Gazeteci Fehmi Koru, bugünkü “15 Temmuz uğursuz darbe girişimi üzerinden 7 yıl geçti.. Şimdi yeni bir değerlendirmenin vakti” başlıklı yazısında 15 Temmuz 2016 yılında düzenlenen darbe girişimine değindi. Darbe girişimi üzerinden 7 yıl geçtiğini anımsatan Koru, gazete, televizyon, radyo ve kentlerin dört bir tarafındaki billboardların o uğursuz olayı herkese bir kez daha hatırlattığını işaret etti.

Türkiye’nin başından çok sayıda darbe geçtiğine değinen Koru, ilk darbenin 1960 yılında yaşandığını belirtti. 15 Temmuz’un uğursuz bir darbe girişimi olduğunu kaydeden Koru’nun yazısı şöyle:

Dün bütün günü yedi yıl önce ülkenin başına gelmiş uğursuz bir olayı hatırlayarak geçirdik. Gazeteler, televizyonlar, radyolar yanında kentlerin dört bir tarafındaki billboardlar da o uğursuz olayı hepimize bir kez daha hatırlattı…

Darbe girişimini…

Türkiye başından çok sayıda darbe geçmiş bir ülke.

İlki 1960 yılının 27 Mayıs günü yaşanmıştı.

Sonra neredeyse her 10 yılda bir darbeler birbirini izledi.

Doğrudan sisteme el konulması -darbe veya askeri müdahale- yanında bir post-modern (28 Şubat 1997) bir de e-muhtıra yoluyla (27 Nisan 2007) sistemi etkileme girişimleriyle karşılaşıldı.

Arada kaç müdahalenin girişim halinde kaldığının sayısını bilmiyoruz.

Sivil yöneticileri ziyaretle veya onlara elçi/aracı göndererek kendi istedikleri biçimde davranmaya sevk etme yöntemi de vardı ama o tür dolaylı davranışlar da kayıtlara geçmedi.

Yargı -daha açık ifadeyle Anayasa Mahkemesi- eliyle parti kapatılması sağlanarak istenen sonucu alma yöntemini de bu listeye eklersek Türkiye’nin demokratik sicili hakkında daha sağlam bir fikir sahibi olabiliriz.

Zaten işte bu sebeple, ne zaman 15 Temmuz’da başımıza gelen darbe girişiminden söz etmem gerekirse, o olayın önünde mutlaka ‘uğursuz’ sıfatını kullanma ihtiyacı duyuyorum.

‘Uğursuz’, çünkü 15 Temmuz’u (2016) planlayan ve sahneye koyanlar, girişimleri başarıya ulaşamadığı için istedikleri sonucu elde edemeseler bile, o günlerde ülkemizde artık bir daha sivil hayata sistem dışı güçler tarafından müdahale edilmesi gibi bir yanlışlığın yaşanmayacağına dair bir inancımız vardı, işte onu yerle bir ettiler.

Dün 15 Temmuz 2016’da yaşananları hatırlatma amacıyla düzenlenen bütün etkinliklerde, kim ne derse desin, kim hangi tonda konuşursa konuşsun, hepsinin üslubuna aynı tedirginlik hakimdi.

“Bir daha müsaade etmeyeceğiz” teminatı da o tedirginliğin dışa vurumu.

İşte bu sebeple 15 Temmuz uğursuz bir darbe girişimidir.

Darbeyi planlayanlar, sahneye konulmasında rol alanlar, girişime katılanlar ülkemize en hayırsız işlerden birini yapmış oldular.

Onlarla yargı eliyle hesaplaşılmasından daha doğru bir iş olamaz.

Girişimin ‘uğursuz’ sıfatını hak etmesinin bir başka sebebi de, hesaplaşma sırasında hesaplaşılacak eylemlerin başlangıcının makul bir tarih olarak belirlenmemesi ve ‘darbeci’ sıfatını o sıfattan en fazla nefret edecekleri de kapsayacak kadar geniş tutma kolaylığıdır.

Bu yüzden yaşanan mağduriyetler ortada.

Yedinci yıl bu yolda yapılan yanlışlığı gözden geçirmek için uygun bir tarih.

Türkiye son seçimin ardından, siyasi iktidar eliyle, temel birkaç alanda değişiklik yoluna gidiyor.

Hükümet yenilendi, bakanlar büyük çapta değişti.

Ekonomide kadro ve yöntem değişikliğine gidildi.

Dış politikada yakın geçmişte terk edilmiş hedefler yeniden hatırlandığı gibi, düşman bellenen devletler, örgütler ve kurumlarla iyi ilişkiler kurma kararlılığı benimsendi.

Bu yenilenmeler sebebiyle ortaya çıkan bir sorun var ve o da 15 Temmuz uğursuz darbe girişimi sonrasında yaşananlarla ilgili.

Yeniden yakınlaşmak istenen devletler ve örgütlerle eskiden olduğu gibi sempatik ilişkiler kurmayı engelleyen bazı kabuller 15 Temmuz sonrasına ait. ‘Terör’ ve ‘terörist’ tanımı ve yargının bununla ilgili uygulamaları, yakınlaşmak istediğimiz ABD’ye ve Avrupalı ülkelere ters geliyor.

Herhalde farkındayız: Bu alandaki derin görüş ayrılığı yalnız diplomaside değil, ekonomide de aleyhimize çalışıyor.

İlk yapılması gereken, yedi yılın sonunda ve artık halkın sisteme sahip çıkmasından duyulan güvenle, bu konuya eğilinmesidir.

Avrupa Birliği ile ilişkimizi yeniden üye adayı statüsüne çıkarmak istemiyor muyuz?

Hiç değilse Avrupa ile gümrük birliğinde artık aleyhimize sonuçlar vermeye başlamış konuları ortadan kaldırmak için müzakereler başlatmak arzusunda değil miyiz?

ABD ile ilişkileri tazelerken F-35’ler üzerindeki hakkımızı aklımıza bile getirmiyoruz ama hiç değilse F-16 jetlerinin modernizasyonu üzerinde ısrarcı olmak niyetimiz yok mu?

Yabancı yatırımcılar gelsin, turizm gelirlerimiz artsın duasına mı çıkalım, yoksa “Neden gelmiyorlar?” sorusuna cevap mı aramalıyız?  

Hainler eliyle gerçekleşen uğursuz darbe girişimini her yıl endişe içerisinde hatırlamak ve hatırlatmak yerine, hainler ve uğursuzlara en iyi cevabı teşkil edecek bir öz-güven içerisinde davranmaya başlamak çok daha akıllıca olur.

Bunun zamanı geldi, umarım bu fırsatı ertelemeyiz.

Bu yazı fehmikoru.com adresinden alınmıştır.

Editör: Selim Ercan