Yontar, Meclis kürsüsünde "Meme Kanseri Farkındalık Ayı" dolayısıyla yaptığı konuşma sırasında peruğunu çıkararak, verilen mücadeleye işaret etti.
Hastalık sürecini ve sonrasında yaşadıklarını AA muhabirine anlatan Yontar, kanserle ilk olarak 17 yıl önce karşılaştığını aktardı. Aldığı eğitim sayesinde kendi kendine yaptığı muayene sonucunda sol göğsünde bir kitle fark ettiğini, hastaneye başvurduktan sonra yapılan tetkikler sonrasında da ikinci evre meme kanseri olduğunu öğrendiğini belirten Yontar, bir yıl süren tedavisinin tamamlanmasının ardından 17 yıl boyunca rutin kontrollerini yaptırmaya devam ettiğini ve herhangi bir hastalık yaşamadığını kaydetti.
Nurten Yontar, 17 yıl sonra meme kanseri ile ikinci kez karşılaşmasını ise şöyle anlattı:
"Genel seçim ve yerel seçim iki yıl art arda olunca tetkiklerimi yaptırmayı ihmal ettim. Bu yıl da mayıs ayında tekrar bütün tetkikleri yaptırmak için doktora gittim. Mamografi çektirdim, ultrasonografiyi çektirirken doktorun yüzünün değiştiğini fark ettim. Ama elle muayenede ele gelen bir şey yoktu. Onu genelde yapıyorum. Doktor kötü bir kitle gördüğünü ve bir MR istediğini söylediğinde bir şeylerin ters gittiğini fark ettim. MR sonucunda bir kanser kitlesi olduğu ve biyopsi yapılması gerektiğini söylediler. Biyopside birinci derece kanser olduğu tespit edildi. Ameliyata karar verildi ve ameliyat oldum."
Ameliyat sürecinin de Meclis'in kapanma dönemine denk geldiğini aktaran Yontar, "Meclis kapandı ve ağır olan iki kür kemoterapiyi oldum. Yaşayacağım süreci gayet iyi bilen birisiyim, çalışma hayatı bana artı getiriyor. Çalışma hayatından kopmuyorum. 17 yıl önce kopmadığım gibi bu süreç de koparmadı. Ne sosyal hayattan ne çalışma hayatımdan." ifadesini kullandı.
Yontar, tedavi gördüğünü, çoğu milletvekili arkadaşının, Meclis açıldığında öğrendiğini de belirterek, "Meme Kanseri Farkındalık Ayı dolayısıyla o gün gündem dışı konuşma talebimi özellikle rica ettim, anlatmak istediğimi dile getirdim. Gülizar Biçer vekilimize de teşekkür ediyorum, kabul ettiği ve bu farkındalığı yaratmama neden olduğu için." dedi.
"Normal hayatımda, mahallemde peruksuz dolaşıyorum"
Nurten Yontar, aslında çoğu insanın bu hastalığın etkilerini bildiğine ama etrafına söylemek istemediğine işaret ederek, "Bulaşıcı bir hastalıkmış gibi görünüyor. Bu, bulaşıcı bir hastalık değil; kadınların yüzde 13'ünde rastlanma ihtimali fazla olan bir hastalık; 8 kadından birinde çıkma riski olan bir hastalık. İlk kemoterapiden 20 gün sonra da saçlar dökülmeye başlıyor. Tedavi bitene kadar da çıkmıyor. Tedavinin bitmesi akabinde tekrar eski düzeninize gelmeye başlıyorsunuz. Saç, kaş, kirpik yerine geliyor." sözlerini sarf etti.
Yontar, bu süreçte "Neyin var?" sorularıyla sık sık karşılaştığını dile getirerek, "Yeni baştan kendi hastalığınızı anlatmaya başlıyorsunuz. Her anlattığınızda o olayı bir daha yaşıyorsunuz. Kadınlar başörtü takıyor, şapka, peruk almak zorunda kalıyor. Erkekte çok anlaşılır bir şey değil. Dışarıda hayatına devam edebiliyor ama kadında biraz daha sorun oluyor. Aslında ben de normal hayatımda, evimde, sokakta, kendi mahallemde peruksuz dolaşıyorum. Bugüne kadar da kimse sormadı, sadece 'Geçmiş olsun' dediler. Gayet rahat hayatıma devam ettim." diye konuştu.
Bu sorularla muhatap olmamak için peruk takmayı tercih ettiğini ifade eden Yontar, peruk kendi saç stiline uygun olduğu için çoğu insanın hastalık yaşadığını fark etmediğini söyledi. TBMM Genel Kurulunda ayakta alkışlandığı konuşmaya ilişkin ise Yontar, şunları paylaştı:
"Güzel bir farkındalık yarattığımı düşünüyorum. Çünkü Meclis'teki konuşmamdan ve peruğu çıkarmamdan sonra bu tedaviyi gören birçok kadın arkadaşım yazı yazdı, aradı, tebrik etti. Özellikle Tekirdağ'da da kontrollerin arttığını söylediler. Benim için güzel bir şey oldu. Farkındalık yarattık. Hangi makamda olursanız olun, vekil, başbakan, cumhurbaşkanı olmanız sizin bu hastalığı geçirmeyeceğiniz anlamına gelmiyor. 8 kadından biri muhakkak yaşayacak. Bu sayı giderek daha aşağıya düşmekte. Yediğimiz sahte gıdalar, hava kirliliği, hastalığın daha da ilerlemesine sebep olmakta."
"En büyük terapim bahçem"
Nurten Yontar, meme kanserinin sadece kadınlarda değil, erkeklerde de görülebildiğine işaret ederek, erkeklerin de kontrollerini yaptırmasını önerdi.
Yontar, "Şu anda tedavimin sonuna gelmek üzereyim, 5 kürüm kaldı. Radyoterapiden sonra tam check up yaptıracağım. İnşallah her şey bitmiş olacak. Bu süreçte ne sosyal hayatımdan ne çalışma hayatımdan uzaklaştım. En büyük terapim de bahçem oldu. O yüzden doğaya da teşekkür ediyorum tedavime ortak olduğu için." dedi.
Yontar, ailesinin 17 yıl önce bu hastalığa ilk yakalandığında da çok destek olduğunu vurgulayarak, annesi başta olmak üzere ailesine teşekkür etti.
Bu hastalıkla mücadele eden kişilerin salgın hastalıklardan korunması gerektiğini hatırlatan Yontar, bu nedenle sürekli maske taktığını ifade etti. Tedavisi nedeniyle Meclis'in tatilde olduğu yaz döneminde sahada çalışamadığını kaydeden Yontar, bu nedenle seçmenlerinden özür diledi.
Meclis çalışmalarını takip ettiğinin altını çizen Yontar, "Şimdi de tedavimi cuma gününe aldım. 3 gün burada Meclis Genel Kurulu var, buradaki çalışmalara katılıyorum. Cuma günleri ilaç aldığım için bir günü kendim için kullanıyorum. Cumartesi-Pazar-Pazartesi üç gün yine alandayım, seçmenlerle beraberim." diye konuştu.
Gelecek ay büyük ihtimalle tedavisi sürecinin tamamlanacağını dile getiren Yontar, 2025 yılı bütçe görüşmeleri sırasında radyoterapi tedavisini Ankara'da alacağını ve Meclis'ten uzaklaşmamış olacağını söyledi.
"Erken teşhis hayat kurtarır"
Nurten Yontar, 17 yıl önceki tedavi yöntemlerini bugünkü ile karşılaştırırken, "17 yılda çoğu şeyin, özellikle tıbbın değiştiğini görüyorum. 17 yıl önce özellikle kusma ve bulantının çok olduğu bir süreçten, şimdi hiç o dönemi yaşamamış biri olarak ayrılıyorum. İnşallah ileride bu hastalığı geçirmemek için de ilaçlar çıkmış olur." ifadesini kullandı.
Sağlık Bakanlığına, taramaların artırılması çağrısı yapan Yontar, "Devlet hastanelerinde randevu özellikle kadınlara ve özellikle kanser teşhisi için giden insanlara hemen verilmeli. Mamografi yapıldığında hemen akabinde ultrason yapılmalı. Erken teşhis hayat kurtarır." değerlendirmesinde bulundu.
Bu hastalığa yakalananların ilk önce "Neden ben?" diye sorduğunu aktaran Yontar, şöyle devam etti:
"Asla sorgulamayalım. 'Olması gerekiyor, olmuş' diyelim. Sonrası için pozitif olmak gerekiyor. Bu tedavi sürecinde kötü herhangi bir şey düşünmemeniz gerekiyor. 'Bu hastalığı yeneceğim' diye düşünmeniz gerekiyor. Yenebilecek güçte olduğunuzu görmeniz gerekiyor. Vücudunuzdan utanmayın. Göğüs, saç olmayabilir; artık tıpta hepsinin çözümü var. Evde oturan bir hanım sosyal aktivitelere yazılabilir. Resim kursuna gidebilir, el sanatları kursuna gidebilir. Evde ev işi yapabilir. Küçük örgü, dantel işi, kendini oyalayacak işler yapabilir. En azından çıkıp yürüyüş yapabilir. İnsanların bu hastalığı düşünerek hayattan kopmaması gerekiyor. Eğer kötü bir şey düşünürse hastalık daha kötü gelebiliyor. Biz hep pozitif düşünelim, hep iyi yönünü düşünelim, hayata öyle bağlanalım. Hepimizin bir ailesi var, bizim onlara, onların bize ihtiyacı var. Bunu düşünerek bu hastalığı rahatlıkla yenebiliriz."