Gazeteci Fehmi Koru bugünkü köşesine, Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud'un oğlu Muhammed Hasan Şeyh Mahmud'un kullandığı otomobilin motokurye Yunus Emre Göçer’e çarparak ölümüne neden olduğu olayı taşıdı. Peki de böyle bir olay eskiden yaşansaydı nasıl gelişir ve nasıl sonuçlanırdı? Sorusunu soran Koru, “Somali ülkemiz için önemli bir ülke. Oranın geçmiş cumhurbaşkanı döneminde imzalanmış bir anlaşmayla Türkiye’nin bir üssü ve orada askerleri var. Dolayısıyla sonuçta muhtemelen çocuğun cezasını ülkesinde çekmesi yoluna gidilirdi; ancak doğru tutulmuş ifade tutanakları, savcılığın karşısına gelenin kim olduğuna bakmadan sanığı gözaltında tutması, ölüm gerçekleşince cezaevine göndermesi ve mahkemenin de ölüme sebebiyet söz konusu olduğuna göre uygun cezayı vermesinden sonra…” ifadelerini kullandı.
Fehmikoru.com adresinden alınan yazının tamamı şöyle;
‘Nedense son zamanlarda ülkede meydana gelen biraz -veya hayli- tuhaf olaylar bana “Acaba bunun benzerleri eskiden de yaşanır mıydı?” sorusunu sorduruyor.’
Cevabı almayı kimden bekleyeceğim? Elbette kendimden. Neredeyse bütün hayatım boyunca siyaseti ve toplumsal olayları olabildiğince yakından gözledim, son 50 yıldan fazladır da hemen her gün izlediğim olaylarla ilgili yazılar yazıyor veya yorumlar yapıyorum. Eskiden ne olup ne olmadığını bilebilecek durumdayım.
Hangi tür olayların?
Örnek olay şu: Birkaç gün önce bir motorsikletli kuryeyi arkasından aracıyla çarpan bir yabancı ülkenin cumhurbaşkanının oğlu, olayın üzerinden bir saat bile geçmeden, poliste ifadesi alınarak savcılığa sevk edildi, oradan da serbest bırakıldı.
Kurye, aldığı yaralardan hayatını kaybettiğinde, yabancı ülkenin cumhurbaşkanının oğlu çoktan ülkemizi terk etmişti.
Artık kadınlar da hak aramayı öğrendi. Kazada hayatını kaybeden kuryenin eşi, o gün bugündür, elinden gelen her şeyi yaparak adalet talebinde bulunuyor. Kaza sonrasında araç şoförünün ifadesini alan iki polis ile onu serbest bırakan savcı hakkında suç duyurusunda bulunduğu gibi, hemen her gün kanallara çıkıp yaşananlar hakkında ayrıntılı bilgiler de veriyor.
Olayın arkasını bırakacağa da benzemiyor.
Acaba bu olay eskiden nasıl yaşanır, nasıl gelişirdi?
Kadınlar eskiden kayıpları için hak aramazlardı. Arayanlar da kendilerini dinleyecek bulmakta zorlanırdı. Dinleyen bulunsa da, geniş kitlelerin yaşanandan pek haberi olmazdı.
Şimdi farklı bir çağda yaşıyoruz. Kadınlar cesur ve seslerini duyurabilecekleri mecralar var.
Peki ya olayın devlete dönük tarafı?
Adalet bakanı, polisler ve savcı, eğer gelişme yukarıda yansıttığım gibi yaşanmışsa, nasıl bir dönemde görev yaptıklarının pek farkında değiller demektir.
Bakan sözgelimi, konuyu kendisine soru olarak yönelten ilk gazeteciyi paylayıp Gazze’deki katliamı hatırlattı. Beklediği, bu terslenmeyi işitenlerin bir daha kaza konusunu açmayacakları olmalı.
Gazeteciler herhangi bir sebeple konuyu gündeme taşımasa bile böylesine ciddi bir olay gözlerden saklanabilir mi? Eskiden olsa belki. Bugün ise konunun arkasını bir kesim medya mensubu ve onların yayın organları aramasa bile, başka gazeteciler, onlar da suskun kalsa, sosyal medyayı kullanabilecek akıllı telefon sahipleri bir yolunu bulup göz önünde tutarlar.
Nitekim her geçen gün daha da büyüyen bir şekilde konu gündemde.
Konuya değişik mecralarda dokunduran yorumlar yapanlar, bu olayla ilgili olarak, devlet mekanizmasının çalışma biçimiyle ilgili değişik senaryolar yazıyorlar.
Bazısı sorunlu bu senaryoların…
Kazayı yapanın telefonla babasını aradığı, onun da hatırını kırmayacağını düşündüğü Türkiye’deki birilerine ulaştığı, o kişi veya kişilerin de, Emniyet ve Savcılık üzerinde baskı uyguladığı en çok inanılan senaryo.
Her şeyin bir saat içerisinde olup bitmesi bu senaryoyu zayıflatıyor.
Bana karar verme zinciri içerisinde yer alan görevlilerin durumdan vazife çıkartarak bu sonucu doğurdukları daha makul gelen bir senaryo.
“Cumhurbaşkanı oğlu bu, bize bu yolda bir işaret gelmeden, hazır ölen de yokken, kazayı yapanı bırakalım” düşüncesi görevlilere hakim olmuşsa şaşırmam.
İster tepeden gelen baskıyla bu sonuç doğmuş olsun, ister görevlilerin kendi kendilerine durumdan vazife çıkarmaları ile şoför olay yerinden gönderilmiş olsun, farketmez; bu işten en büyük zararı yaranmaya çalışılan yönetimden yetkililer görecektir.
Algı hiç de lehlerine değil çünkü.
Peki de böyle bir olay eskiden yaşansaydı nasıl gelişir ve nasıl sonuçlanırdı?
Somali ülkemiz için önemli bir ülke. Oranın geçmiş cumhurbaşkanı döneminde imzalanmış bir anlaşmayla Türkiye’nin bir üssü ve orada askerleri var.
Dolayısıyla sonuçta muhtemelen çocuğun cezasını ülkesinde çekmesi yoluna gidilirdi; ancak doğru tutulmuş ifade tutanakları, savcılığın karşısına gelenin kim olduğuna bakmadan sanığı gözaltında tutması, ölüm gerçekleşince cezaevine göndermesi ve mahkemenin de ölüme sebebiyet söz konusu olduğuna göre uygun cezayı vermesinden sonra…
Adalet mekanizması, aksattırılmadan, olması gerektiği gibi çalıştırılır, cumhurbaşkanı oğlu cezaevinde iyi ağırlanır, sonrasında Somali’nin “Cezasını bizde çeksin” talebi üzerine neden sonra ülkesine gönderilirdi.
O arada, iktidarın şimdi olayı gözlerden saklamaya çalışan propaganda aygıtları, iki ülke arasındaki ilişkilerin önemini hatırlatan yayınlar yaparak kuryenin acılı ailesinin de itiraz etmeyeceği bir ortamı hazırlardı.
Eskiden bu işin böyle yapıldığını düşünmem için sebepler var.
Bugünlerde de böyle yapılmalıydı.
Yarın da benzer bir olayla karşılaşılırsa, konuya böyle yaklaşılırsa iyi olur.