Haber: Sümeyye Aksu

Dünya genelinde kızamık vakaları artıyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre Nisan 2022-Mart 2023 tarihleri arasında Avrupa’daki kızamık olgularına baktığımızda 457 vaka ile Türkiye üçüncü sırada yer alıyor. Pandemi dönemindeki hataların yapılmaması ve verilerin şeffaf şekilde paylaşılması ise büyük önem taşıyor. Ayrıca aşı reddi de Türkiye’de yeniden salgın riskini gündeme getiriyor. Türk Tabipleri Birliği (TTB) Halk Sağlığı Kolu Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Gamze Varol, dünyada ve ülke genelinde kızamık vakalarının artışı ile ilgili Elips Haber’e açıklamalarda bulundu.

“Salgınları bekler duruma geldik”

Kızamık aşısının tüm dünyada ve Türkiye’de son dönemlerde sekteye uğradığını söyleyen Dr. Gamze Varol, “Duyarlı nüfus artmış oldu özellikle kızamık açısından. Yaş gruplarının dağılımına da baktığımızda çocukluk çağı dönemi başta olmak üzere kızamık aşısındaki ve sağlık hizmeti sunumundaki eksiklikler dahil olmak üzere duyarlı nüfusun artmasına neden oldu. Duyarlı nüfus artınca da salgınları bekler duruma geldik. Nitekim korktuğumuz başımıza geliyor” diye konuştu.

TTB Gamze Varol

“Sistem sorunu var”

Aşı karşıtlığı ve aşı tereddüdünün önemli bir sorun olduğunu dile getiren Varol, “Yalnız şu an günümüzde yaşadığımız salgının temel nedeni bu değildir diyemeyiz. Altta yatan çok sayıda farklı faktör var. Bunlardan bir tanesi aslında hedef nüfus olan çocukluk döneminin doğru tespit edilip, en az yüzde doksan beşinin aşılanarak, çocukların kızamığa karşı bağışık hale getirilmemesinde bir sistem sorunu var” ifadelerini kullandı.

“Salgın boyutuna gelmesine neden oluyor”

Sağlık sisteminin birinci sorun olduğuna dikkat çeken Varol, sözlerini şöyle sürdürdü;

“İkincisi, bu sorunu bildiği halde yeterli önlemi almayan, bunu görmezden gelen karar vericiler, yöneticiler. Üçüncüsü, uzun zamandır ülkemize yabancı uyruklu insanlar geliyor. 2013’te başlayan Suriyeli ardından devam eden Afgan vs. Pandemi ve pandemiden sonra da deprem. Bunların hepsi bir arada incelendiğinde ve bütün çocukların kayıtlı olup, tespit edilip aşılanmadığını da eklersek ciddi bir nüfus aşıya karşı duyarlı. Aşılanması gerekirken aşılanmıyor ve zaman içinde birikerek duyarlı nüfusun artmasına ve salgın boyutuna gelmesine neden oluyor. İşte şu an yaşadığımız bu”

kızamık grafik

“Aşıyla ilgili sıkıntıları uzun zamandır biliyoruz”

DSÖ’nün Türkiye’nin pek çok aşıdaki verisini güvensiz bulduğunu dile getiren Varol, “Dolayısıyla aşıyla ilgili sıkıntılar olduğunu biz uzun zamandır biliyoruz. Biraz önce de söyledim. 2010’dan sonra bölge tabanlı değil de nüfus tabanlı ve bireysel kayıt üzerine aşılamalarla başlanması, bunun dışında tüm dünyada yaygın olarak ortaya çıkan aşıya karşı ön yargılar bu duyarlı nüfusun artmasına neden oldu. Böyle olunca da salgın kaçınılmaz oldu” değerlendirmesinde bulundu.

“Deprem bölgesi dezavantajlı konumda”

DSÖ verilerine göre aşılamalarda çok ciddi oranlarda düşüşler gözlemlediklerini vurgulayan Varol sözlerine şöyle devam etti;

“Zaten ülkemizde deprem bölgesi görece bağışıklamaya erişim konusunda dezavantajlı konumdaydı. Çocukluk dönemindeki aşılarda deprem bölgesinde ülkenin geneline kıyasla zaten eksiklik görüyorduk, biliyorduk, bunu tespit ediyorduk. O bölgedeki çocukların dezavantajlı olduğunu düşünüyordum. O bölgede pandemiyle birlikte eşitsizlikler derinleşti. Buna ek olarak deprem şu an dördüncü ayını bitiriyor. Özellikle çok yara alan dört ilde aile sağlığı birimlerinin bağışıklamanın da içinde olduğu birinci basamak sağlık hizmetlerinin verilemediğine dikkat çekiyorduk. Zaten vermek için uygun ortam yok. Bina yok, yeterli personel yok, aşı dolabı yok. Aşı gelse bile aşı saklayacak ortam yok”

“Bütün çocukların aşılandığını söyleyemiyoruz”

Deprem bölgesindeki çocukların tespit edilemediğine dikkati çeken Varol, “Çocukların bir kısmı kayıt dışı. Nerede olduğu belli değil. Geçici yerleşim alanlarının hepsinde her zaman giriş çıkışlarda çok oluyor. O bölgedeki aşısız çocukların ya da duyarlı nüfusun ne olduğu tam olarak tespit edilemiyor. Elektrik yok, aşı dolabı yok, lojistik sıkıntılar var. Yeterli personel yok vb. nedenlerle düzgün bağışlama hizmetinin verilebildiğini ve bilinen hedef nüfusun tam olarak kaydedilip bütün çocukların aşılandığını söyleyemiyoruz” ifadelerini kullandı.  

“Sağlık otoriteleri önceliklendirmede yavaş davrandı”

Depremle birlikte İstanbul, Ankara ve İzmir’in daha çok göç almaya başladığını vurgulayan Varol, “Depremle birlikte zaten aşısız bir grup insan da buraya geldi. Belki aşı karşıtlığı da bu grubun içinde arttı bilemiyoruz. Burada aşı karşıtlık belki de faktörlerden bir tanesi. Burada temel belirleyici faktör aslında sistem sorunu, bunun zamanında tespit edilmeyişi, sağlık otoritelerinin hekimler ve meslek örgütlerinin yaptığı tüm uyarılara rağmen aynen pandemide olduğu gibi belki de bunu önceliklendirmede yavaş davranma etkili" dedi.

kızamık

“Sorun artık aşikar, gizlenmez oldu”

Bir süredir hastanelere kızamıklı çocukların başvurduğunu dile getiren Varol sözlerini şöyle devam etti;

“Büyük şehirlerdeki sistem sorunu deprem bölgesinden ya da göç alan Suriye, Afgan gibi nüfusun da bu büyük şehirlere gelmesiyle bu sorun artık aşikar olduğu, gizlenmez oldu. Türkiye genelinde kızamık sorununa yönelik salgın var ve biz bu salgını yöneteceğiz denilecek şekilde sistemli sistematik bir yönetimin olduğunu söylemek güç olur. Eksiklik var. Uzun süredir de aslında çok sayıda halk sağlığı uzmanı, özellikle geçici yerleşim alanlarında çalışan halk sağlığı uzmanları olabildiğince karar vericilere bunun ciddi bir sorun olduğunu öngörerek ellerinden gelen bilgi birikimi ve yetkiye dayanarak bu soruna dikkat çekiyorlar”

“Büyükşehirler yeterince önemsenmiş değil”

Türkiye geneliyle kıyaslandığında deprem bölgesindeki sorunun daha çok ciddiye alındığını belirten Varol, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İşte aşı lojistiği, deprem bölgesinde ciddiye alınıyor ama altyapı, insan gücü yetersiz kalıyor yine de. Fakat büyük şehirlerde, özellikle İstanbul’da çok sayıda vaka ortaya çıkıyor. Bununla birlikte deprem bölgesinde olduğu gibi daha geniş çaplı önlemler de örneğin İstanbul gibi bu sorunu yaşayan büyük şehirlerde yeterince önemsenmiş çözüm önerileri geliştirilmiş değil gibi görünüyor."

“Kızamığın şakası yok”

Kızamığın şakasının olmadığını vurgulayan Varol, “Kızamık çok bulaşıcı, solunum yoluyla bulaşıyor. Yani biz kovidte bir kişi üç kişiye bulaştırıyor diyorduk, bu kızamıkta mesela on üç kişi, on sekiz kişi olabiliyor. Duyarları nüfusun artmasıyla risk artıyor. Kızamıkta bizim en çok korktuğumuz şey zatürre olması çocuklar zatürreden ölüyor. İshalli hastalığa neden oluyor. İyi beslenen bu virüs hem solunum yolları hem de gastrenitestinal sistemde başkaca sağlık sorunlarına neden oluyor. Biz en çok bundan korkuyoruz” ifadelerini kullandı.

“Ülkenin yıllarca geriye dönmesinden kaygılıyız”

Türkiye'nin tekrar geriye dönmesinden kaygılı olduklarını dile getiren Varol, sözlerini şöyle tamamladı;

“Biz bu yüzyılda yıllarca ülkemizde kızamık programında pek çok şey kazanmışken kızamığa bağlı hastalıklar, komplikasyonlar, aşının eksik yapılmasından kaynaklı sorunları çözmüşken aradan geçen onlarca yılda tekrar ülkenin yıllarca geriye dönmesinden dolayı kaygılıyız. Çünkü bu zaten engellenebilir, engellenmiş, korunabilir, yıllarca korunulmuş bir şeyden geriye dönüş olması bizi çok üzer. Aşıyla korunabilen bir hastalıktan zaten deprem görmüş, yeterince felakete uğramış bir bölgenin çocuklarının ve ülkenin herhangi bir yerindeki herhangi bir çocuğun vefat etmesi yani önlenebilir bir şeyden vefat etmesi kabul edilebilir bir şey değil”

Kısa sürede alınması gerekilen önlemler

Varol kısa sürede alınması gereken önlemleri şu şekilde sıraladı:

-Özellikle ilkokul 1. sınıftan 48 aya indirilmesi ve aile hekimlerinin sorumluluğuna bırakılan ikinci doz kızamık aşı kapsamının yükseltilmesine yönelik özgün bir program geliştirilmelidir.

-Henüz vaka görülmeyen bölgelerde 9 aydan itibaren Eksik aşılı çocukların kızamık aşıları tamamlanmalıdır.

-Vaka görülen bölgelerde 6/9 ay - 15 yaş arası tüm çocuklara aşılı olup olmadığına bakılmaksızın mutlaka bir doz aşı yapılmalıdır.

- Aile sağlığı birimlerinde hemşire-ebe açığı bir an önce giderilmelidir. Hizmet gereksinimi yüksek olan bölgelerde mevcut bir aile hekimi bir aile sağlığı çalışanı yaklaşımından vazgeçilmeli, bu bölgelerde aile hekimi ve hemşire/ebe sayısı artırılmalıdır.

-Tüm döküntülü hastalık yakınmaları kızamık yönünden değerlendirilmelidir.

-Hastanelerde kızamık hastalığının yayılmasının önüne geçilmelidir. Bu bağlamda:

Sağlık çalışanlarının kızamığa karşı bağışıklanması

Editör: Sümeyye Aksu