Bakan Tekin, Öğretmenler Günü ve Öğretmen Atama Programı'nda konuştu Bakan Tekin, Öğretmenler Günü ve Öğretmen Atama Programı'nda konuştu

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı 13. Olağan Genel Kurulu’na katıldı. Özel burada yaptığı konuşmada, “Değerli genel başkanlar, çok kıymetli DEM Parti’nin değerli Eş Genel Başkanı, burada Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı’nın yönetim kurulunun, kurucu yöneticilerinin şahsında derneğin, vakfın kurucusu Ali Doğan’ı rahmetle, minnetle, o günden bugüne yitirdiğimiz tüm canları rahmet ve minnetle anarak sözlerime başlamak istiyorum. Çok kıymetli konuşmalar oldu açılıştan beri. Aslında bu salonda ‘Meseleye nasıl yaklaşıyoruz, nasıl bakıyoruz, ne yapılması lazım’ bu konuda tam bir mutabakat var. Mutabakat şudur. 2 Temmuz’da Madımak’ın önünde söyledim. Bir Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ilk kez Madımak anmasındaydı. Orada, oranın bir utanç müzesi olana kadar mücadeleyi sürdüreceğimizi, oranın bir insanlık suçu olarak zaman aşımı olmaksızın tüm yargılamaların yeniden yapılmasını, Madımak’ta yaşanan insanlık suçunun tarihe Türkiye Cumhuriyeti’nin bir utancı olarak nakşedilmesi gerektiğini ve bu konudaki özeleştiriyi hepimizin yapması gerektiğini ifade etmiştim. Yine ilk ziyaretimi -Ankara’da çok ziyaret oldu tabii biz göreve geldikten sonra, Vakfımızın değerli yöneticileri de ziyaret ettiler- ilk iadeiziyaretimi vakfa bu binada yaptım. Ankara’daki ilk resmi ziyaretimdi. Orada da konuştuk. Her şey bir anayasal eşit vatandaşlıktan geçiyor. Aslında Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasasında eşitlik, herkesin eşit olduğu yazıyor ancak o anayasanın uygulanmasında, kanunlarında, kanun koyucuların bakış açılarında, kanunu uygulayıcıların bakış açılarında, yerleşik içtihatlardan dolayı çok önemli sorunlarımız var” ifadelerini kullandı.

“Kim haklıysa onun yanında durmaya devam edeceğiz”

Özel şöyle devam etti:

“Burada bu ayrımcılık yetmezmiş gibi, bu ayrımcılığın dayandığı zihniyet, kendini aslında ihbar eden bir zihniyet var. Sıkıştığında döndü bir kere dedi ki ‘Cemevi, cümbüş evi.’ Tabii kafada böyle bir yaklaşım olunca Alevilere Sünnilerin aldığı hizmetlerin aynılarını, eşit şartlarda, eşit sunabilecek yapılar, varsa eşitsizlikler bunun ortadan kaldıracağı iradeyi göstermek yerine ‘Onları Kültür Bakanlığı’na bağlayalım’ diyor. Orada bir daire başkanlığı açıyor. Mesele cümbüşse zaten Kültür Bakanlığı’na bağlamak lazım. Esas sorun orada, bunun eşit bir inanç olduğu, bu inancın sahiplerinin bu ülkenin eşit ve onurlu vatandaşlar olduğunu kabul edecek diyareti göstermek. Daha doğrusu kabul edilmiş toplum sözleşmesine bu noktada uymak gerekiyor.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak şunu söyleyeyim. Bir, iki benden önceki konuşmacımız da haklı çağrılarda bulundu. Biz kim haklıysa onun yanında durmaya devam edeceğiz. Biz cesaretle, yapılan tüm haksızlıklara karşı haklının yanında olmaya devam edeceğiz. ‘Onların bir farklılığı bulalım, üstünde tepinelim, ayrıştıralım, uzaklaştıralım, uzak taraftakileri önce kutuplaşırıp, sonra şeytanlaştıralım, bu sayede kendi arkamızı kalabalıklaştıralım’ın artık Türkiye’de işlemediğini ve işlemeyeceğini bir kez daha ifade etmek isterim. Çünkü bu şeytanlaştırma söylemi, aslında AK Partili, CHP’li, DEM’li, MHP’li, İYİ Partili, Saadet’li, partisi Meclis dışında, kim olursa olsun bu kişilerin, bu görüşte olanların ortak derdinin yoksulluk olduğu, ortak derdinin haksızlık olduğu, eşitsizlik olduğu, açlık, işsizlik olduğu, güvencesizlik olduğu konuşulmasın diye bu kutuplaştırma siyaseti. Dönüp de seçmenine şunu demek. ‘Yahu haklısın, yoksulsun, işsizsin, açsın, güvencesizsin ama tehlike büyük. Bir kere daha arkama geçmelisin. Yoksa bayrağı indirecekler. Yoksa ezanı dindirecekler. Yoksa ülkeyi böldürecekler’. Yok öyle yağma.

“Kimsenin vatanı böldürmesine de ezanı dindirmesine de izin vermeyiz”

Cumhuriyet’in kurucu partisinin Genel Başkanı olarak söylüyorum. Biz bu ülkede kimsenin bayrağı indirmesine de vatanı böldürmesine de ezanı dindirmesine de izin vermeyiz. Ama biz sizin bu söylemle, iktidarınızı sürdürüp, ondan sonra o ezanı okuyan müezzine, imama da zulmetmenize ya da o müezzine, imama maaş verirken, diğer tarafta Alevi inancını yok saymanıza da izin vermeyeceğiz. Biz bu ülkede kimsenin o bayrağı bizden daha fazla sahiplenmeye hakkı olmadığını, bunu kendimize bir tekel değil bu ülkeye vatandaşlık bağıyla bağlı herkesle birlikte paylaştığımızı, paylaşacağımızı, bu kararlılıkta olduğumuzu ifade etmek isterim. Bütün dünyada aşırı sağ yükseliyor, karşılarında birleşemeyenler, karşılarında bu olanağı tanıyan kötü siyaset var. Cumhuriyet’i kuran parti olarak tüm muhalefete, elimizi uzatarak, tüm muhalefete, sadece sol muhalefeti de kastetmiyorum. Yani bu iktidar değişsin isteyen, bu eşitsizlikler bitsin isteyen herkese elimizi uzatarak ve üstenci, kibirli bir tavırla değil eşitlikçi bir tavırla birlikte mücadele için bir kez daha irademizi tekrar etmek isterim.

“Eninde sonunda bir anayasa yapacağız”

Eninde sonunda, biraz önce ifade edildiği gibi çeşitli hatiplerce, bir anayasa yapacağız. Yapacağımız anayasa gerçekten çağın gereklerini karşılayan, darbenin kurumlarından kurtulmuş, darbe pratiğinden kurtulmuş, tam olarak eşitlikçi, doğayı gören, çevreyi gören, örneğin yeni anayasal kavramları sahiplenen, belli eşitsizliklere, belli haksızlıklara farklı yönleriyle müdahale edebilen, Türkiye Cumhuriyeti’ni dünyanın en güçlü, en önde, en müreffeh ve en barış içinde ülkelerinden bir tanesi haline getirebilecek bir toplum sözleşmesini hep beraber inşa etmeye ihtiyaç var. Ama bu sözleşmeyi, bugünkü anayasaya uymayanlarla, her doğana yapılması gereken bir anayasayı Erdoğan’a yapanlarla, şimdi o kendine yapılmış anayasaya bile uymanlarla ve bu anayasayı aslında kendisi için -ki küçük ortağı söylüyor- revize etme ihtiyacını tatmin etme için, bir gün bize, bir gün size, bir gün bir başkasına giden bir takım pazarlıkçı tekliflerle ama sonunda dönüp, dolaşıp kendi rejimini yeniden inşa etmek, yeniden sürdürmek için yaptığı uyanıklıklara karşı uyanık olarak, biz bu anayasayı yapacağız. İlk önce bu iktidarı hep birlikte değiştireceğiz. Sonra oturacağız. Gerçek bir toplum sözleşmesini tüm yönleriyle konuşacağız. Hayata geçireceğiz. Bu ülkede geçen anayasa gibi değil toplumun tamamını, yani yüzde 51’e 49 ile değil. Yüzde 95’ini memnun edecek bir anayasayı, gerçekten eşitlikçi bir anayasayı yazarak, bu ülkeyi ikinci yüzyılda hep birlikte çok daha güçlü bir noktaya getireceğiz.

“Bir yol ayrımındayız”

Bir yol ayrımındayız. Tarihi bir kavşaktayız. Erdoğan’ın dediği yöne gidilirse, 3 bin-4 bin dolarlık milli gelirlerle sürünen hakların ve onların itibardan tasarruf etmeyen liderlerinin ülkelerinin ligine döneceğiz. Gideceğiz, oraya gideceğiz. Ama esas hedefe doğru yürürsek, 50 bin doların üzerinde milli gelirleriyle, hesap verebilen şeffaf siyasetiyle, mütevazı liderleriyle, zengin halkların olduğu dünyadaki yerimizi alacağız ve bu sefer dünyadaki diğer eşitsizliklerin üzerine Türkiye’den kararlılıkla yürüyeceğiz. Bunu yapmak için özgüvene ihtiyaç var. Bunu yapmak için kararlılığa ihtiyaç var. Bunu yapmak için ‘ne derler siyasetine’ ihtiyacımız yok. Ne derlerse desinler, kendimize inanmaya, halka inanmaya, topluma inanmaya, köklerimizden aldığımız güçle bunların karşısında dimdik ayakta durmaya ihtiyaç var. Bu süreçte dilimizi doğru kurmaya, karşı tarafı yani muhalefeti birbirinden ayrıştırmak için karşı tarafın eline argümanlar vermemeye. Biz 100 yıllık tarihimizdeki ders alınacak yerleri de geçmişteki hataları da ikinci yüzyılda kol kola hep birlikte ilerlerken, onların hepsini konuşuruz, konuştuk.

“Belediyelere atanan kayyumlardaki esas mesele halkı cezalandırmaktır”

Vakit, geçmişten husumet çıkarmak değil. Vakit, bazı cümleleri söyleyip de iktidara muhalefeti ayrıştıracak imkânları verme vakti değil. Vakit çerle, çöple uğraşma, gözünün üstünde kaşın var ile uğraşma vakti değil. Vakit cepheyi genişletme, kararlılığı yükseltme, bir arada durma, özgüvenle bu rejimin değiştirilebileceğine inanma vaktidir. 31 Mart’ta toplum muhalefetin belli öğelerinin dağınıklığına, belli öğelerinin tamamen karşı tarafa hizmet edecek bir dili kurmalarına rağmen ve birçok işbirliği olanağını ellerinin tersi ile itmelerine, sarayın bir yerel seçim başarısı elde etmesine katkı sağlayacak hatalara rağmen toplum çağrımızla, çağrılarımızla ve kendi ferasetiyle, aklıyla, vicdanıyla, Türkiye İttifakı’yla ya da Türkiye’deki demokratik güçlerin aday oldukları yerde kendi gönlünden kurduğu ittifakla bu iktidarın karşısında kim kazanabilecekse o belediyeleri ya kazandırdı, ya kazandırmaya çok yakın, çok iyi sonuçlar elde etti. Şimdi bu sürecin hazımsızlığı içinde olanlar, oylar kendisine verildiğinde milli iradeyi baş tacı edenler, oylar başkasına verildiğinde bu sefer kafa tutmaya, hesap sormaya, cezalandırmaya başlıyorlar. Eğer muhalif olanın kim olduğunu buluyorlarsa hapse atıyorlar ama seçimde kapalı oy var. Bulamadılar. Toplu olarak cezalandırıyorlar. Esas mesele Esenyurt’a kayyum atanması da Mardin’de Ahmet Türk’e kayyum atanması da CHP’li ve DEM’li belediyelere atanan kayyumlardaki esas mesele halkı cezalandırmaktır. Halkın iradesine kafa tutmaktır. ‘Beni seçeceksin, tek seçenek benim, benden başkasını seçersen seçme hakkının elinden alırım’ demektir.”

Kaynak: Haber Merkezi