Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Ekrem İmamoğlu için düzenlenen Mersin mitinginde konuştu.

İstanbul Büyükşehir Belediyesine düzenlenen operasyona tepki gösteren Özel, "Bu sabah güneş doğarken İstanbul'un muhafızlarını gözaltına alan Erdoğan'a sesleniyorum; ne yapıyorsun sen? Bu saatte, bu vakitte yılan sokmaz adamı. Böyle bir günde, deprem kapıdayken sen bu uzmanları topluyorsan, gerçekten sen bu İstanbul'a da bu millete de dost değilsin" ifadelerini kullandı. 

Özgür Özel'in konuşmasından satır başları;

“Buradan Ekrem Başkan'a, Silivri'ye bin selam yolluyoruz”

Bugün Mersin'de dron kalabalığın ucuna ulaşamıyor. Mersin, tarihin en büyük mitinglerinden birini yapıyor ama hep söylediğimiz gibi, bugün biz buraya Mersin'de toplanmaya, miting yapmaya gelmedik. Biz bugün Mersin'e eylem yapmaya, sonuç almaya geldik. 

Bugün bu meydanda narenciyeyi dalda bırakanlara, adaleti limon gibi sıkanlara karşı mitinge değil, eyleme geldik. Zulme karşı susmayan, bugün de Yenişehir Meydanı'na sığmayan Mersinlilerle birlikte tarihe geçmeye, tarih yazmaya geldik. 

Gelecek seçimlerden sonra AK Parti gidecek, Cumhuriyet Halk Partisi gelecek. Türkiye'ye huzur gelecek. O huzuru ise bugün bizi Silivri zindanındaki odasında küçücük telefondan izleyen, koca yüreğiyle Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu'dur. Buradan Ekrem Başkan'a, Silivri'ye bin selam yolluyoruz. Sizi görüyor, sizi heyecanla izliyor. 

“Tek adam varsa hata vardır, hata varsa işgal vardır”

Bu ülke kolay kurulmadı. 100 yıl boyunca çok zor zamanlardan geçtik, çok kara kışlar gördük. Ama nerede tökezledik, nerede düştük, hep birlikte daha güçlü ayağa kalktık. Şimdi de kendini milletin üstünde görenler, bu millete istikamet dayatmak isteyenler var. Bu milletin nasıl bir millet olduğunu, bir kişiden, bir zümreden, bir partiden çok daha güçlü ve büyük olduğunu bütün Türkiye'ye ve dünyaya her gün gösteriyoruz. Çünkü, bu millet her şeyi affeder. Yoksulluğa, sıkıntıya bile sabreder. Ama iradesini elinden almak isteyenlere sabretmez. Onları affetmez. Bu millet, sandığın değerini bilir ve sandığına, seçme seçilme hakkına her zaman sahip çıkar. Darbeler olur, kimine hemen direnir, kiminde biraz gecikir. Ama eninde sonunda iradesinin arkasında, darbecilerin karşısında olur. Çünkü bilir ki, sandık giderse, seçme hakkı giderse her şey tehlike altındadır. Bunu nereden bilir? Şuradan bilir; Çanakkale Savaşı'nda bütün bir millet Çanakkale'yi bırakmamak için oradan donanma geçmesin, işgal orduları geçmesin diye, Anadolu işgal edilmesin diye can vermiştir, on binler toprak altında kefensiz yatmıştır ama sonra bir kişinin iradesiyle, ne zaman ki Çanakkale geçilmesin diye dedelerimiz koyun koyuna toprak altında kefensiz yatmasına rağmen, İstanbul'daki tek kişinin bir onayıyla, bir hatasıyla o donanmalar birkaç yıl sonra gelmiş, İstanbul işgal edilmiştir. Bir yönetimin, tek adamın rızasıyla nasıl işgal orduları ayak basmıştır, sonrasında Anadolu 7 farklı ordu tarafından taksim edilmiş, işgal edilmiştir. Anadolu'daki çiftçinin tarlasına, bağına, bostanına işgalci askerlerin postalı basmıştır, köyüne düşman ordusu gelmiştir, malı mülkü, namusu tehdit altına girmiştir. O gün Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile beraber ayağa kalkmış, şahlanmış, düşmandan yurdu kurtarmış, sonra da kurtarıcısıyla birlikte cumhuriyeti kurmuştur. Mustafa Kemal'e kimi krallık layık görmüştür, kimi padişahlık, kimi Amerikan tipi başkanlık önermiştir, kimi İngiliz gibi krallık. Paşa demiştir ki; kararı millet verir, egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. İşte Anadolu'nun, Rumeli'nin irfan sahibi güzel insanları bilir ki; her tek adam rejiminin sonu hüsrandır. Kendine de hüsrandır, vatana da hüsrandır. Nerede sandık vardır, nerede demokrasi vardır, nerede seçme ve seçilme hakkı vardır; orada huzur, barış, bolluk vardır. Onun için kim sandığa el uzatırsa, kim seçme hakkını almaya kararı ben vereceğim derse, o bu milletin düşmanıdır, bu millet o darbecilerin karşısındadır. Bu millet onun için sandığı namusu bilir, namusu gibi korur. Çünkü, sandık yoksa tek adam vardır. Tek adam varsa hata vardır. Hata varsa işgal vardır. İşgal varsa ne malın, ne mülkün, ne namusun garantisi vardır. Onun için sandığımıza, adayımıza, ülkemize namusumuz gibi sahip çıkmaya devam edeceğiz hep birlikte. 

“Bu cuntanın karargâhı Beştepe'dir, saraydır”

Geçen yerel seçimin İstanbul Belediye Başkanı'na ama esas olarak gelecek seçimin cumhurbaşkanı adayına, CHP'nin, ülkenin kurucu partisinin cumhurbaşkanı adayına, geleceğin cumhurbaşkanına darbe girişimi vardır. Bu darbe girişiminin karşısında on milyonlarca cesur yürek, on milyonlarca cumhuriyetini, Atatürk'ün emaneti sandığını, demokrasiyi koruyanlar vardır. İşte ben, bugün Mersin'de o iradeye sahip çıkan yüz binleri görüyorum, milyonları görüyorum. 

Malum, her darbenin bir cuntası, her darbenin bir başı, her darbenin bir hedefi var. Hedef; şüphesiz şahıs olarak Ekrem İmamoğlu ama esas olarak sizin iradenizdir. Bu cuntanın karargâhı Beştepe'dir, saraydır. Bu cuntanın silahı, ele geçirdiği yargıdır. Ve bu silahın mühimmatı, yalandır, iftiradır. Mübarek Ramazan'da, bir iftar sofrasında haber aldık ki; Ekrem Başkan'ın 31 yıl önce aldığı diplomasını iptal ettiler. Takip eden sahurda, binlerce polis kardeşimizi haksızca evine gönderdiler, gözaltına aldılar. 4 gün tuttular ve ardından Silivri zindanına koydular. İstiklal Marşımız 'Korkma' diye başlar. Saraçhane'de 7 gün 7 gece direnenlere, Mersin'de, 81 ilde sokaklara taşanlara, Maltepe'de 2,2 milyon olup meydanlara sığmayanlara, 15,5 milyon kişi sandık başına koşup adayına sahip çıkanlara selam olsun, helal olsun ki; darbecilere tarihi bir ders vermişlerdir. 

Ancak, halen karşımızda bir vesayet rejimi kurmak isteyenler vardır. Onlar artık iktidar değildir. Onlar artık gayri meşru bir cunta yönetimidir. Çünkü, milletten korkana, sandıktan kaçana iktidar demek mümkün değildir. Olsa olsa geleceğin muhalefet partisidir ve iktidar değişimi için milletimiz gün saymaktadır, ya sabır çekmektedir. Devlet dediğimiz, milletin evidir. Ama bu evin kapısına bir avuç vesayetçi bugün kilit vurmuştur. İçeri giren onlardır, dışarıda kalan millettir. Devletin kapıları millete kapanmıştır. Bu millet; önce işgalden kurtuldu, sonra yokluktan kurtuldu, şimdi iradesini esir almak isteyen bu bir zümre insandan kurtulacak. Devletin kapıları da bu millete açılacaktır, andolsun. 

“4 kişiden birini bile ikna edememiş bir müfteri iktidarla karşı karşıyayız”

Tayyip Bey, Türkiye'nin 4 bir yanına gidiyoruz, millet 4 bir yandan iki tane şey söylüyor; bir, Ekrem İmamoğlu'na selam söylüyor. Görüyor musun? Bir de bu millet, Türkiye'nin 4 bir yanından sana bir şey söylüyor. Duyuyor musun Tayyip Bey, bu millet sana ne diyor? Millet, Erdoğan'ı, millet Tayyip Bey'i istifaya çağırıyor. İstifa bir erdemdir. Ama bunu yapmayacaksan, eğer istifaya gerek görmüyorsan, kendine güveniyorsan o zaman sandığı getireceksin, kararı millet verecek. 

Bakan Işıkhan'dan belediyelerin SGK borçlarına ilişkin açıklama Bakan Işıkhan'dan belediyelerin SGK borçlarına ilişkin açıklama

Neredeyse 40 gün oldu, Ekrem Başkan ve arkadaşlarıyla ilgili bir tek iddialarını ispat edemediler. Yandaş medya yalan attı, iftira attı, atmaya da devam ediyor. Ancak, yapılan bütün anketlerde en yükseği yüzde 30, geneli yüzde 25 civarı sonuçlarla, bu iftiralara inanan yüzde 35, en çok yüzde 30. Bu kadar iftira ile 4 kişiden birini bile ikna edememiş bir müfteri iktidarla karşı karşıyayız. 

“Ekrem İmamoğlu'na iftira at, sonra direkt evine git..”

Halen ortada iddianame yok. Baskıyla, tehditle yalancı tanıklar aranıyor. Gizli tanıkların; meşe, çınar, ladin diye üç tane odunun attığı iftiraları ne MASAK raporuna doğrulatabildiler, ne bir tek kanıt bulabildiler. Şimdi, hep birlikte, savcılarıyla, ifade vermiş olan tanıklara, ifade vermiş olan sanıklara baskı yaparak, mobbing yaparak, 'Benim istediğim gibi ifade ver, evine git, çocuklarına kavuş. Ama böyle ifade verirsen seni 10 yıl içeride tutarım' diye tehditle, şantajla yalancı tanık yaratmaya çalışıyorlar. Başaramıyorlar, başaramayacaklar. Yani özeti, 'Ekrem İmamoğlu'na iftira at, sonra direkt evine git' diyen, 'Bunu yapmazsan 10 yıl evladının yüzünü göremezsin' diyenlere hukuk insanı denemez, savcı denemez. Bunlar iftiracıdır. Bunlara el aman demeyeceğiz, teslim olmayacağız. 

“Ekrem İmamoğlu'nun haklılığı ortaya çıkınca sen istifa edecek misin?”

Buradan, Mersin'den Tayyip Erdoğan'a sesleniyorum; Sayın Erdoğan, eğer savcına güveniyorsan, arkasına geç. Ben, cumhurbaşkanı adayıma, Ekrem Başkan'a güveniyorum, tam arkasındayım. Eğer iddialarına güveniyorsan, TRT'yi açalım, isteyen bütün televizyonları açalım, senin savcın soruları sorsun, benim başkanım canlı yayında yargılansın. Görelim bakalım; kim dürüst, kim iftiracı? Var mısın? Buradan Sayın Erdoğan'a bütün milletin önünde bir büyük teklifte bulunuyorum. Ve siyaset tarihinin, siyasetimizin en büyük karşı karşıya gelmesini, düellosunu teklif ediyorum. Şunu yapacağız; canlı yayında yargılama olacak, sonra Türkiye'nin bütün anket şirketlerinin ortalamasını alacağız. Eğer Ekrem İmamoğlu'nun suçluluğuna millet ikna olursa, siyaseti ben bırakıyorum. Olmazsa, sen bırakmaya var mısın? Hatta sana yüzde 25 de avans veriyorum. Eğer senin savcın haklı çıkarsa ben istifa edeceğim. Ekrem İmamoğlu'nun haklılığı ortaya çıkınca sen istifa edecek misin? Var mı cesaretin? Hodri meydan sana. Ama böyle bir yürekleri, cesaretleri yok. Daha bu sabah, millet operasyonlardan illallah demişken, ekonomiye zarar veriyor demişken, millet deprem gündemim var, benim seçtiğimi getir yerine otursun demişken, bugün yeni bir operasyona giriştiler. Ve İBB'den üst düzey bürokratların da içinde olduğu 53 kişiyi daha gözaltına aldılar. Maksat, bulamadıkları kanıtı, ikna edemedikleri yalancı şahidi şimdi 53 yeni masum üzerinden yapmaya çalışacaklar. Piyasalar, borsa hukuk ister, güven ister. Bunun için bu operasyonu hafta içinde yapmaya cesaret edemediler. Piyasalar kapandıktan sonra, bir cumartesi sabahı bu operasyonu yapıyorlar ki; borsa düşmesin, dolar yükselmesin. Bu operasyonun içinde ahlak olsa, hukuk olsa borsa neden düşsün, piyasalar neden bozulsun? Hepimiz bunun bir iftira olduğunu, Tayyip Erdoğan'ın rakibinden kurtulmak için yaptığı bir kumpas olduğunu hepimiz biliyoruz. Bugün yapılan işin tamamen iki hedefi vardır. Bunlardan birincisi milletin iradesine çökmek, ikincisi İstanbul'un rantına çökmek. Öyle ki; Ekrem Başkan hapse atıldıktan hemen sonra Kanal İstanbul ihanetini hemen raftan indirdiler. İstanbul'un muhafızı Ekrem Başkan Silivri'de iken Arap TV'lerinin reklamlarına Recep Tayyip Erdoğan başrolde çıktı. Kanal İstanbul manzaralı, göl manzaralı evler, Türkiye pasaportu garantili evler, 3,5 dakikalık reklam yayınlarında. Tayyip Erdoğan, Katar'dakilere, Arap şeyhlerine güzel daireler vaat ediyordu. Ve bunu gören İSKİ, buna itiraz etti. İSKİ'nin Genel Müdürü buna en temelden itiraz eden kişi olarak Ekrem Başkan'a gitti, bilgi notlarını sundu. Kendisi, genel müdür yardımcısı ve imar daire başkanı, Kanal İstanbul için yapılan inşaatları, öyle dedikleri gibi yoksullar için yapılan konut falan değil, Kanal İstanbul için yapılan bütün işleri gördü ve bunların kaçak olduğu için TOKİ'ye bunlar hakkında yıkım kararı verdiğini bildirir yazıyı dün yolladı. Bugün, muhalif gazetelerde bu haber var. Ve bu sabah, 40 gün önceki operasyonda adı olmayan, hakkında hiçbir iddia olmayan İSKİ'nin Genel Müdürü, Genel Müdür Yardımcısı ve İmar Daire Başkanı şafak baskınıyla gözaltına alındı. Hepimiz biliyoruz ki; mesele yolsuzluk değil, mesele Kanal İstanbul'suzluk. Kanal İstanbul yoksa Tayyip Erdoğan yok. Onun için saldırıyor arkadaşlarımıza. 

“Bu saatte, bu vakitte yılan sokmaz adamı”

Buradan Tayyip Erdoğan'a sesleniyorum; İstanbul, unuttuğun, unutturmaya çalıştığın deprem gerçeğiyle geçtiğimiz günlerde bir kez daha yüzleşti. AKOM'un baş koltuğu boş duruyor. Oraya İstanbullular Ekrem Başkan'ı oturttular. Deprem paniğinde İstanbul'a güveni verecek olan da deprem tehlikesine karşı bugüne kadar yaptığı çalışmaları sürdürecek ve bitirecek olan da İstanbul'u depremden koruyacak olan da Ekrem Başkan ve arkadaşlarımızdır. Ancak, bu durumda bile depremden siyaset yapan, Ekrem Başkan'ın yerine seçilen belediye başkan vekili yerine AK Parti İl Başkanı'nı yanı başına oturtan Erdoğan, deprem tehlikesine karşı bugün en lazım olan bürokratlarımızı sabahleyin evlerinden toplamıştır. Bugün topladığı bürokratlar, her yağmurda denizle birleşen Üsküdar Meydanı'nı o günlerden kurtaran arkadaşlardır. Ranta direnen, kaçak yapılarla mücadele edenlerdir. Bu arkadaşlarımızı alıp içeriye atmak, felakete karşı, depreme karşı İstanbul'u savunmasız bırakmaktır. Bu sabah güneş doğarken İstanbul'un muhafızlarını gözaltına alan Erdoğan'a sesleniyorum; ne yapıyorsun sen? Bu saatte, bu vakitte yılan sokmaz adamı. Böyle bir günde, deprem kapıdayken sen bu uzmanları topluyorsan, gerçekten sen bu İstanbul'a da bu millete de dost değilsin.

Ama sadece onları değil. Dün akşam Ankara'da 30 tane de gencimizi gözaltına aldılar. İstanbul'da 2 bin gencimizi gözaltına almışlardı. 301 evladımızı tutuklamışlardı. Halen daha 40'ın üstünde evladımız Türkiye'nin 4 bir yanında tutuklu. Şimdi de Ankara'da 30 gencecik evladımızı gözaltına aldılar. Pırıl pırıl çocuklar. Hepsiyle gurur duyuyoruz, gençlerimizin ayrı ayrı alınlarından öpüyoruz. İyi ki varlar, iyi ki direniyorlar.

Kaynak: Haber Merkezi