pek çok işletme üç vardiya çalışıyor. Büyüme devam ediyor, ihracat artıyor, işsizlik artmıyor azalıyor. Buradan baktığınız zaman büyümeye rağmen emek hareketinin milli gelirden aldığı pay artmıyor, azalıyor. Bu aşamadan baktığınız zaman asgari ücretle çalışanların oranları artmıyor, azalıyor. Türkiye'de refahın adil paylaşımıyla ilgili tersine bir gidiş söz konusu. Dünyanın en kötü milli gelir dağılımındaki adaletsiz ülkeler arasında Türkiye yer alıyor. AB ülkelerinde asgari ücret istisnai bir ücret iken, ülkemizde genel ücrete dönüşüyor. 

Bütün bunlara baktığımız zaman, iş kazalarındaki ölüm oranları, milli gelirden aldığımız payların azalması bize şu soruyu sorduruyor. Peki kim kazanıyor? Daha çok sermaye kazanıyor. Biz bu gidişatın Türkiye'nin hak etmediği bir gidişat olduğunu düşünüyoruz. Burada bir yanlışlık var. Vergi sistemi de dahil baktığımız zaman daha çok kazanandan daha az, daha az kazanandan daha çok bir vergi söz konusu. Adaletli bir vergi sisteminden bahsedemiyoruz. Bu vergilerin nasıl harcandığı da çok önemli. Bütün bu olumsuzlukların makro gelişmelere rağmen bizim yaşadığımız zorluklar, bize ortak hareket etmek ve bunları kamuoyuyla paylaşarak bizim bir şeyler yapmamız gerektiğini hükmediyor. Biz burada sadece sorunları konuşmadık, bu metinde aynı zamanda çözümler de var. 

Özellikle her yerel seçim sonucunda belediye başkanlarımızın büyük bir bölümü kendisini kral zannediyor. Ne yazık ki 31 Mart seçimlerinden sonra yeni seçilen belediye başkanlarının önemli bir bölümü ilk önce işçileri işten çıkarmaya başladılar. Bunların hiçbir kusuru yokken, hiçbir disiplin cezası uygulanmadan, hiçbir soruşturma geçirmeden, tamamen belediye başkanlarının insiyatifiyle işten çıkarılıyorlar. Bu işten çıkarmalar bizi son derece üzüyor. İşçilerin aşıyla, ekmeğiyle oynamasınlar. Ekonomik bir kriz varsa bunun çözümü işçileri işten çıkarmak değildir. 

Biz, bu çalışmalarımızla sendika örgütlüğü gerçekleştireceğiz, kayıt dışıyla mücadeleyi hızlandıracağız."

MEB: 'Beden eğitimi' branşına yapılacak atama duyurusu yayımlandı MEB: 'Beden eğitimi' branşına yapılacak atama duyurusu yayımlandı

Arzu Çerkezoğlu: Emekçilerin alım gücü her gün daha da zayıflamaktadır

DİSK-İŞ Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu'da hazırlanan bildiriye işaret ederek şunları söyledi:

"Değerli arkadaşlar, bugün 3 konfederasyon olarak çalışma hayatımızın temel sorunlarına ilişkin bir değerlendirmelerimizi ifade eden bir açıklamayı paylaşmak üzere buradayız. Birçok konuda çalışma hayatının temel konularını ele aldık. Bugün yaşadığımız bu tablo, işçiler emekçiler, işsizler, kadınlar açısından yaşadığımız bu tablo tesadüfen ortaya çıkmış bir tablo değil. Yaşadığımız bu gerçeklik ülkeyi yöneten siyasi iktidarın tercihlerinin bir sonucudur. Evet hepimiz çalışıyoruz, üretiyoruz. Hepimizin çalışarak ürettiği toplam değer bu ülkenin insanlarını insanca yaşatmaya yeter de artar bile. Yeter ki tercihler değişsin, yeter ki adalet olsun.

Biz, DİSK olarak hep söylediğimiz gibi, demokrasi işçinin ekmeğidir. Demokrasinin olmadığı yerde emeğin hakları olmaz, emeğin haklarının olmadığı yerlerde de demokrasinin hakkı olmaz. Birazdan paylaşacağımız sorunlar ve çözüm önerileri noktasında, emeğine ekmeğine sahip çıkan herkesi, bu ülkede emeğe sahip çıkan bütün demokrasi güçlerine, emeğe ve insana ait olan ne varsa herkesi yan yana bu talepler çerçevesinde mücadeleye çağırıyoruz.

Hayat pahalılığı ve yüksek enflasyon, işsizlik, güvencesiz ve kayıt dışı istihdam, başta işçiler olmak üzere toplumun tüm kesimlerinin yaşam şartlarını daha da ağırlaştırmaktadır. Son yıllarda giderek büyüyen gelir ve servet eşitsizliği, toplumsal sorunlarımızın da temel nedenini oluşturmaktadır. Emekçilerin alım gücü her gün daha da zayıflamaktadır. Ücretli çalışanlar enflasyonun nedeni değil, mağdurlarıdır. İnsan onurlarına yaraşır bir yaşam ve adil paylaşım için hükümetten taleplerimizi bir kez daha yineliyoruz.

1- Vergide adalet istiyoruz. Ücretlerin vergilenmesinde mevcut tarife ve artan oranlar çalışanları mağdur etmektedir. Ücretliler için düzenlenen gelir vergisi tarifesinin ilk dilimi hepinizin bildiği gibi 2024 yılı için 110 bin lira olarak belirlenmiştir. 2002 yılında brüt asgari ücret 222 lira ve gelir vergisi tarifisinin ilk basamağı, 3 bin 800 TL iken, gelir vergisi tarifesinin ilk basamağı asgari ücretin 17 katıydı. Bu oran 2010 yılında 12 katına, günümüzde ise 3 buçuk katına kadar, 5 buçuk katına kadar gerilemiştir. Geçmiş yıllarda yılın son aylarına kadar, ikinci vergi dilimine girmeyen birçok işçi günümüzde mart ayında ikinci vergi dilimine girmekte, yılda 1 buçuk aylık ücretini vergi olarak ödemektedir. Vergi dilimleri başlangıcının düşük ve sonrasında tarife aralığının dar olması nedeniyle bu durum işçinin eline geçen net tutarın ve satın alma gücünün azalmasına, refahının düşmesine neden olmaktadır. Bu sistem adil değildir, hayat pahalılığının dar ve sabit gelirli kesimleri daha da zorladığı bu şartlarda sürdürülebilir de değildir. Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınmalıdır. Vergi sistemi gelir adaleti dikkate alınarak yeniden düzenlenmelidir. 

Gelir vergisi tarifesinin ilk basamağının geçmiş yıllarda olduğu gibi yıllık asgari ücret brüt tutarı toplamının fazla mesai, yol-yemek, yakacak yardımları gibi ek menfaatlerde de dikkate alınarak bir miktar üzerinde tespit edilmesi, diğer vergi tarifesi oranlarının da ilk dilimi esas alınarak çalışan lehina güncellenmesi gerekmektedir. Asgari ücret istisnası vergiden değili matrahtan indirim yoluyla uygulanmalıdır. Asgari ücret vergi dışı bırakılmasına rağmen ücretliler aleyhine sonuçlar doğurmaktadır. Vergi matrahı eskiden olduğu gibi ücretli çalışanların lehine farklılaşmalı, asgari ücret sonrası ilk vergi basamağı için uygulanacak oran yüzde 10'a düşürülmelidir. İşçiler hem kaynaktan kesilen doğrudan vergiler, hem de harcamalar yoluyla dolaylı vergi ödemeleri nedeniyle çifte vergilendirmeye tabi tutulmaktadır. Bu kapsamda çalışanlar üzerindeki doğrudan ve dolaylı vergiler azaltılmalıdır. Ailesi ile birlikte yaşamını sürdürebilmesi için yaptığı temel zorunlu harcamalar, eğitim, sağlık, kira gibi ödenen tutarlar gelir vergisinden istisna tutulmalıdır. "

Muhabir: Şevval Dalgıç