Haber: Ateş Çatıkkaş
Savaş muhabirliğinin karanlıkların içinde aydınlıklar bulmayı öğreten bir meslek olduğunu belirten Kıraç, Savaş muhabirinin görevinin kimi zaman incelikle çalışarak savaş suçlarını ortaya çıkarmak, kimi zaman yeni bombalanmış bir bölgeden bildirmek, kimi zaman ise cepheye gitmek olduğunun altını çizdi.
Bağımsız gazeteci olarak çalışan, New York Times ve Gazete oksijen için deprem, seçim, ekonomi, savaş, siyaset, diplomasi, insan hakları haberleri yapan Nimet Kıraç, savaş alanındaki deneyimleri ve yaşadıklarını Elips Haber’e anlattı.
Nimet Kıraç’ı kısaca tanıyabilir miyiz?
Bağımsız gazeteciyim. Pandemiden bu yana memleketim olan Adana’da yaşıyorum. Sıklıkla New York Times ve Gazete Oksijen için çalışıyor, iş için genelde farklı ülkelere ve şehirlere seyahat ediyorum. 2019 yılından bu yana bağımsız muhabir olarak çalıştığım New York Times gazetesi ile deprem, seçim, ekonomi, savaş, siyaset, diplomasi, insan hakları, çevre ve benzeri alanlarda çok sayıda haber çalışmasında bulundum. 2021 yılından bu yana haber yaptığım Gazete Oksijen içinse Afganistan, Ukrayna, Rusya, Lübnan gibi birçok ülkeden ve Türkiye’nin sayısız şehrinden bildirdim. Haber bulma, toplama ve yazım süreçleri konusunda kendini geliştirmeye çalışan, sahada olmaktan heyecan duyan, gazeteciliğin sağlıklı bir toplum için bir gerekliliğine inanan bir muhabirim. Kendisi de foto muhabiri olan eşim ve üç köpeğimizle birlikte yaşıyorum.
‘’Savaş muhabirinin görevi kimi zaman incelikle çalışarak savaş suçlarını ortaya çıkarmak, kimi zaman yeni bombalanmış bir bölgeden bildirmek, kimi zamansa cepheye gitmek’’
-Savaş muhabirliğini nasıl tanımlıyorsunuz? Geleceğin iletişimcilerine bu alanı öneriyor musunuz?
Kendimi savaş muhabiri olarak görmemekle beraber savaş bölgelerinde çalışmış bir gazeteciyim. Suriye, Ukrayna ve Afganistan’daki deneyimlerim savaş bölgelerinde muhabirlik yapmanın önemini anlamam konusunda kilit rol oynadı. Tarih kadar eski olan savaşlar, bugün de dünya sahnesinde, artık çok daha az da olsa, bir yer kaplıyorlar. Bu askeri adımlar atılırken, milyonlarca insanın hayatı direkt ve dolaylı olarak etkileniyor, insanlar ölüyor, yakınlarını kaybediyor, sakat bırakılıyorlar; göçe sürükleniyorlar, gelecekleri ellerinden alınıyor ve psikolojileri zarar görüyor. Tüm bunlar olurken gazetecilerin orada olup olan biteni aktarmaları hem pratik hem etik sebeplerle anlamlı. Siyasilerin verdikleri kararların gerçek hayattaki etkilerine en dramatik örnekler savaşta yaşanıyor ve olanlar dünya toplumlarına mal edilmeli. Savaş muhabirinin görevi kimi zaman incelikle çalışarak savaş suçlarını bulup ortaya çıkarmak, kimi zaman yeni bombalanmış bir bölgeden bildirmek, kimi zamansa cepheye gitmek olabilir. Geleceğin iletişimcileri doğru tedbirleri alsalar bile risk alacaklarını bilerek bu alanı seçebilirler. Gazeteci olarak yapacakları anlatımın bu alanda olması, epey kişisel bir karar.
‘’Kadın olarak savaş bölgelerinde bulunmak sizi farklı tehditlere de açık hale getirir’’
-Kadın savaş muhabirlerine meslektaşlarının ve toplumun bakış açısı nasıldır?
Kadın savaş muhabirleri benim gözlemimce meslektaşlarının da toplumun da gözünde saygın oluyorlar. Sonuçta kadın olarak savaş bölgelerinde bulunmak sizi farklı tehditlere de açık hale getirdiği için, erkek meslektaşlarınıza göre daha fazla risk alıyorsunuz. Mesela yıllarca beraber çalıştığım Carlotta Gall, New York Times gazetesinin eski Türkiye büro şefi, savaş başladığından bu yana Ukrayna’dan inanılmaz işler çıkarıyor ve haberleriyle dramatik insan hikâyelerini ölümsüzleştiriyor, sorumlulara aldıkları kararlarla yüzleşme olanakları sağlıyor. Onu hepimiz takdirle ve elbette biraz endişeyle izliyoruz. Öte yandan eğer gittiğiniz yer kadın haklarını yok sayan Taliban Afganistan’ı gibi bir bölgeyse de işiniz bir erkeğe göre daha zor hale gelebiliyor. Sizi kadın olduğunuz için insan yerine koyup saymayabiliyorlar. Ama şunu unutmamak lazım ki, gittiğiniz yerdeki toplumsal kodlar Afganistan’daki gibi yabancı bir kadın ve erkeğin iletişimine pek de izin vermiyorsa, kadın muhabir olarak erkek muhabirin erişemeyeceği bir kesimin, yani kadınların ve kız çocuklarının hikâyesini anlatabilirsiniz. Bu da elbette olumlu karşılanıyor çünkü karanlığa birincil olarak gömülmeye çalışanları konu edinmiş oluyorsunuz.
-Savaş muhabiri olmak isteyen bir gazetecinin izlemesi gereken yollar nelerdir? Ne tür eğitimlerden geçmelidir?
Savaş muhabiri olmak isteyen gazeteci öncelikle gazete, televizyon, dijital veya audio alanlarda deneyim edinip, seçtiği alanda yayınlanmaya başladıktan sonra bir haber merkezine hâlihazırda başlamış olan bir savaşa gitmek istediğini belirtebilir. Gitmeden alabileceği eğitimler arasında Türkiye’de Anadolu Ajansı’nın verdiği hasmane ortam eğitimi veya uluslararası gazetecilik derneklerinden ücret karşılığında alınabilecek benzer eğitimler var.
‘’Savaş muhabirliği, karanlıkların içinde aydınlıklar bulmayı öğrendiğiniz bir meslek’’
-Savaş muhabirliğinin avantajları ve dezavantajları nelerdir?
Savaş muhabiri olmanın avantajı, öncelikle uzmanlaşmış olmaktan geliyordur diye düşünüyorum. Yalnızca savaşlarda çalışan biriyseniz sizi sahada neyin beklediğini biliyorsunuz ve daha da önemlisi buna elinizden geldiğinizce hazırsınızdır. Bunun dışında elbette cesaretiniz takdir görebilir ve haberleriniz ses getirebilir. Ama bence en önemlisi en çaresiz anlarda bile insanların ne kadar güçlü, dirayetli ve hatta sevecen ve komik olabildiklerine şahit olmak olsa gerek. Dezavantajlarıysa, öncelikle oldukça riskli ve stresli. Bulunduğunuz yer kuşatma altında olabilir, az önce yanınıza füze düşmüş olabilir veya uzuvlarını ve ailesini kaybetmiş insanlarla yoğun bakımda karşılaşıyorsunuzdur. Bunların her biri içinde öncelikle insanlığa dair umutsuzluk barındıran durumlar. Karanlıkların içinde aydınlıklar bulmayı öğrendiğiniz bir meslek diyebilirim.
‘’Gazeteci olayın tarafı ve etkileyeni olmamalı, olana sadık kalmalı’’
-Bir savaş muhabirinin kendine görev belirlediği ilkeler var mı? Savaş alanında bu ilkeler yeri geldiğinde çiğnenebiliyor mu?
Hakikate sadakat, objektiflik ve zamanında bildirmek gibi temel gazetecilik ilkelerinin işlediği bir alan savaşlar da. Ağır koşullar altında da olsa sonuçta yaptığınız iş değişmiyor ve siz toplumu bir durum hakkında bilgilendirip tarihe olanı ve etkilerini belli bir standartta not düşüyorsunuz. Savaşta bunu yaparken hayatınız tehlikeye girdiği için normalde yapmayacağınız şeyler yapıyorsunuz: Arabanızın üzerine kocaman “PRESS” yazacak şekilde bant çekmek, çelik yelek giymek, kask takmak ve Rus askerlerinin olduğu bir noktada Ukrayna’da araba kullanıyorsanız farlarınız kapalı gitmek gibi. Ancak mesela can güvenliği adına silah taşımak veya fotoğraf çektirmek için kamuflaj giymek benim için kabul edilemez durumlar. Gazeteci olayın tarafı ve etkileyeni olmamalı, olana sadık kalmalı. Bunun yanı sıra, özellikle savaş bölgelerinde iliştirilmiş gazetecilik olarak nitelenen bir haber toplama yöntemi var. Bu çerçevede savaşın bir tarafının güçleriyle birlikte yol alıyorsunuz cephedeki durumu gözlemleyebilmek adına. Bu noktada haberin tek taraflı olmamasına dikkat etmek, gördüğünüz acılara kapılıp taraf olmadan dengeyi yakalamak gerekir.
‘’Odessa’da halka atış eğitimi verilen bir derse katıldığımda eline ilk defa silah alan insanlarla röportaj yaptım’’
-Savaş muhabiri olmak aynı zamanda savaşın acımasızlığına tanık olmaktır. En son katıldığınız Ukrayna savaşında nelere tanık oldunuz? Bize birkaç hikâye ile bahsedebilir misiniz?
Ukrayna savaşı başlamadan bir ay önce Kiev’e gidip yaklaşan savaş hakkında haber hazırlamıştım. O gün gördüğüm Kiev ile bir ay sonra savaş koşulları altında gördüğüm Kiev’in farkı gerçekten iç burkan cinstendi. Capcanlı, ışıl ışıl sokaklar bomboş, yüz binlerce insan yeraltındaki sığınaklarda; Rus ordusu şehre 30 kilometre yaklaşmış, Kiev düşecek mi belli değil, dışarıya çıkmamanızı söyleyen sirenler sık sık çalıyor, arka fonda atış sesleri var. Bu koşullar altındaki bir başkentte, ülkenin batısında bir göç üssü olarak kullanılan Lviv’de ve nerdeyse tamamı Rus hâkimiyetinde olan güney hattında tek başıma bir ay geçirdim. Polonya sınırında hayatlarını birer bavula sığdırıp yürüyerek ülkesini terk etmek zorunda bırakılan onlarca savaş mağduruyla konuştum, on binlercesinin tehlikeyi atlatmak yani sınırı geçmek için teller ardında sıra beklediklerine şahit oldum. Lviv’den Kiev’e yalnızca adını bildiğim ve aynı dili konuşmadığım bir adamla gece boyu farlar kapalı yolculuk ettim. Kiev’in İrpin bölgesinde mahalleleri yeni bombalanmış çok sayıda insanla travmalarını göz önünde bulundurarak konuştum. Güneyde, Nikolayev’de birkaç saat önce gerçekleşen bir saldırıda ekmek almaya çıkmışken yaralanan ve yoğun bakımda olan çok sayıda mağdurla yüzyüze geldim. Kiev’de bir okulun nasıl organize ve şevkle çalışan bir malzeme ve yardım üssü haline geldiğini gördüğümde Ukraynalılar’ın kendi bağımsızlık mücadelelerini verdiklerine kani oldum. Odessa’da halka atış eğitimi verilen bir derse katıldığımda eline ilk defa silah alan insanlarla röportaj yaptım. Lviv’de bir halk kütüphanesinin kamuflaj örmek için bir araya gelen sivil gönüllülerce kullanıldığını gördüğümde Ukrayna’nın askeri başarısının büyük oranda mücadelelerini haklı görmelerinden ve amaçlarına inanmalarından öte geldiğini düşündüm.
‘’O, Ukraynaca dua etti, ben de içimden Türkçe’’
-Savaş alanında gazeteciliği bırakıp yardıma koştuğunuz bir an oldu mu?
Ukrayna savaşının başlarında Kiev kuşatma altındayken bulunduğum yerin birkaç yüz metre ilerisine bir füze düşmesiyle ortalık toz duman olmuştu. Acilen en yakın kilisenin sığınağına koşarak saklanmıştık. O sığınağa koşarken bir aileyle beraberdik ve sığınakta Rus güçlerinin alçak uçuş yapmayı bırakmasını beklerken aramızda manevi olarak epey dayanıştık. Hayatımın en korkunç anlarıydı. Orada tanıştığım yaşlı hanımefendiyle bir noktada el ele tutuştuk. O, Ukraynaca dua etti, ben de içimden Türkçe. Gazeteciliği bıraktım diyemem ama orada aynı dili konuşmadığımız o hanımefendiyi rahatlatmak için epey çaba harcamıştım.