Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki’nin “İstanbul depremine hazırlık için Ekrem beyle anlaştık” açıklamasını Yer Bilimci Prof. Dr. Naci Görür, “Özhaseki ile İmamoğlu’nun açıklamaları çok olumlu. Umarım ki Türkiye’nin ekonomisi ve siyasi irade bu işi benimser ve ekonomik gücümüz de yeterli olur. Ülkenin bazı projelerinden vazgeçerek ya da o projenin ağırlıklarını azaltarak bunu yapabiliriz. Kanal İstanbul’u unutacaksın.. Az yol, az köprü yapacaksın. Hiç yapılmayacak demiyorum, insanların can güvenliğinin tehdit edildiği bir işi bir an önce yapacaksın. Devletin birincil görevi budur” dedi.

Radyo Sputnik’te Atilla Güner’le Akşam Postası’na  konuk olan Prof. Görür, konuşmasında şu ifadelere yer verdi:

"1999’dan bu yana ilk kez o kadar uyarı ve söylemlerimize rağmen bir devlet yöneticisi bize net olarak cevap veriyor"

Bakan Özhaseki geçen günlerde Belediye Başkanları ile toplantıda deprem konusunda 4 kırmızı çizgisi olduğunu anlattı. Ben de tweet atıp tebrik etti. Tweetim üzerine beni birkaç gün sonra aradı. Benimle doğrudan görüşmek istediğini belirtti, ben de memnun olacağımı söyledim. İBB Başkanı ile görüştüğünü, anlaştığını, İstanbul’u depreme hazırlayacağını duydum o zaman daha da umutlandım. Demek ki hem iş ciddiye biniyor hem de bakan bey bu işte samimi olmalı diye düşündüm. Hem yerel yöneticiler ile konuşması hem de bizimle konuşması önemli. 1999’dan bu yana ilk kez o kadar uyarı ve söylemlerimize rağmen bir devlet yöneticisi bize net olarak cevap veriyor ve bizlerin söylediklerine benzer şeyler söylüyor. Bu cesaret verici.

"Bu zamana kadar İstanbul’u konuşmuş olsaydık, İstanbul’u depreme hazırlamıştık"

Kahramanmaraş depreminin öncesi ne hükümetten ne de yerel yönetimden duyulduğumuza dair hiçbir tepki alamamıştık, demek ki 6 Şubat depremlerinden sonra ilk kez söylediklerimiz duyulur hale geldi. Bu zamana kadar İstanbul’u konuşmuş olsaydık, İstanbul’u depreme hazırlamıştık. Laf olsun diye söylenmemiş bir sözle ve gerçekten denildiği gibi devletle, milletle ve yerel yönetimle güç birliğiyle siyaset üstü ve devlet politikasıyla yapmış olsaydık İstanbul’da bugün artık deprem hasarlarını çok ciddiye alıp konuşmazdık. Eğer Elazığ depreminden sonra 24 Ocak 2020’de Maraş’a dikkat edin diye uyarılarımıza dikkat edin dediğimizde dikkat edilseydi Maraş’ta on binlerce insanımızı bir gece toprağa gömmezdik ki 1999’da da aynı şeyleri söylemiştik. Bilim dünyası Hatay’a, Maraş’a, Adıyaman’a dikkat diye çırpınıyorsa, sürekli de buralara büyük depremin geleceği söyleniyorsa ülkede yerel yönetimlerde hükümet varsa hatta muhalefet varsa bu kadar kayıp kabul edilebilir bir şey değil.

"Biz bu kadar insanımızı kaybettik de deprem anormal olduğu için miydi?"

İstanbul’da 1766 yılında 3 ay arayla 7.0 şiddetinin üzerinde iki büyük deprem meydana geldi. 1999 depremi Ağustos’ta oldu sonra 3 aya yakın zamanda Düzce’de de oldu ama tabi ki 9 saat arayla yaşanılan deprem büyük şanssızlık ama dünyada hiç görülmemiş gibi çok tuhaf ya da ilk kez oluyor demek bu işi bilmemekten kaynaklanıyor. Biz bu kadar insanımızı kaybettik de deprem anormal olduğu için miydi? Biz hazırlık yapmış mıydık? Yapmış olsaydık demeçler şu şekilde olurdu, biz elimizden geleni yaptık ama dünyada ilk olan bir şey oldu dolayısıyla sonuç bu dersiniz. Hiçbir hazırlık yapılmadığını biz zaten gördük.

"Kanal İstanbul unutulmalı"

Baştan beri olması gereken buydu. Hükümet olmadan İstanbul, İBB olmadan hükümet deprem dirençli bir kent haline getiremez. Bu işin içerisine halkı da sokmak gerekir ki bu yapılıyor. Bu da doğru olandır. Bütün dünyada başarılı bir şekilde kenti depreme dayanıklı hale getirme ancak bu yöntemle olmuştur. Umarım ki Türkiye’nin ekonomisi ve siyasi irade bu işi benimser ve ekonomik gücümüz de yeterli olur ülkenin bazı projelerinden vazgeçerek ya da o projenin ağırlıklarını azaltarak.. Kanal İstanbul’u unutacaksın.. Az yol, az köprü yapacaksın. Hiç yapılmayacak demiyorum, mümkün olduğunca onları belirli bir plan içerisinde yaparken insanların can güvenliğinin tehdit edildiği bir işi bir an önce yapacaksın. Devletin birincil görevi budur. Bu yapılan anlaşma doğrudur. Böyle giderse bu iş başarılı olur ve bu da İstanbul için büyük bir müjdedir. Hem bakanı hem de belediye başkanını kutluyorum. Basın, bilim dünyası ve halk olarak bu işin arkasında durup talep etmemiz ve bu işin siyasi nedenlere kurban gitmemesi için dirençli ve dirayetli olmamız gerekir.

"Depremlerdeki en büyük tehlike, bölgenin nüfus, bina ve altyapı yoğunluğunu arttırmaktır"

Birtakım rezerv alanlarımız var ve oralarda konut üretip bina yapacağız diyorlarsa bu iş yanlış çünkü bina yoğunluğu arttırmış oluyorsunuz. Fazla bina, fazla nüfus demektir. Depremlerdeki en büyük tehlike, bölgenin nüfus, bina ve altyapı yoğunluğunu arttırmaktır. Ben şöyle anlamak istiyorum çünkü ben şöyle önermiştim, diyelim ki rezerv alanlarına konteyner ya da prefabrik sahalar yaptık ve her türlü konforunu da hazırladık. Şu bölgede 20 bin – 30 bin bina yıkacağım diye planlamışsan o 50 bin insana o rezerv alanlarında sizi misafir edeceğim, kira da vermeyeceksin diyeceksin. Ev sahiplerinin insafına da terk etmeyecek ve devlet olarak şefkatimi de gösteriyorum, buyur orada otur seni misafir edelim, bize 1.5 sene müsaade et, senin evini depreme dirençli yapalım tekrar buraya taşıyalım diyeceksin. Ben böyle öneriyorum, doğru olan da budur ama uymuyorlar. Fay zone’larını düşünüyorum Kuzey’e doğru geleceksiniz, ormanların içine gireceksiniz. Istranca yapacaksanız oralarda yapın kabul ama Karadeniz kıyılarına doğru itersen bu sefer yeşil alanları, ekosistemi yok edersin ve daha fazla nüfus arttırmış olursun. Bunun anlamı var mı?

"İstanbul’a artık imar ve iskan vermeyin"

İstanbul’a artık imar ve iskan vermeyin, İstanbul’daki sanayiyi Anadolu’ya taşıyın ve halkın da Anadolu’ya göçü için en büyük proje ve teşvik uygulamasının yapılması lazım. Anadolu’ya yeni iş yerlerinin açılması lazım. Bunları yapınca halk da o bölgelere isteyerek, severek gider. Rezerv alanlarına daha fazla bina yapacağız diyorsunuz.. Evleri yıkılacak insanların yerlerini yeşil alana dönüştürecek misiniz? yok. O zaman ne anlamı var? İnşaat yoğunluğu da arttık insan yoğunluğu da arttı. İstanbul’u depreme hazırlama büyük bir müteahhitlik projesine döndü demektir ki bu yanlış, bunu yapmamaları lazım. Mevcut binaların deprem dirençli hale getirilmeleri mümkündür, illa da hepsini yıkıp yeniden yapmak gerekmiyor. Özellikle zemin durumuna istinaden bazı yerleri yıkıp, taşıyıp sonra da oraları yeşil alana dönüştürürsün ve çoğu binaları da inovatif yöntemlerle o yapıyı güçlendirirsin. Bu işler böyle yapılır, dünya bu işleri böyle yapıyor.

"İklim en az deprem kadar tehlikeli bir biçimde sinyal veriyor"

İstanbul’un nüfusu artıyor ve büyük bir hızla susuzlaşıyor. İklim değişikliğinden dolayı barajlarda bile su tükeniyor. Barajdaki suyu vatandaşa vermesen bile buharlaşmayla o su azalıyor. Yeraltı sularımız kalmadı, derinlere indi, kirlendi. İklim en az deprem kadar tehlikeli bir biçimde sinyal veriyor. Tarım arazilerini belirli ölçüde kullanıp yeraltı sularını dikkatli planlaman gerekirken hovardaca hazırlarsan, ormanları ve su üreten yerleri heba edersen yarın deprem değil insanı susuzluk öldürür. İklim bölgeyi yaşanmaz hale getirir. Ben planlayamayabilirim, vatandaş da bilmeyebilir ama hükümetler bu ülkenin 50 ve 100 yıl sonrasını planlama ve ona göre adım atmak zorundadırlar. Aceleyle iş yürütülmez. Ülkemizde bilim dünyası da var üniversiteler de var çok saygın insanlarımız da var. Bizim bilmediğimiz yerde de uluslararası bilim kamuoyu var.

"Yönetim sistemini, halkı, altyapı, yapı stoku, çevre, ekosistem ve kentin ekonomisini deprem dirençli yapacaksın"

Yönetim sistemini, halkı, altyapı, yapı stoku, çevre, ekosistem ve kentin ekonomisini deprem dirençli yapacaksın. Eğer bunlardan birini yapmazsan o kent hem yaşanılır olmaz hem de depreme karşı ayakta durmaz. Ekonomin çarkları durdu. 50 binin üzerinde insan öldü. Altyapı tamamen tahrip oldu. Ne içme suyu var ne de kanalizasyon var. Binalar ve yapı stoku yerle bir olmuş durumda. Hastalıktan geçilmiyor çünkü molozları uluslararası kaidelerin dışına biriktirdik ve üzerini örttük. Şimdilik hastalık ileride kanserojen yoluyla gelen hastalık, uzun dönemde yine insanları öldürmeye devam edecek. Bir kent, bütüncül olarak depreme hazırlanabilir. Saymış olduğum 6 parametreyi ciddiye almalılar. İstanbul’da kanalizasyon sistemi, içme suyu sistemi, yol ve elektrik çökse evin yıkılmasa ne olur? Çevre tamamen kirli ve yaşanmaz hale gelmişse nasıl yaşayabilirsin ki? Depremde ölmedin ama başka türlü ölürsün.

Bakanın göstermiş olduğu irade eğer gerçekten bugünkü hükümetin iradesiyse daha yetkili bakanlar bunu bir şekilde siyasete ve şova yönlendirir, tadını da kaçırıp yine bildiğimiz usulden ziyade rastgele birtakım şekle dönüştürüşe bu en büyük umut kırıcı olur ve bir daha düzelmeyiz diye karamsarlığa kapılırız. Bakan gerçekten hükümetin fikrini yansıtıyor ve siyasi iradenin en yetkilisi de bu tavırdaysa bu yapılan da alınan karar da en doğrudur. Belediye zaten en büyük problemi deprem olarak ilan etmiştir ve başından beri de bu çalışmanın içerisindedir. İstanbul’u 10-15 yıl sürmeden depreme hazırlarız. Çünkü sıfırdan başlamıyoruz birçok şey yapılmış. Okullar, hastaneler, viyadükler ve köprüler olarak daha önceden yapılmış hazırlıklar var. Kısa zamanda İstanbul’u depreme hazırlarız ve beklediğimiz deprem kenti vurduğu zaman çok minimalize kayıplarla atlatmış oluruz. Bu uygulama sadece İstanbul’a değil bütün Türkiye’ye örnek olur. Ülkemizin her bir karışı deprem kenti. Nerede uyanırsan uyan kendinle birlikte binlerce insanımızı kaybedebiliriz.

Editör: Halide Tonga