Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum, T24’ten Cansu Çamlıbel2in sorularını yanıtladı. Çamlıbel’in soru ve yanıtlarından bazıları şöyle:
“Kendini ‘Kürt siyasi hareketi’ olarak değerlendirenler, ‘statü’ ile ne kast ettiklerini açıklasın”
- Peki Türkiye Kürtlerinin kahir ekseriyeti ‘statü’den bağımsızlık devlet anlamı çıkartmıyor ise ne anlam çıkartıyor? Geçen hafta bu köşe için konuştuğum Ayla Akat Ata, 2013’te Diyarbakır’da yapılan bir Kürt konferansında farklı siyasi görüşleri savunan siyasi grupların ortaklaştığı dört maddeden ilkinin bu ‘statü’ meselesi olduğunu söyledi. Cumhur İttifakı’nın bir paydaşı olan HÜDA- PAR gibi federasyon talebi içinde olan siyasi hareketler de var Türkiye’de ama Ayla Hanım’ın mensubu olduğu siyasi ekol ‘demokratik özerklik’ der mesela. Sizin bir hukukçu olarak ‘statü’den idari olarak anladığınız nedir?
Çok açık söyleniyor bu. ‘Kürtlerin statüsünün tanınması’ denen şey, Kürtlerin Türk milletinden ayrı bir millet olduğunun kabul edilmesidir. Bu kastediliyor; Kürtler Türk milletinden ayrı bir millettir. Dolayısıyla millet olarak statüsünün tanınması gerekir. Bunun devamında dilinin de bu statüye uygun olarak tanımlanması gerekir. Diğer haklarının da bu statüye uygun olarak ele alınması gerekir. Tartışma bu. Asıl sorun ise şu, bu tartışmayı açık yapmıyorlar. Ben şimdi soruyorum kendini ‘Kürt siyasi hareketi’ olarak değerlendirenlere; statüden kastınız nedir?
- Bunu sorunca ‘öz yönetim’ diyorlar, ‘demokratik özerklik’ diyorlar, ‘yerel yönetimlerin güçlendirilmesi’ diyorlar.
‘Öz yönetim’ adı altında, ‘demokratik özerklik’ adı altında söyledikleri şey aslında yetki devri. Yetki devrinden kasıt da doğu ve güneydoğunun siyasi özerkliğidir. Yani ‘yerel yönetimlerin güçlendirilmesi’ perdesinin altında da o yatıyor. Peki bu yetki devrinin devamı ne olacak? Onun devamı bağımsız Kürdistan’a giden süreçtir. Bunu zaten 31 Mart seçimlerinden sonra PKK'da açıkladı, “Biz artık bağımsız Kürdistan hedefine yönelik faaliyet yürüteceğiz” dedi. Açık açık söylediler. Dolayısıyla statü hakkı demek, yetki devri ve bağımsız Kürdistan talep etmek demektir. Bunların kabul edilmesi mümkün değildir.
“Çözüm sürecinde bin yıllık ittifaka ihanet edildi, ihanet edenler arasında Öcalan da var”
- Bu yeni süreç başladığından beri siz ona ‘paradigma değişikliği’ diyorsunuz. Sonuçta sorunun çözümü için yeni bir arayış, yeni bir süreç var adına ne derseniz deyin.
Adının ne olduğu çok önemli. Dil kurucudur aynı zamanda. Dil inşa eder.
- Çözüm süreci başarısız olduğu için iktidarın bu defa başarısızlıkla eşdeğer görülen ‘çözüm’ ifadesini kullanmama gibi bir kaygısı mı var?
Sonuçta geçmişte kullanılan kavramların oluşturduğu birikimler vardır. Negatifi boyutu da vardır geçmiş çözüm sürecinin, pozitif boyutu da vardır. Negatif boyutu şudur; orada bin yıllık ittifaka ihanet edilmiştir. Aslında çözüm süreci başarıya ulaşabilirdi. Fakat süreçte yer alan ve etkili olduğunu ileri süren aktörler, Türkiye'ye yönelik terörün bitirilmesi yaklaşımına ihanet ettiler.
- Abdullah Öcalan mı ihanet edenlerden biri?
Öcalan da dahil, diğerleri de. Hepsi Kobani olayından sonra o süreçte pozitif sonuçlanabilecek tutum almadılar. Kobani üzerinden 6- 8 Ekim olayları yaşandı. Bunlar dışında bir de “Seni başkan yaptırmayacağız” çıkışları gündeme geldi. O süreçte o ihanetin parçalarından birisi de budur; “Seni başkan yaptırmayacağız” siyasi çıkışıdır.
“Erdoğan’a karşı alınan o siyasi tutum, politikayı reddetmekti”
- ‘Çözüm süreci’ denildiğinde ben - sonuçları ne olursa olsun- bu memleketin baş sorunlarından birinin çözülmesi için atılan adımları anlıyorum. Ama siz Demirtaş’ın ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ çıkışını da süreci çöküşe götüren unsurlardan biri olarak saydınız şimdi. Çözüm sürecinin kendisinden ziyade çözüm sürecini bir siyasi liderin kariyerine endekslemeye itiraz eden bir çıkış neden olamasın?
Bu son derece basit ve indirgemeci bir yaklaşım olur. Çünkü bu konunun Türkiye'nin bütünlüğü üzerinden bir sonuca ulaştırılması için her türlü sorumluluğu ve her türlü riski göze almış bir liderden söz ediyorsunuz. Dolayısıyla ona karşı bu tutum, onun bu konudaki yaklaşımını reddetmek anlamına gelir. Orada bir politikayı reddediyorsunuz. Yani orada bir kişinin başkan olmasının önüne geçmekten söz etmiyorsunuz, Türkiye'ye yönelik kapsayıcı bir politikayı reddetmiş oluyorsunuz. O yaklaşımın anlamı bu.