Gazeteci Fehmi Koru, “Amerikalı senatörün parayı basıp serbest kalması bana ülkemizde yaşananları hatırlattı” başlıklı yazısında, ABD Senatosu’nun Türkiye’de en tanınan isminin şu sıralarda başının dertte olduğunu belirtti.

New Jersey eyaleti senatörü Bob Menendez’in konu olduğu son haber, rüşvet suçlamasıyla önüne çıktığı mahkeme tarafından 100 bin dolar kefaletle serbest bırakılması… Hemen her haberde serbest bırakılmasına takılınıyor senatörün, en fazla kullanılan kalıp ‘Bastı parayı, serbest kaldı’ oluyor…” ifadelerini kullanan Koru’nun yazısı şöyle:

ABD Senatosu’nun bizim ülkemizde en tanınan isminin şu sıralarda başı dertte; o sebeple de hemen her gün gazetelerimiz ile televizyonlarımızda haber oluyor.

New Jersey eyaleti senatörü Bob Menendez’in konu olduğu son haber, rüşvet suçlamasıyla önüne çıktığı mahkeme tarafından 100 bin dolar kefaletle serbest bırakılması… Hemen her haberde serbest bırakılmasına takılınıyor senatörün, en fazla kullanılan kalıp “Bastı parayı, serbest kaldı” oluyor…

Kefaletle serbest bırakılması bizde hoşa gitmedi Amerikalı politikacının…

Menendez bazı şirketler ile yabancı ülkelerin işlerini kolaylaştırma karşılığı onlardan rüşvet almakla suçlanıyor. Kendisi Senato’da dış ilişkiler komisyonu başkanı olduğu için etkili; o etkisini dar bir çevre için kullandığı iddiasına muhataptı; evinde yapılan aramada kiloluk külçe altın, birkaç yüz bin nakit dolar ve pahalı hediyeler bulundu.

Türkiye-Amerikan ilişkilerinde gücünü ülkemiz aleyhine kullanan biri Menendez; F-35 projesinden Türkiye’nin çıkartılmasında en önemli rolü o oynadığı gibi, Joe Biden’in son NATO zirvesinde sözünü verdiği F-16 modernizasyonuna Senato’da engel çıkaran da yine o…

Küba asıllı Menendez’in Türkiye hakkında olumsuz hislere sahip olmasında eşi Nadine Arslanian’dan etkilendiği düşünülüyor…

Senatöre yapılan suçüstü gibi bir şey. Külçe altın, nakit para ve pahalı hediyeler konusunda kendisini savunması fazla inandırıcı değil; buna rağmen kefaletle serbest bırakılması, olaya Türkiye’den bakarak yaklaşanlarca garip karşılanıyor.

Oysa onun başına gelen ABD’deki hukuk sistemi açısından olağan bir davranış.

Kefaletle serbest bırakılması mahkeme tarafından suçsuz bulunduğu anlamına gelmiyor. Daha henüz yargı sürecinin en başında Menendez; yargısı mahkeme salonuna taşındıktan, kamuyu temsilen savcının, kendisini temsilen avukatlarının suçlama ve savunmaları sonrasında durum açıklığa kavuşacak.

Suçlu bulunduğu takdirde cezasını çekmek üzere hapishaneye girecek.

Daha önce -2011’de, Temsilciler Meclisi’nin New York üyesi -milletvekili- Anthony Weiner çok daha farklı bir konuda benzer bir yargı süreci geçirmiş ve sonunda mahkeme tarafından 21 ay hapis cezasına çarptırılınca cezasını bir başka eyaletin hapishanesinde çekmişti.

Cezası yüzüne okunana kadar o da serbest kalmıştı.

Senatör ve Temsilciler Meclisi üyesi politikacıların ülkeden kaçmak yoluna başvurmayacakları düşünülerek ve savunmalarına daha iyi hazırlanmaları için bu kolaylık kendilerine gösteriliyor.

İş dünyasından veya ismi bilinen kişiler de bu tür kolaylıklara muhatap olabiliyor.

Rıza Zarrab gibi, Sezgin Baran Korkmaz gibi ABD yargısının eleğine takılan isimlerin, mahkeme safhasını cezaevinde geçirmeleri, kendilerinin yabancı olması ve bu yüzden de ülkeden kaçma ihtimalinin bulunması yüzünden…

Menendez de yargı sürecinin sonunda muhtemelen suçlu bulunacak ve cezaevine girecek ama o zamana kadar serbest kalacak.

Bunda şaşılacak bir durum olmadığı gibi, olması ve istenmesi gereken de, herkese Menendez’e uygun görülen muamelenin yapılmasıdır.    

Türkiye’de de…

İşin tuhaf tarafı, şimdilerde ABD’li senatöre kefaletle serbestlik uygulamasının uygun görülmesinin, bizdeki tam tersi uygulamalara zaman zaman karşı çıktıkları görülen bazı medya organları tarafından da eleştirilmesi.

Medyada veya sosyal medyada paylaştıkları görüşleri sebebiyle haklarında dava açılmış, aralarında gazetecilerin de bulunduğu pek çok insan, tek bir gün bile hakim karşısına çıkartılmadan günlerce, haftalarca ve bazen aylar ve yıllarca cezaevlerinde gün dolduruyorlar. 

Aynı durumda olan siyasiler ve iş insanları da var.

Selahattin Demirtaş’ın, Osman Kavala’nın cezaevinde geçirdikleri süre yılları buldu.

Can Atalay son seçimden Hatay milletvekili olmaya hak kazanarak çıktığı ve TBMM’de milletvekili olarak kaydı bulunduğu halde hala cezaevinde; hem de hakkında hüküm de verilmiş değil. Hükümlü değil tutuklu ve cezaevinde…

Bu insanların ve burada isimlerini anmadığım benzerlerinin, ABD’de kefaletle serbest bırakılmış Menendez’den geri kalır bir tarafları yok; tam tersine, adi bir suçtan yargılanmadıkları için durumları onunla mukayese edilmeyecek kadar lehlerine.

Ancak bizde ne hikmetse mahkemeler sanıklara kolaylık göstermek yerine, yargılama sonunda suçsuz bulunduklarında yalnızca sönük bir “Pardon” denilmesini tercih ediyorlar.

“Pardon” çekilenler hiç de az değil.

İktidar kim bilir kaçıncı kez yeniden anayasa değişikliği peşinde; aslında ilk atılması gereken adım, tutukluluk halinin ön-ceza olarak yaygın biçimde uygulanması alışkanlığına son vermek olmalı. Bunun için anayasa gerekmiyor, Anayasa Mahkemesi’nin bunu sağlayacak eski-yeni kararları uygulansın yeter.  

Menendez gibi hakkında her gün haberler okuduğumuz Amerikalı politikacının, rüşvet gibi uğraş alanına ters düşen bir suçla ilintilenen bir politikacının, ülkesinde yargıdan gördüğü kolaylık bana bunları hatırlattı.

Bu yazı fehmikoru.com adresinden alınmıştır.

Editör: Selim Ercan