Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, TBMM grup toplantısında konuştu. Kobani Davasında verilen cezaların siyasi olduğunu belirten Özgür Özel, MHP Genel Başkanı Bahçeli'ye seslenerek 4 soru sordu.
Özel, "Sayın Bahçeli, CHP, bir siyasi davaya siyasi diyor diye normalleşmeye bir şey olmaz ama Türkiye normalleşecekse sokak ortası cinayetlerine kimse sahip çıkmayacak. Türkiye normalleşecekse hiçbir siyasinin böylesi bir durumda sorgulanma, yargılanmasının önünde kimse kalkan olmayacak. Türkiye normalleşecekse, MHP normal bir siyasi çizgide kalacaksa, bu ayıptan MHP'de kurtulacak, Türkiye'de kurtulacak" ifadelerini kullandı.
Özel'in konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
"Zorlu bir seçimi geride bıraktık"
31 Martta çok zorlu bir seçimi geride bıraktık. Çok doğru adaylar, çok uzun yıllar sonra büyük bir teveccühle karşılandılar ve 47 yıl sonra partimiz birinci parti olurken Türkiye coğrafyasının dört bir yanında çok önemli görevler üstlendik.
Bu gruptan 5 arkadaşımıza görev vermiştik. 4 tanesi belediye seçimlerinde çok büüyk başarılar elde ettiler. Bunlardan bir tanesi de Adıyaman'da depremde kendi ailesini, o gün oradaydım, kendi yeğenlerini, kendi ablasını ve kendi eniştesini köyde elleriyle yerine yerleştirip taziye bile almadan diğer enkazların başına koşan, depremin birinci yıl dönümünde kürtçe- türkçe ağıtların arasına herkesin dudağından adı dökülen ve aday gösterildiğinde buradaki, batıdaki kimselerin belki de hayal bile etmediği bir sonucu Adıyamanlı her siyasi görüşün vicdanı ile oy kullanarak belediye başkanı yaptığı Abdurrahman Tutdere burada.
Abdurrahman Tutdere deprem bölgesinde adaylaştırdığımız iki milletvekilinden birisiydi. Veli Ağbaba ile birlikte o acıyı içlerinde hissettiler. Günler, haftalar değil neredeyse 1 yıl kendi illerinde depremzedelerle birlikte ağladılar, onlarla birlikte yas tuttular, onlarla birlikte aç kaldılar, soğukta kaldılar ama kendi illerinin sesini duyurdular. Bir tanesi çok önemli bir destek aldı. Abdurrahman'ın yokluğunu hissediyoruz ama Adıyaman için çok umutluyuz.
"Zulmü yaşatanları hep birlikte lanetliyoruz"
Bugün 21 Mayıs, büyük çerkez soykırımı ve sürgününün 160. yıldönümü. 1 buçuk milyondan fazla çerkez soykırım ve sürgün mağduru oldu. Anadolu coğrafyası, bu mezalimden etkilenen çok sayıda çerkeze ev sahipliği yaptı. Torunları bu ülkenin temel direkleridir. Çerkezlerin bu büyük acısını bugün de bir kez daha paylaşıyor, onlara bu zulmü yaşatanları hep birlikte lanetliyoruz.
Değerli arkdaşlar, bu haftasonu Cumhuriyet tarihinin en uzun soluklu hak arama mücadelesi haline dönüşen Cumartesi Anneleri'nin bininci eylem haftası. Dünya siyasi tarihinin de en uzun süren periyodik eylemlerinden bir tanesi. 27 Mayıs 1995'ten beri her cumartesi günü aileler, İstanbul'da Galatasaray Lisesi'nin önünde toplanıyorlar ve gözaltında kaybettirilen, faili meçhul cinayetlere kurban giden evlatları için, eşleri için, babaları için, anneleri için orada toplanıyorlar. 13 Mart 1999'da orantısız bir müdahale sonrası eylemlere ara verilmişti. 31 Ocak 2009'da tekrar başladı. 5 Şubat 2011 günü dönemin Başbakanı Sayın Erdoğan, Dolmabahçe ofisinde anneleri kabul etti. Hepimizin gözü önünde Cumartesi annelerine bir devlet sözü verdi.
Gözü yaşlı Berfu anaya bir devlet sözü verdi. Evladını bulmak, hiç değilse evladının kemiklerini Berfu anaya teslim etme sözü verdi. Berfu ana bu görüşmeden 2 yıl sonra 106 yaşında evladının mezarına, kemiğine kavuşamadan değim yerindeyse gözleri açık gitti.
O günden sonra Cumartesi Anneleri'nin eylemleri devam etti ama 25 Ağustos 2018'de Süleyman Soylu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kriminal bakanı. Türkiye Cumhuriyetinin en karanlık bakanlarından bir tanesi Cumartesi Anneleri'nin 700. eylemine verdiği kanunsuz emirle saldırdı. Uygulattığı orantısız güçle o eylemi dağıttı, oradaki anaları, evlatları, destekçileri perişan etti.
"Cumartesi Anneleri'nin etrafındaki utanç bariyerlerini kaldırın"
O tarihten bu tarihe maarifetmiş gibi Galatasaray Meydanı annelere kapalı ve her hafta anneleri tutukladılar akşam saldılar. Anneler, pasif direnişi sürdürdü her hafta gittiler. Süleyman Soylu yılmadı, anneler yılmadı. Süleyman Soylu utanmadı anneler bir adım geri durmadı. Bugüne kadar gelindi, son haftalarda hakkını teslim etmek lazım Sayın Ali Yerlikaya, doğru değil yeterli değil ama belirli sayıda annenin oraya ulaşmasına izin veriyor ama etraflarına utanç bariyerleri çekiliyor.
Bu hafta bininci hafta. Sayın Ali Yerlikaya'dan talepleri vardı, Sayın Bakan randevuyu vereceğini söyledi. Ve bu hafta hepimiz Cumartesi Anneleri'nin bininci haftasında Türkiye'yi utandıracak değil, biraz olsun hep birlikte normalleşmenin, hep birlikte hak aramanın kullanımına şahitlik etmek istiyoruz. CHP milletvekilleri, örgütü, yöneticileri, her hafta olduğu gibi orada olacak. Orada yoğun bir katılımla destek vereceğiz. Bu büyük çağrının tarih önünde bir kez daha hakkını bulmasını ümid ediyoruz. 12 Eylül darbe döneminde yaşanan kayıpların anaları var orada. 80'lerin, 90'ların karanlık dönemlerinde yaşanan kayıpların anneleri var orada.
Sizin döneminizde de olsa, geçmiş dönemde de olsa bu hak aramaya, kapıları, meydanları, caddeleri kapıyorsanız, o büyük hukuksuzluklara sahip çıkıyorsunuz demektir. O yüzden buradan çağrımız, Cumartesi Anneleri'nin etrafındaki utanç bariyerlerini kaldırın. Hak arama mücadelesinin önünde durmayın ve o acıyı yaşatanlara değil, yaşayanlara duygudaş olun, onlar gibi hissedin. Bu ülkedeki bu ayıbı ortadan kaldırın.
"Hukuki değil siyasi kararların verildiğine hep birlikte şahitlik ettik"
Geçtiğimiz hafta, ülkemizin siyasetini ve yargısını uzun süredir işgal eden bir siyasi davanın karar duruşması vardı. 10 kişiye yakın bir milletvekili heyetimiz Kobani Davası'nın karar duruşmasını takip ettiler. HDP'nin eş genel başkanları Sayın Demirtaş ve Yüksekdağ'ın da yargılandığı davada, hukuki değil siyasi kararların verildiğine hep birlikte şahitlik ettik.
Davanın iddianamesi uzun yıllar siyasilerin kürsüden savcılara dikte etmesi sonucu yazılmıştı. Olaylar yaşandıktan 5 yıl sonra dava açıldı ve 6-8 Ekim olayları, o olaylarda hayatını kaybeden rahmetli 16 yaşındaki evladımız Yasin Börü'nün öldürülmesinden sorumlu tutuluyorlardı.
Yargılama yapıldı, bitti. Ne Demirtaş, ne bir başkası ne bir siyaasetçi Yasin Börü'nün ölümüyle bağlantılı bulunmadı. Hiçbirisi, insanların hayatını kaybetmesine söz konusu olan o süreçle ilgili ceza almadılar. Attıkları tweetlerden, başka başka zamanlarda kullandıkları ifadelerden ceza aldılar ve kararı veren hakim, cezaları verdiği yerle yükü sırtından attı. Dedi ki, "Ne Erdoğan'ın, ne AK Parti sözcülerinin, ne MHP'lilerin, bu konuda söyledikleri hiçbirisinden ceza vermiyorum." Birçok kişi salındı ama Sayın Demirtaş, Yüksekdağ ve bazılarına da çok ağır cezalar verdiler. Bu cezalar aslında Erdoğan'ın siyasi adres demesiyle uyumlu ve Erdoğan'ın yatsın dediklerini yatıran, Erdoğan'ın kendi vicdanında mahkum ettiklerine ceza veren ama cezaları konuşmalardan veren, yani istinaf, yargıtay, olmadı AYM'nin bal gibi bozacağı bir kararı mahkeme heyeti verdi ve sorumluluğu siyasilerin sırtına bıraktı.
Biz, bu davanın hukuki olmadığını hep söyledik, siyasi olduğunu ifade ettik etmeye de devam edeceğiz. Ben, Başak Demirtaş ve Sayın Sedat Şenoğlu'nu aradım ve bu kararları nasıl yorumladığımızı ve kendileriyle ilgili dayanışma duygularımızı ifade ettim. Bundan sonraki hukuki süreçte de yargılananın kim olduğuna, hangi parti olduğuna, Erdoğan'ın kimi neyle suçladığına değil, hukuka, siyasi bir davanın, siyasileşmiş bir davanın ülkenin siyasi hayatına ne kadar zarar vereceğine olan inancımızla, vicdanımızla karar veriyoruz. Bu davadaki kararların hiçbirisini hukuki olarak değerlendirmiyoruz.
Özel'den Bahçeli'ye 4 soru
Bugün Sayın Bahçeli, Kobani mahkeme kararlarına siyasi kararlar dememizin normalleşmeye aykırı olduğunu söylemiş. Bana da 4 tane anormal soru sormuş. Ben ona saat sormayınca o bana soru sormuş. 4 tane soruyu okumaya utanırım. Sorular CHP'nin ülkenin kurucu partisinin, CHP gibi Türkiye ittifakı diyen bir partinin, bunu Ay Yıldızlı Al bayrağın renklerini meydanlarda haykıran bir partinin, milli takım ayağa kalkınca ayağa kalkanlar bizim ittifakımızdır diyen bir partinin, filenin sultanlarıyla birlikte ağlayanların partisinin genel başkanına sorulacak soru değil bunlar. Ben bu soruların kime sorulacağını biliyorum da ben bu seviyeye inmek istemiyorum ama soruların içerisinde "Kürdistan kurulsun mu ne diyorsun?" falan böyle şeyler var. Sayın Bahçeli dönmüş bunları prompterdan okumuş. Ben o promptera bunları kimin yazdığını biliyorum.
O meşhur ikili varya MHP örgütünün illallah dediği o ikili. Gerçek MHP'lilerin tüylerini diken diken yapan ikili. MHP'de metinleri yazan gece bir elinde telefon bir elinde bardak tweetler atan, o meclisin uzman çavuşuyum deyip de uzman çavuşa bile verdiği sözleri tutmayan birisi var ya o ikisi 4 tane soru yazmışlar pormptera. Sayın Bahçeli'ye oku bakalım Özgür Özel cevap versin. Ben o soruları okumam da, Sayın Bahçeli, size bu soruları yazan o arsız metin yazarları var ya şu dört soruya cevap versinler bakalım.
Bu iki kişinin isimleri Sinan Ateş cinayeti iddianamesine nasıl ve kimler tarafından iddianameden ayıklanmıştır?
Ülkü Ocakları genel başkanlığı yapmış bir ismin sokak ortasında ölümünden sonra "Kimse tweet atmayacak, cenazeye gitmeyecek, taziye bildirmeyecek" diyen hangi ikisidir? Bu talimatı bütün partiye hangi ikisi yaymıştır?
Tetikçiyi kaçıran aracın fotoğrafları açaığa çıkıp Ülkü Ocakları genel başkanına bu aracın ceza yemeyecek, trafikte durdurulmayacak bir statüye kavuşturulmasına hangi ikisi ya da ikisinden hangisi katkı sağlamıştır?
"İran Cumhurbaşkanının ölümünün üzerindeki sis perdesi aralanmalıdır" diye promptera yazanlar, Sinan Ateş davasının üzerine sis çöktürürken bu ikisinin bu sisteki payı nedir, yoksa bu sisin kendisi bizatihi bu ikisi midir?
Bu dört soruyu cevaplayın, benim dört soruya bakarız. Bir partinin evladı, Ülkü Ocakları'nın başkanı, sokak ortasında öldürülecek bir kişi partiyi temsilen tweet atmayacak. Günlerce, haftalarca partiden istifalar olacak. Size inanıp peşinden yürüyenler bıyıklarını kazıtacaklar, sonra bu ikisiyle nasıl bir irtibat, nasıl bir mecburiyet varsa koskoca parti bu iki meczuba esir edilecek. Yazıklar olsun ikisine de!
"CHP, bir siyasi davaya siyasi diyor diye normalleşmeye bir şey olmaz"
Sayın Bahçeli, CHP, bir siyasi davaya siyasi diyor diye normalleşmeye bir şey olmaz ama Türkiye normalleşecekse sokak ortası cinayetlerine kimse sahip çıkmayacak. Türkiye normalleşecekse hiçbir siyasinin böylesi bir durumda sorgulanma, yargılanmasının önünde kimse kalkan olmayacak. Türkiye normalleşecekse, MHP normal bir siyasi çizgide kalacaksa, bu ayıptan MHP'de kurtulacak, Türkiye'de kurtulacak.
"9. Yargı Paketi'nin taslağında çok mahsurlu noktalar var"
AK Parti iktidarı her yeni yargı paketiyle yargıdaki sorunlar yumağını biraz daha büyütüyor. Gerçek pratiğimiz gösteriyor ki çok umutlarla getirilen yargı paketleri, yeni yasaklara, yeni hak aramanın önündeki engellere dönüştü. Yeni şeytanlar yarattı, yeni yeni kurllarla gazetecileri, akademisyenler, siyasileri şeytanlaştırdı. Hedefe koydu, hapse koydu.
Şimdi de 9. Yargı Paketi geliyor. Yakından takip ediyoruz. Taslakta çok mahsurlu noktalar var. Örneğin, İstanbul sözleşmesinden çıkarken, hepimizin gurur duyduğu kadına karşı şiddetin önündeki, ayrımcılığın önündeki en büyük engel olan, AK Parti dönemindeki şüphesiz en iyi yaptıkarı işten, bir takım tuhaf yapıların, kadın düşmanlarının medeni kanundan bile rahatsız olanların, kadın erkek eşit değildir diyenlerin gönlünü yapacağım diye kadına karşı şiddet uygulayanların şikayetlerini dinleyip bir gecede İstanbul sözleşmesinden çıktılar.
"AYM'nin yap dediğini yapmayan kanuni düzenleme yapıyorlar"
Sonra savunmaya başladılar. "İstanbul sözleşmesinin önemi yok. 6284 var, son derece caydırıcı bir kanun." O kanunun en önemli maddelerinden bir tanesi kadına şiddet uygulayanların uzaklaştırılmasına itiraz yolu açıyorlar. Alınan kararın başka bir mahkemeden bozudrulmasını sağlıyorlar. Kadın örgütleri 6284'ün içini boşaltacaklar diyorlardı, uyarıyorlardı. AYM'nin bir kararı var. "Kadın isterse kızlık soyadını, tek başına kullanabilir." Bu konuda düzenleme yapın, onu düzenleyeceğiz diye onu yasaklayan kanun maddesi getirmişler. Yani AYM kararlarının bağlayıcı olduğuna ilişkin 153. maddenin yine arkasından dolanıyorlar ve bunu AYM'nin yap dediğini yapmayan kanuni düzenleme yapıyorlar.
Biz, CHP olarak, kadının isterse evlilik sonrası eşinin soyadını, ister kendi önceki soyadını, ister ikisini birden kullanmasını savunuyoruz, sonuna kadar da bu mücadelenin arkasında olacağız. Bir diğer konu ise, etki ajanlığı. AK Parti, Cumhur İttifakı gururla sunar. Eskiden dünyanın uzak coğrafyalarında güzel filmler çekiliyordu sonra Türkiye'deki bzı film şirketleri onu getirip bizim sinemalarda oynatıyordu ve filanca film gururla sunar diyordu.
"Bu rezil filmi Putin ile birlikte çekersiniz"
Cumhur İttifakı gururla sunar. Etki ajanlığı. Öyle bir anlatıyorlar ki, kendileri bulmuşlar, ülkenin milli yapısını zedeleyecek, milli birlik ve bütünlüğümüze zarar verecek etki ajanları varmış, aramızdalarmış ve onları yakalayıp cezalarını vermemiz lazımmış. Kim bulmuş bunu? Putin. 60 maddelik bir kanun çıkarmış doymamış bir daha yapmış, değiştirmiş. Hangi ligde oynuyoruz? Filmi kimler çekiyor? Cumhur İttifakı gururla sunuyor Türkiye'ye. Sanki Türkiye'ye özel bir şey. Kimse unutmasın. Otoriter liderler, popülist liderler birbirlerinden öğrenirler. Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. Cumhur İttifakı bu yasayı geri çekmezseniz işte sizin karneniz de budur, ekibiniz de budur. Bu ekibiniz dünya tarihine büyük gerileme filmini çekenler olarak geçiyor, siz de bunların Türkiye şubesisiniz. Şimdiden uyarıyorum, ya çekersiniz ya da bu rezil filmi Putin ile birlikte çekersiniz.
Özel'den Ata Emre Akman açıklaması
Bir yandan böyle endişeler varken, bir yandan da anaların babaların yüreği yağıyor. Her gün bir başka haberle kahroluyoruz. Balıkesir Üniversitesi, Turizm Rehberliği bölümünde 20 yaşında Ata Emre Akman, motokuryelik yapıyor. Önünden bir araç geçiyor ve 23 yerinden bıçaklanarak hayatını kaybediyor. Babası Albay Erol Akman'ı aradım. Büyük bir metanetle şöyle söyledi, "Benim evladım gitti, yüreğim yanıyor ama lütfen bu konuda tüm siyasetçiler bir şey yapın, ben yandım başka babalar yanmasın." Artık, yüreği yanan bu babanın haykırışıyla kurye hakları derneğinin sesine bir kulak verin.
2022'de 58 kişi, 2023'de 3'ü çocuk 68 motokurye hayatını kaybetmiş. Diyorlar ki mesleki yeterlilik belgesi aranmadığı için motorun üzerine çıkan herkes motokurye. Bu konuda mutlaka tedbirler alınmalıdır diyorlar ve sıralıyorlar. Trafikte her gün yanımızdan geçen, geciktiğinde yüzümüzü falan asmaya kalktığımız o insanların aslında o insnalar hayata pamuk ipliğiyle bağlılar.
"Hükümet tahminleri revize etmekle meşgul"
Hükümet sürekli, kendi ilan ettiği ekonomik tahminleri hedefleyi tutturamadığını kademe kademe itiraf edip, sürekli revize etmekle meşgul. OVP'de enflasyon hedefi yüzde 33'dü bu yıl için, sonra 36'ya çıkardılar. Şimdi 38 olarak geçen hafta bir kez daha revize ettiler. Enflasyonla mücadele edemedikçe dar gelirlinin yüzünü güldürmek yerine onlara kemer sıktırmaya, emekliyi perişan ettirmeye devam ediyorlar. İşsize kamuda iş vermeyeceklerini 3 yıllığına ilan ediyorlar ama bir yandan da geçtiğimiz hafta köprü ve otoyollara son 5 ayda ikinci kez zam yaptılar. 1 Ocak itibariyle kamuya ait köprülere yüzde 76, yap işlet devret köprülerine, otoyollarına yüzde 50 zam yapmışlardı. 16 Mayıs günü kamuya ait köprülere bir 60 daha, yap işlet devretlere de bir 40 daha yaptılar. Sadece 5 ayda kamuya ait köprülerde yüzde 181, yap işlet devretlerde yüzde 110 zam geldi.
"Ödemeleri geriye dönük artırdılar"
Bakın, enflasyonu düşüreceğiz diye asgari ücrete zam yapmamaya kalkanlar, emekliyi 10 bin liraya muhtaç bırakanlar, 3 yıl boyunca emekli olan kadan memur alacağız deyip milyonlarca KPSS'de dirsek çürütenin umutlarını tüketenler, köprülere yollara yüzde 181 zam yapıyorlar. Sonra da enflasyonla mücadeleden bahsediyorlar. Ama bir yandan esnafın kredileri var. O kredilerin kimi kovidde alınmış, kimi kovid sonrası ödeyememiş, o kredilerin faizlerine geriye dönük zam yaptılar, ödemeleri geriye dönük artırdılar."