Bir süre önce tahliye edilen Sebahat Tuncel, “Mahpusta Kadın Olmak” kitabı üzerine Mardin'de konuştu. Tuncel, "Kapitalist ölçüler bazı yerlerde ölçümüz haline gelmiş. Bunu değiştirmek için sorumluluk üstlenmemiz gerekiyor. Sadece şikayet ederek olmuyor” ifadelerini kullandı.
Özgür Kadın Hareketi (TJA), Mardin Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı Sanat Akademisi'nde “Mahpusta Kadın Olmak” kitabı üzerine bir söyleşi düzenledi. Söyleşiye çok sayıda kişi katıldı.
Bir süre önce tahliye edilen Sebahat Tuncel, egemenlerin muhalifleri baskı altında almak için hapsetmeyi bir yöntem olarak kullandığını söyledi. Tuncel, "Sadece fiziki olarak sizi hapsederler, düşüncenizi edemezler. Demokrasi mücadelenizi sınırlı tutmazsanız sizi hapsedemezler. Şuan zindanlarda binlerce arkadaşımız var, Kürt halkının temel gündemi bu. Çünkü Sayın Abdullah Öcalan hapsedilmiş durumda. İmralı kilidi açılana kadar Kürt halkının gündemi cezaevleri olacak. Bu nedenle mahpusta olmak meselesi toplumsal bir kavram. Mücadelemiz bir şekilde yerini buluyor. Cezaevinde içerde olmaktan ise dışarıda olmak daha zor. Ailelerin devletin o baskısıyla karşılaşması daha zor. Hayat zor ama direniş devam ediyor” dedi.
Örgütlü mücadele içerisinde yer alanların iktidarın politikalarından nasibini aldığına dikkati çeken Tuncel, "Kürt olmak yetiyor. İmralı tecridi de buna bağlı. Kayyımlar da buna bağlı. Her şeyimiz buna bağlı. Mesele batıda gösteri yürüyüş kanununa muhalefet olan suçlama Kurdistan’da neden örgüt propagandası oluyor?" diye kaydetti.
‘Devrimciler varsa kapılar kapanmaz'
Sözlerine cezaevi deneyimlerini anlatarak devam eden Tuncel, "Cezaevlerinde iki kural geçerlidir. Birincisi devlet her şeyde haklıdır. İkincisi ise mahkumların haklı olduğu durumda da birinci durum geçerlidir. Çünkü demokrasi yok, özgürlükler yok. Böyle bir alandan bahsediyoruz. Bir diğer cezaevleri üretim mekanlarıdır. Hele ki, çevrenizde devrimciler varsa hiçbir kapı kapanmaz, hiçbir duvar dayanmaz. Bakın cezaevlerinden binlerce eser çıktı. Asıl sorun bu eserleri dışarıdakiler değerlendiremiyor. O arkadaşlar bunlara o kadar emek veriyor. Eğer bu ürünler okunsa, dışarıda bu kadar yozlaşma olur mu? Ne yazık ki devrimci ilkeler yok. 5 bin yıllık erkek egemen sisteme karşı mücadele ediyoruz. Kolay bir şey değil” ifadelerini kullandı.
‘Devrimin sahibi baldırı çıplaklardır’
Tuncel, bazı partililerin belediyelere kayyım atanmasında eşbaşkanlık sistemini gerekçe göstermesine tepki gösterdi. Tuncel, "Bu ilkelerden sapma, politik sapmadır. Bir yerde çürüme var, görüyorsun ama ses çıkarmıyorsun. Bir yerde yozlaşma var, görmezden geliyorsun. Bu bir süre sonra toplumu çürütüyor. Eskiden bir kişi partili ise onun yürüyüşünden, giyiminden biliyordun partili olduğunu. Ancak şimdi geliyor ‘vekilim ben falan yerde yöneticiyim’ diyor. Şaşırıyorsun. Bu yozlaşmadan kaynaklanıyor. Beraberinde toplumu yozlaştırıyor. Bu bizim zayıflığımızdan kaynaklanıyor” dedi.
Tuncel, devrimin sahiplerinin “baldırı çıplaklar” olduğuna işaret ederek, “Mesele sadece seçmek değil, seçtiğini de denetlemektir. Eğer denetlersek biz değiştirebiliriz. Kapitalist ölçüler bazı yerlerde bizim ölçümüz haline gelmiş. Bunu değiştirmek için hepimizin sorumluluk üstlenmemiz gerekiyor. Sadece şikayet ederek olmuyor” dedi.
‘Kürtsüz çözüm isteniyor'
Diyaloğun olmadığı yerde şiddetin olacağını vurgulayan Tuncel, “İmralı’nın kapılarını, diyalogun kapılarını kapatınca şiddete başvuruyorlar. AKP hükümeti Kürtsüz bir çözüm yaratmak istiyor. O nedenle İmralı’nın kapılarını kapatıyor. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen mahpusların aileleri ile iki haftada bir görüşme hakkı var. Neden bu haklarını tanımıyor. Diyalog yollarını kapatıyor, bunu yapınca da şiddete başvuruyor” diye konuştu.