Diyarbakır'ın Bağlar ilçesinin Tavşantepe Mahallesi'nde 21 Ağustos'ta kaybolan 8 yaşındaki Narin Güran için arama çalışması başlatılmış, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında gözaltına alınan Narin Güran'ın amcası Salim Güran, 2 Eylül'de çıkarıldığı Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliğince tutuklanmıştı. Diyarbakır Valisi Murat Zorluoğlu, 8 Eylül'de Narin Güran'ın Eğertutmaz Deresi kenarında çuval içinde, üzeri taşla gizlenmiş vaziyette, saat 08.45 sıralarında ölü bulunduğunu açıklamıştı.

Tüm Türkiye’ye ayağa kalktı

Narin Güran'ın günler sonra cesedinin bulunması tüm Türkiye’yi ayağa kaldırdı. Yetkililer cinayetin aydınlatılması için çalışırken sosyal medyada tutuklananlar, serbest bırakılanlar, arama çalışmaları, iddialar ve spekülasyonlar ortaya atıldı. Olaylarla ilgili yoğun bir bilgi akışı meydana geldi. Ancak, bu bilgi akışında bilgilerin güvenilirliği, dezenformarik içeriklerin tespit edilmesi ise zorlaşıyor. Sosyal medyada ortaya atılan ifadeler medyanın kadın ve çocuk cinayetlerine dair nasıl bir tutum aldığı da bir kez daha ortaya çıkardı.

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aylin Tutgun Ünal, toplumu yanlış yönlendiren sosyal medya paylaşımlarına ve bu paylaşımların nasıl yayıldığına ilişkin Elips Haber’e açıklamalarda bulundu.

“Felaketin boyutunun artmasına sebebiyet verebilir”

Günümüzde, deprem, yangın, sel gibi oluşan doğa felaketleri ve cinayetlerin dezenformasyon ile birleşerek, olumsuz ruh hali yayılımı ile kötüye kullanımı harekete geçirdiğini söyleyen Doç. Dr. Ünal,  “Böyle durumlarda toplumun ihtiyacı olan ortak duygu ve düşünce paylaşımı ile birliktelik kurmanın yerini sosyal medyada kutuplaşma ve nefret söylemi alıyor. Bu da yanlış müdahalelerle birlikte felaket durumunda yapılacak önleyici faaliyetlerin gecikmesine yol açabileceği gibi felaketin boyutunun artmasına da sebebiyet verebilir” dedi.

“Dezenformasyon yayan hesaplar kişileri galeyana getirme peşinde”

Doç. Dr. Ünal, sosyal medya dolaşıma giren pek çok konudaki paylaşımın hızlıca yayıldığını ve kısa sürede toplumsal kaos etkisine neden olabildiğini söyledi. Son zamanlarda kayıp çocuk haberleri ile çocuk cinayet haberlerinin sosyal medyada sıklıkla yayıldığını kaydeden Doç. Dr. Ünal, “Kısa bilgiler ile fotoğraf yayınlamak suretiyle kayıt kişilerin yakınları sosyal medyada arama faaliyetlerini sürdürürken bir yandan toplumsal hassasiyeti kullanarak dezenformasyon yayan hesaplar kişileri galeyana getirme peşinde. Kayıp çocuklarla ilgili paylaşımlarda kişilerin duygularını manipüle etmek ve disinhibisyon etkisi yaratmak daha hızlı ve kolay olabiliyor. Disinhibisyon şu demek; kişilerin duygularında aşırıya kaçması. Yani aşırı öfke, aşırı üzüntü, aşırı mutluluk gibi duygusal kontrolsüzlük diyebiliriz” diye konuştu.

“Çıkan bilgi veya habere inanmamamız ve hemen onu teyit etmemiz gerekiyor”

“Dezenformasyonun amacı kişileri yanıltmak ve insanları bir kargaşaya sürükleyerek toplumsal bütünlüğe zarar vermektir”  diyen Doç. Dr. Ünal, sözlerini şöyle sürdürdü;

56 kişinin öldüğü Nilüfer Apartmanı davasında soruşturma izni çıkmadı 56 kişinin öldüğü Nilüfer Apartmanı davasında soruşturma izni çıkmadı

“Tam da hassas olunan konularda dezenformasyonun sosyal medyada yayılması, sahte (trol) hesapların işe katılarak daha yoğun bir şekilde yanıltıcı paylaşımlarda bulunması gerçekten de toplumsal kaos yaratma potansiyeline sahip. Dolayısıyla böyle zamanlarda hassas olan durumlarda sosyal medyada paylaşılan bilgileri gördüğümüz zaman karşımıza ilk çıkan bilgi veya habere inanmamamız ve hemen onu teyit etmemiz gerekiyor. Bilgi, hangi kaynaktan geliyor diye bakmamız gerekiyor”

“Soruşturmanın yönünü etkileyebilecek potansiyele sahip”

Narin cinayetiyle ilgili en üste olan karşımıza en hızlı çıkan paylaşımlara itibar edilmemsi gerektiğini savunan Doç. Dr. Ünal, “Karşımıza çıkan ilk birkaç habere inanıp itibar eder ve onun da etkileşim koyarak yayılımına hizmet edersek, paylaşırsak, yorum yaparsak o zaman bizde dezenformasyonun bir zinciri haline gelebiliyoruz ve istemeden sürece de olumsuz etki edebiliyoruz” diye konuştu.

Yapılan incelemeler ve soruşturmaların sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için sosyal medya kullanımında daha hassasiyet göstermemiz gerekiyor” diyen Doç. Dr. Ünal, “Çünkü sosyal medyada kişiler yani büyük resimde toplum paylaşılan bilgilere itibar ediyor ve gerçekten de bunu haber olarak alıyor ve inanıyor. Benzer haberleri de üretebiliyor. Bu da toplumsal güveni etkileyecek ve soruşturmanın yönünü etkileyecek potansiyele sahip” ifadelerini kullandı.

“İnsanları birbirine kattığını gözlemleyebiliyoruz”

“Sosyal medyanın son zamanlarda görülen diğer bir etkisi ise kötücül duyguların yayılmasıdır diyebiliriz” şeklinde konuşan Doç. Dr. Ünal, “Kötücüllük iyi niyetin olmamasıdır. İyicilliği tanımlayacak olursak; dürüstlük, adalet arayışında hakkaniyetli olma, sözünde durabilirlik, diğer kişilere karşılıksız iyilik yapmak, sevmek, saymak gibi bir takım güçlerimiz. Bizi bir yapan güçlerimizdir diyebiliriz. Kötücül duygular ise bunların olmaması. Sosyal medyada 4 saat ve üzeri kullanımda özellikle kötücüllüğün baskın olduğu yani kişilerin kötücül duygularını baskılayamadığı da ortaya çıktı. Son zamanlarda yapılan çocuk cinayeti paylaşımlarında da gördüğümüz gibi aşırı kullanımla birlikte kötücülüğün de giderek yayıldığını ve insanları birbirine kattığını gözlemleyebiliyoruz” değerlendirmesinde bulundu.

Dijital okuryazarlık becerilerinin kazanılması gerekiyor”

Sosyal medyanın bilinçli kullanım gerektiren bir mecra olduğunu bir kere daha görüldüğüne dikkat çeken Doç. Dr. Ünal sözlerine şöyle devam etti;

“Dijital medya okuryazarlığı becerilerini kişilerin kazanması ve sosyal medyada da bunu kullanması gerekiyor. Bunlar; aşırıya kaçmamak, özellikle hassas olan konular gündemdeyse bu konularla ilgili resmi kaynaklara başvurmak, karşımıza çıkan ilk bilgi veya habere inanmamak, bilgilerin hangi kaynaktan geldiğini mutlaka kontrol etmek. Bilgi almak için önemli konularda resmi kurum kuruluşların ve belirlenen haber mecralarının hesaplarını kontrol etmek. Belki bunların da karşılaştırmasını yapmak. Fakat kişilerin paylaştığı bilgi ve haberlere itibar göstermemek ve bunları teyit etmek gerekiyor. Bu çok önemli. Özellikle sahte hesap dediğimiz hesapların da farkına varmamızı sağlıyor. Çünkü karşımıza ilk çıkan haberleri troll hesaplar yani sahte hesaplar da paylaşmış olabilir. Bilmezsek eğer dezenformasyonunda bir parçası halini istemeden de gelmiş oluruz. Ve bu da böyle hassas konularda yapılan araştırma soruşturma ve incelemeleri de aksatan da bir durum haline gelebilir”

“Olumsuz ruh hali içeren birtakım kelimeleri kullanmamaya dikkat etmeleri gerekiyor”

Takipçi sayısı yüksek olan hesapların, kanaat önderi görevi de gördükleri için yaptıkları paylaşımlara çok daha fazla dikkat etmesi gerektiğini belirten Doç. Dr. Ünal sözlerini şöyle tamamladı;

“Özellikle galeyana gelmemeleri ve olumsuz ruh hali içeren birtakım kelimeleri kullanmamaya dikkat etmeleri gerekiyor. Tabii ki olumsuz ruh hali içeren konular paylaşılabilir. Bunlar da kullanılan kelimeler önemlidir. O kelimelere doğru seçerek üzüntümüzü veya konuyla ilgili görüş ve fikirlerimizi paylaşabilmeliyiz. Dolayısıyla kelimelerin de güçlü etkisini sosyal medya ile birlikte deneyimlemiş olduğumuz bir dönemden geçiyoruz”

Muhabir: Sümeyye Aksu