TBMM Genel Kurulu, bugün Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş başkanlığında toplandı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, Genel Kurulu terör saldırıları ile ilgili bilgilendirdi. Genel Kurul’da DEM Parti adına Grup Başkanvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit söz aldı.

Gülüstan Kılıç Koçyiğit, “Bu ölümlerden hepimiz sorumluyuz. Şayet biz Meclis olarak görevimizi yerine getirebilseydik bu ölümler yaşanmazdı. Meclis bu kayıplardan sonra derhal sorumluluk almalıdır. Daha ne bekleniyor? Meclis ölümlerin durması için sorumluluk alırsa biz canla başla çalışacağımızın sözünü veriyoruz. Türkiye’nin barışı yapacak deneyimi vardır” dedi. Koçyiğit, “Gelin Meclisimiz bir kez olsun bütün bu ezberleri bozsun. Çatışmasızlığı esas alan, şiddeti devre dışı bırakan rasyonel akla ve politikalara dayanan bir süreç için parlamento rol üstlensin. Bu parlamento çatışmasızlığı esas alan bir çalışmayı yürütebilir.  Çünkü geçmişte yürüttü. Bildiri yayınlamak sorunları çözmüyor, ortadan kaldırmıyor. Parlamento yas evi, taziye dileme yeri değildir. Parlamento, insanları yaşatmak için söz kurma, elini taşın altına koyma ve eyleme yeridir” diye konuştu.

Koçyiğit, şunları söyledi:

Özgür Özel, MİT Başkanı ile yaptığı görüşmenin detaylarını anlattı Özgür Özel, MİT Başkanı ile yaptığı görüşmenin detaylarını anlattı

Tüm bu ölümlerin sebebi ne Kürt sorununun çözümsüz bırakılması

“Bizler on yıllardır, yüz yıllardır bu topraklarda hakikati haykırmaya devam ediyoruz. ‘Savaşın iyisi, barışın kötüsü olmaz’ diyoruz. Bugün bir kez daha Kürt sorununun demokratik çözümünün ölümlerin durmasının tek şans olduğunun altını çizmek istiyoruz. Tüm bu ölümlerin sebebi ne yazık ki Kürt sorununun çözümsüz bırakılması ve inkâr edilmesidir. Kürt sorununda güvenlikçi politikalara dönülmüş olmasıdır. İktidar tarafından müzakere masasının devrilmesidir. 2015 yılında müzakere masası devrildiğinden beri Türkiye gün yüzü görmedi. Ekonomi çöktü, toplumsal huzursuzluk arttı, gerginlik had safhaya çıktı. Yargıdaki çürümeyi anlatmaya gerek bile yok. Herkesin bildiği bir şey. Kimse bizi hafızasız sanmasın. Siz ‘Kürt sorunu yok’ deyince Kürt sorunu yok olmuyor. İktidarınız 2015 yılında kurulan ve Türkiye halklarının yüzde 90’ının desteklediği Dolmabahçe Mutabakatı’nı inkâr ettikten sonra ne yazık ki yeniden bu ölümleri konuşmaya başladık. Siz ‘Çözüm sürecini buzdolabına koyduk’ dediniz. O gün bugündür toprak bile ölümlere isyan ediyor, toprak bile ölümlerden bıktı, usandı.

Öcalan ‘Bana bir hafta olanak ve imkân tanınsın çatışmaları durdururum’ dedi

Kürt sorunu bu memleketin en büyük sorunudur. İktidar ‘Kürt sorunu yoktur’ deyince Kürt sorunu ortadan kalkmıyor. Aksine sorun daha da büyüyor, derinleşiyor. Bu ülkenin refaha kavuşmasının yolu Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünden geçiyor. Kumpas davalarıyla, sınır ötesi operasyonlarla, kin ve nefreti körükleyerek Kürt sorunu çözülmüyor, çözülemez. İmralı’da mutlak tecride, cezaevlerinde süren açlık grevlerine karşı susarak, kafa çevirerek siyaset yapılmaz, iktidar olunmaz, muhalefet edilmez. Kürt sorunu ancak demokrasiyle, müzakereyle, hukukla çözülür. Öcalan ‘Bana bir hafta olanak ve imkân tanınsın çatışmaları durdururum’ dedi. Peki buna rağmen neden bu yol tercih edilmiyor ve bu tecrit neden ısrarla devam ettiriliyor?

Türkiye’nin barışı yapacak deneyimi vardır

Bu ölümlerden hepimiz sorumluyuz. Şayet biz Meclis olarak, demokratik siyaset olarak görevimizi yerine getirebilseydik bu ölümler yaşanmazdı. Meclis bu kayıplardan sonra derhal sorumluluk almalıdır. Daha ne bekleniyor? Meclis ölümlerin durması için sorumluluk alırsa biz canla başla çalışacağımızın sözünü veriyoruz. Türkiye’nin barışı yapacak deneyimi vardır. Siz değil miydiniz, nerede çatışma çıksa ara bulucu olmak isteyen? Niye kendi çocuklarınız için bunu yapmıyorsunuz? Siz, Filipinler-Moro barış görüşmelerinde aktif yer almadınız mı? İyi ki de yer aldınız. Resmi ajansınızda şu manşeti attınız. ‘Türkiye Filipinler'de barış sürecinin mimarı’ dediniz. Peki soruyoruz. Niye Kürt barışının mimarı olamıyor? Bu ülke barış imkanını, umudunu çok sevdi. 2009’da Oslo görüşmelerinde 2013 ile 2015 yılları arasında yürütülen çözüm sürecinde gerçekten barış ihtimali bütün ülkenin umudunu büyüttü. Çözüm sürecine Türk, Kürt, Sünni, Alevi, kadın, genç, işçi herkes destek verdi. Neden? Çünkü kimse ölmüyordu. Çünkü kin ve nefret yerine demokrasi sözleri duyuluyordu. Çünkü herkes birbirini dinliyor, anlamaya çalışıyordu.

Darbe mekaniğinin panzehri barıştır

Eş Genel Başkanımız Tülay Hatimoğulları bugün Meclis çatısı altında, grup toplantımızda ‘barış zirvesi’ çağrısı yaparak bu ülkede ölümlere son vermenin tek yoluna davet etti. Meclis’in bu çağrıya kulak vermesi gerekiyor. Bakın. Meclis daha önce Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü için komisyon kurdu. Bu komisyon kapsamlı çalışmalar yaptı. Raporlar yayınladı. Ancak o raporlar Meclis’in tozlu raflarında bekliyor, bekletiliyor. Bunu tekrar yapamaz mıyız? Tabii ki yapabiliriz. Bu komisyon raporunda ‘Çözüm süreci yeni bir akıl etme ve sorun çözme yaklaşımı olduğu kadar halkın talep ve isteklerine hitap etme açısından demokratik bir niteliği de yansıtmaktadır’ cümlesinin altına sizler imza atmadınız mı? Bu raporda ‘Çözümsüzlükten siyasi, ekonomik ve sosyal olarak nemalananlar ise sürecin başarısızlığından en çok medet uman durumundadırlar’ dedikleriniz bugün sizler olmuyor musunuz? ‘Çözüm sürecinde fiziki mayınlar kadar kafalar ve zihinlerdeki mayınların temizlenmesi, silahın susması ve silahsızlanma kadar kafalar ve zihinlerdeki silahın susması ve silahsızlanması büyük önem taşımaktadır’ dediğiniz noktaya ne kadar vardık? Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü için gerek komisyon kurulması gerek yasal gerekse anayasal düzenleme yapılması için bizler varız. Bugüne kadar barış arayışları hep toplumlara kazandırmıştır. Bizim ülkemize de kazandıracaktır. Irkçı, faşist ve savaş sevenler bu barış çağrısından ve umudundan elbette ki rahatsızlar ve oradan kaybedecekler. Barış dönemlerinde insanların karnı doydu. Çünkü kaynaklar silaha, mermiye, tanka, topa değil; bu ülkenin insanlarına gitti, yatırımlara harcandı. Barış deneyiminde Türkiye ciddi bir barış birikimine sahip oldu. Ne zaman ki bu süreçler iktidar tarafından bitirildi. MİT darbesi oldu, 15 Temmuz oldu, 20 Temmuz oldu. Darbe mekaniğinin panzehri barıştır. Barışın yolu da demokrasidir, özgürlüktür.

9 yıl önce 28 Şubat 2015’te varılan Dolmabahçe mutabakatı Türkiye’nin çözüm mutabakatıydı. İki Dolmabahçe resmi var. İlki 9 yıl önceki mutabakatın varıldığı Dolmabahçe. Biz bu resmin arkasındayız. Bu resmin bugün savunulması gerektiğini ifade etmek istiyoruz. Bu resim, herkese kazandırdı. Ama ne yazık ki bu resimden geri adım atıldı ve bambaşka bir yere savruldu. İkinci resim, cumartesi günü güvenlik zirvesinin yapıldığı Dolmabahçe. Ne zaman ki bu resimden döndünüz, buraya dümeni kırdınız. O gün bugündür acıyı, ölümleri, gözyaşını, bitmeyen bu kör savaşı konuşuyoruz. Bu güvenlik zirveleri yerine bizler barış, çözüm zirvelerinin acilen toplanması gerektiğini ifade ediyoruz.

Meclis’in barış iradesine güç verelim

Meclis’teki ve Meclis dışındaki bütün partilere çağrı yapıyoruz. Gelin, bu sorunun çözümü için birlikte inisiyatif alalım. Siyaset bunun için vardır. Gelin, Kürt sorununun demokratik çözümünü hep birlikte sağlayalım. Gelin Meclisimiz bir kez olsun bütün bu ezberleri bozsun. Çatışmasızlığı esas alan, şiddeti devre dışı bırakan rasyonel akla ve politikalara dayanan bir süreç için parlamento rol üstlensin. Bu parlamento çatışmasızlığı esas alan bir çalışmayı yürütebilir.  Çünkü geçmişte yürüttü. Normalleşme ve demokratikleşme zeminini oluşturabilir. Bildiri yayınlamak sorunları çözmüyor, ortadan kaldırmıyor. Parlamento yas evi, taziye dileme yeri değildir. Parlamento, insanları yaşatmak için söz kurma, elini taşın altına koyma ve eyleme yeridir. Meclis’te bir komisyon kuralım. Kürt sorununun kaynaklık ettiği başta demokrasi sorunlarımız olmak üzere hukuksal alanda, adalet alanında, toplumsal yaşamda, emek yaşamında yaşanan tüm eşitsizlikler ve sorunların çözüm yollarına dair Meclis Komisyonu bir çalışma yapsın. Bütün sorunların, çatışmaların, diyalog ve müzakereyle, siyaset yoluyla çözümü konusunda parlamento ve siyaset kurumu olarak bir deneyim ortaya koyalım. Meclis’in barış iradesine güç verelim. Daha önce yaptı bunu bu Meclis. Yeniden yapacağını biliyoruz, buna imkan tanıyalım.

Bugün, tezkerelere ve bildirilere sıkıştırılan ve gerçek rolü ortadan kaldırılan bu parlamento, çözüm sürecinin yürütüldüğü 2014’te tarihe geçecek bir çerçeve yasa çıkardı. 15 Temmuz 2014’te Resmî Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren bu kanunun 1’inci maddesinin (a) bendinde bakın ne yazıyor: ‘Toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesine yönelik siyasi, hukuki, sosyoekonomik, psikolojik, kültür, insan hakları, güvenlik ve silahsızlandırma alanlarında ve bunlarla bağlantılı konularda atılabilecek adımları belirler. Gerekli görülmesi hâlinde, yurt içindeki ve yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlarla temas, diyalog, görüşme ve benzeri çalışmalar yapılmasına karar verir ve bu çalışmaları gerçekleştirecek kişi, kurum veya kuruluşları görevlendirir’ ki o dönem hem İmralı’yla hem de Kandil’le yürütülen görüşmeler bu yasaya dayanarak yürütülmüştü.

Demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü bir anayasayı kazandıralım

Bakın, o süreçte büyük bir cesaret ortaya koydu bu parlamento. O dönem kurulan çözüm komisyonunun raporunda yer alan tespitler dikkate alınıp çözüm üretilseydi, gereği yapılsaydı, çalışma yürütülseydi bugün bu canlar toprağa düşmeyecekti ve yaşıyor olacaklardı. Gelin, müzakere ederek silahların susmasını sağlayalım, demokratik siyasetin önündeki tüm yasal ve idari engelleri kaldıralım. Yeni, özgürlükçü, sivil bir anayasa için kolları hep beraber sıvayalım. Kürtlerin eşit yurttaşlık haklarını sağlayalım. Evrensel hukuk temelinde eşit yurttaşlığı esas alan, hak temelli, yeni bir toplumsal sözleşmeyi siyaset olarak gündemimize alalım. Çözüm sürecinin ilerlemesini engelleyen nedenler nelerdi? Meclis’te bir araştırma komisyonu kuralım, hemen çalışmalarına başlasın. Bu komisyon siyasetin ve parlamentonun önüne bir yol haritası koysun. Cumhuriyet’in 2’nci yüzyılı tüm sorunlarımızın ortak akıl ve uzlaşıyla çözüme kavuşturulacağı bir çözüm yüzyılına dönüştürülsün, demokrasi yüzyılına dönüştürülsün ve nihayetinde demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü bir anayasayı parlamento olarak, 2’nci yüzyılın ilk parlamentosu olarak Türkiye halklarına kazandıralım diyorum.”

Kaynak: ANKA