Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) il eşbaşkanları, genel merkez binasında toplandı. Toplantı öncesi Eş Genel Başkan Tülay Hatimoğulları, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Toplantıda Türkiye ve Ortadoğu’daki gelişmelerin yanı sıra yol haritalarını belirlemek üzere bir araya geldiklerini belirten Tülay Hatimoğulları, “8 Mart Dünya Kadınlar günü ve Newroz etkinlikleri oldukça kalabalık güçlü moral ve motivasyonu çok yüksek geçti. O moral ve motivasyon ile kitleselliğin Amara yürüyüşüne de yansıdığını hep birlikte gördük. Bu anlamda emeği geçen bütün arkadaşlara, başta il eşbaşkanlarımız olmak üzere emek veren il, ilçe örgütlerimize ve genel merkez yöneticilerimize teşekkürlerimizi sunuyorum” dedi.

‘Somut bir adım göremiyoruz’

Tülay Hatimoğulları, 8 Mart’ta Newrozlarda ve Amara yürüşünde yurttaşların, “Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü” konusunda ortak talepte olduğunu belirterek şunları söyledi:

“Öcalan’ın koşullarının düzenlenmesi ve özgür bir biçimde çalışmalara katkı vermesinin mesajı çok güçlü bir biçimde verilmiştir. Çok güçlü bir sahiplenme yaşandı. Özellikle Newroz alanlarında bir araya gelen milyonların en temel mesajı barış ve demokratik toplum çağrısını sahiplenmek ve bunun gereklerinin yerine getirilmesi için devlete, iktidara ve her kesime güçlü bir mesaj verildi ‘çağrının arkasındayız’ dediler.

Hep birlikte Abdullah Öcalan’ın çağrısının arkasında olduğumuzu defaatle ifade ettik. Ne yazık ki mevcut iktidar bu konuda henüz bir adım atmış değil. Gerek yurt içi ve gerek yurtdışında her kesimin sahiplendiği bu çağrının yaşam bulması için gerekli olan siyasal ve toplumsal zeminin oluşması ile ilgili DEM Parti olarak çalışıyoruz ama henüz iktidar ve devletten bu anlamıyla atılmış somut bir adım göremiyoruz.”

Öldürülen gazeteciler anıldı

Hatimoğulları konuşmasının devamında şunları kaydetti:

Bakan Tunç’tan Mahir Polat’ın sağlık durumu hakkında açıklama Bakan Tunç’tan Mahir Polat’ın sağlık durumu hakkında açıklama

“6 Nisan, Katledilen Gazeteciler Günü. Musa Anter, Uğur Mumcu, Hrant Dink, Ferhat Tepe Metin Göktepe, Kadri Bağdu, Nazım Daştan ve Cihan Bilgin şahsında bütün öldürülen gazetecileri saygı ve minnetle anıyorum. Onlara minnet borcumuz çoktur. Gazeteciler başta yurttaşlar olarak bizlerin haber alma hakkını savunmaktalar. Özgür kalemler ve klavyeler, yurttaşın haber alma hakkı için gece gündüz çalıştı ve bedel ödediler. En ağır bedeli yaşamlarıyla ödediler. Sözümüz olsun ki hiçbir kalem ve klavye kırılmayacak. Herkes özgür bir biçimde haber yapabilecek. Bizler de habere ulaşma hakkımızı kullanabileceğiz.

Dünyadaki gelişmeler

Dünya genelinde jeopolitik gerilimler ciddi bir tırmanış içinde. Halkların Ortadoğu başta olmak üzere dünya ölçeğinde verdikleri özgürlük ve demokrasi mücadeleleri jeopolitik anlamda artan baskıcı rejimler ve yeni gelişmeler ne yazık ki bunların üzerini örtmektedir. Bunu kabul etmek mümkün değildir. 7 Eylül’de İsrail’in Filistin’i işgali ile başlayan süreç, Rusya-Ukrayna savaşı, Lübnan, Irak Yemen İran’daki gelişmeler ve en son Suriye’de yaşanan önemli gelişmeler. Bütün bunlar bizzat bizleri ve Türkiye’yi etkilemektedir. Bu yaşanan gelişmeler birbirinden asla bağımsız değildir. Trump, son açıklamasıyla birlikte ticaret savaşlarına yeni bir boyut kazandırdı, bunlar çok tehlikeli çıkışlar gerçekten. Hem ticari hem askeri hem de siyasi anlamda bütün dünyadaki siyasi ve toplumsal gelişmeleri etkileyecek gelişmelerle karşı karşıyayız.

‘3’üncü Dünya Savaşı’nın arifesindeyiz’

Savaşın çıkma ve yayılma olasılığı bölgesel düzeyden çıkıp küresel ölçeğe yayılma olasılığı hiç de zayıf değil. Böylesi bir gergin dönemden geçiyoruz. Bugün AB ve Avrupa ülkelerinin tarihlerine baktığımızda oradaki halkların bin bir bedelle kazandığı insan hakları ve demokraside geldikleri noktada bu gelişmeler ışığında geriye düştüklerini görüyoruz, bu çok tehlikeli. En önemli tehlikelerden biri dünya ölçeğinde silahlanmaya ayrılan bütçenin gittikçe artmasıdır, buna AB ülkeleri de dahildir. Bunlar bütün dünyayı tedirgin etmesi gereken konulardır. Birinci ve ikinci dünya savaşına deneyimlerine baktığımızda 3’üncü Dünya Savaşı’nın bu dönem gelişmesinin nelere mal olacağı görülmelidir. Aynı şekilde nükleer silahlanmanın artığı birinci ve ikinci dünya savaşının ötesinde can kaybına mal olacağını, yeryüzünün yaşanmaz bir yer olmasına sebebiyet vereceğini aklımızdan bir an çıkarmamalıyız.

‘Demokratik bir Suriye’nin inşa edilmesinden yanayız’

Suriye’deki gelişmeler doğrudan bizleri, Türkiye’yi, içinde bulunduğumuz ve geliştirmeye çalıştığımız ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nı etkiliyor. Şam’da gerçekleşen yönetim değişikliğinin akabindeki gelişmeler iç açıcı değildir. Oradaki farklı halklara ve inançlara yönelik saldırılar hız kesmeden devam etti. Alevilere, Dürzilere, Hristiyanlara yönelik saldırılarda insanlar katledildi, inanç merkezlerine saldırılar gerçekleşti. Bütün bunlara karşı Suriye’de demokratik bir Suriye’nin inşa edilmesinden yanayız. Şunu vurgulamak isteriz ki bir kez daha, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin geliştirdiği toplumsal sözleşme; bütün Suriye’ye yayılması halinde bu sorunlara köklü çözümler sunacak bir sözleşmedir, anayasa altyapısıdır. Demokratik Suriye’nin inşası başta Kürt halkının geliştirdiği seküler kadın özgürlükçü farklı halkların ve inançların ortak yaşamı tesis ettiği bu toplumsal sözleşme mutlaka bütün Suriye sathına yayılmalıdır. Oradaki yansımaları bizler doğrudan Türkiye’de hissettiğimizi defalarca ifade ettik.”

‘Şimdi sıra 1 Mayıs’ta’

Yaptırım gücümüzü artırmalıyız, buna ihtiyacımız var. Örgütlenerek bugüne kadar geldik ve çok şey biriktirdik. Şimdi sıra mevcut örgütlü gücümüzü artık sadece direnen değil aynı zamanda somut olarak hak kazanan bir evreye taşımak zorundayız. O nedenle daha güçlü birlikteliklere ihtiyacımız var. Demokratik Cumhuriyeti böyle kuracağımızdan kimsenin şüphesi olmasın. Biz 8 Mart’tan Newroz’a, Newroz’dan Amara’ya çok büyük moral motivasyon ve kitlesellikle geldik, şimdi sıra 1 Mayıs’ta.”  

Kaynak: Haber Merkezi