Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM grup toplantısında gündemi değerlendirdi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye-NATO-İsveç zirvesi sonrası 7 maddelik mutabakat metni yayınlanmasına tepki gösterdi. Kılıçdaroğlu, "AB'nin demokratik standartlarını yerine getirmezseniz sizi AB'ye almazlar. Kendi ülkene demokrasiyi getiriyor musun?" dedi. AB'nin yolunun Cumartesi Annelerinden geçtiğini söyleyen Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
“AK Parti’ye oy veren kardeşimi birisinin gidip ziyaret etmesi lazım”
Vatandaşların zor durumda olduğunu biliyorum. ‘Neden sesiniz daha gür çıkmıyor’ diye sitem ettiklerini de biliyorum. Biz sesimizi çıkaracağız ama 25 milyonu artırmak şartıyla. Yani bugün şikâyet eden, AK Parti’ye oy veren kardeşimi birisinin gidip ziyaret etmesi lazım. Benim değil. Ben gidip edeceğim zaten bu benim görevim. Ama onun dışında diğer arkadaşımın da ziyaret etmesi, diğer arkadaşımın da konuşması lazım. Vatan sadece benim vatanım değil hepimizin vatanı. Sıkıntıyı sadece ben çekmiyorum, hepimiz çekiyoruz. O nedenle tarihin bize yüklediği bir sorumluluk var, vatandaş olarak. Benim sıkıntım varsa, benden daha zor durumda olan vatandaşın da sıkıntısı var.
“Siyasal iktidara, oy verenlerin bir ders vermesi lazım"
O zaman, o sıkıntıyı bile bile kendisine verilen sözlere kanarak ve efendim biz size çok güzel Türkiye armağan edeceğiz diye yola çıkıp bugün bir soykırım ekonomisi uygulayan iktidara asıl oy verenlerin bir ders vermesi lazım. Bunu bekliyorum, bir ders vermesi lazım. Onların biraz seslerini yükseltmeleri lazım. Biz size oy verdik, siz bizi mahvettiniz demeleri lazım. Ben bunu bekliyorum. Ben şikâyeti zaten yapıyorum. Bu benim görevim. CHP’nin il başkanı, ilçe başkanı, kadın kolları, gençlik kolları, milletvekilleri; zaten bu şikayetleri yapıyorlar, zaten bunları dillendiriyorlar. Ama, AK Parti’ye oy veren kardeşlerimin oturup bir vicdan sorgulaması yapmaları gerekir.
“Türkiye’nin bu konuda biraz daha cesur olması lazım”
Bugün Srebrenitsa Soykırımı, bu hafta anılacak. Hayatını kaybedenler… Avrupa’nın göbeğinde, uygarlığın merkezi dediğimiz yerde bir soykırım gerçekleştirildi. Srebrenitsa Soykırımı… Binlerce insan katledildi. Avrupa uzun süre seyretti bunu. O nedenle Avrupa’nın etik değerlerinin sorgulanması lazım. Batı uygarlığı diyoruz. O uygarlık ayrı, başımızın üstünde yeri var. Ama haksızlık karşısında susan bir uygarlığı kabul etmiyoruz. O, uygarlık değildir. O bireysel çıkar, ülkesel çıkar peşinde koşmak demektir. Tıpkı… Suriye’de kan gövdeyi götürürken seslerini çıkarmıyorlardı. Ne zaman ki sığınmacılar Avrupa’ya gittiler. Bağırmaya başladılar, ‘bunlar niye buraya geliyor…’ Sen daha önceden Suriye’deki yaşanan dramı sonlandırmak için neden elinden geleni yapmadın? Elinden tutan mı vardı? CHP’nin çizgisi, doğrudur. Bir insanlık çizgisidir. Bir uygarlık çizgisidir. İnsanlığa hizmet etme çizgisidir. Asla ve asla ötekileştirme diye bir kavramı kendi lugatımızda yer almadı asla bundan sonra da yer almayacaktır. 11 Temmuz 1995’te bu katliam başladı ve bu hafta anılacak. Bu büyük dramda hayatlarını kaybeden kardeşlerimize, Allah’tan rahmet diliyoruz. Türkiye’nin bunu resmileştirmesi lazım. Bir soykırım olarak bunu parlamentoya getirip bunu parlamentodan geçirmesi gerekiyor. Madem bir soykırım var ve madem bu soykırımı artık Sırplar da biliyorlar, yani soykırımı gerçekleştirenler de bunu itiraf ediyorlar. O zaman Türkiye’nin bu konuda biraz daha cesur olması lazım.
“Cezaevlerimiz tıka basa dolu”
Cezaevlerimiz tıka basa dolu. Gazetecisinden, avukatına, doktorundan mimarına… Herkes, bir şekliyle cezaevinden geçiyor. Tıka basa dolu olan cezaevinden gücü olanlar adamını bulup hemen çıkabiliyorlar. Hatta katilleri bile serbest bırakabiliyorlar. Gazeteci yazdıktan sonra var bu katil kim serbest bıraktı diye sorgulamadan sonra gidip yakalayıp yeniden cezaevine koyuyorlar… Hatay Milletvekili Can Atalay hala içeride. Son iki ayı da cezaevinde geçirdi. Merdan Yanardağ, hakkında mahkûmiyet kararı olmamasına karşın o da içeride. RTÜK, Tele1’e ceza yağdırdı. Bunlar aslında hepimizin bildiği, demokrasisi gelişmemiş ya da anti demokratik bir ülkede karşılaştığımız olaylardır. Ama bu olaylar bizi yıldırmayacak. Tam tersine bizler, bu ülkeye demokrasiyi getirmek için hep beraber mücadelemizi sürdüreceğiz.
“Dün söylediğinizi bugün neden yalıyorsunuz?”
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, pek çok uluslararası kuruluşun da üyesidir. Bunlardan bir tanesi de NATO’dur. Dolayısıyla NATO’da kararlar oybirliğiyle alınır. Dolayısıyla bir ülke NATO’ya üye olmak istiyorlarsa, NATO’ya üye olan ülkelerin hepsinin kabul oyu vermesi gerekir. İsveç’in NATO’ya üyeliği dolayısıyla; terör örgütü mensuplarını koruduğu, ülkesinde tuttuğu, onlara destek verdiği için Türkiye hayır biz İsveç’in NATO’ya üyeliğini kabul etmiyoruz dediler. Gayet açık, gayet net. ‘Asla üye olamazlar’ diye çok net ifadeler kullanıldı. İsveç, geri adım atmadı tam tersine İsveç’te bizim kutsal kitabımızı yaktılar. Ona da yeterince tepki göstermedi iktidar kanadı. Sonra ne oldu? Biden telefon etti Erdoğan’a. Erdoğan birdenbire 180 derece döndü. Efendim biz İsveç’in NATO’ya girişine evet diyeceğiz ve Meclis’e getireceğiz dedi. Bir devlet böyle yönetilir mi? Bir devleti yöneten bir kişi, üstelik Milli Kurtuluş Savaşı’nı vermiş, onuruyla hayatta kalan, onuruyla varlığı sürdüren bir devlet böyle yönetilir mi? Dün söylediğinizi bugün neden yalıyorsunuz? Dün söylediğinizi bugün neden inkâr ediyorsunuz? Biden telefon etti, eminim derhal ayağa fırlayıp, esas duruşa geçip ‘ne emrediyorsunuz’ demiştir. Bir devlet böyle yönetilmez. Kardeşim bunlar senin dediklerini yaptılar mı? Teröristleri hala koruyorlar mı? Peki sen dün hayır diyordun, bugün neden evet dedin? Kullanılan cümle şu: Bize Avrupa Birliği’nde destek verecekler. İsveç, Avrupa Birliği’nde destek verecek… Dünyadan haberleri yok. Yahu ora NATO kardeşim. Avrupa Birliği değil. Avrupa Birliği ayrı NATO ayrı. Avrupa Birliği’ndeki toplantılara seni davet ediyorlar mı? Yıllardır davet etmiyorlar. Seni alacaklarını söylediler mi? Hiç söylemediler. Şu geldiğimiz hale bakın. Yalan üzerine dış politika oluşturuyorsunuz. Bu kabul edilebilecek bir şey değil. Ben söyleyeyim. Avrupa Birliği’nin demokratik standartları var. Onları yerine getirmezseniz sizi almazlar. 84 milyona, kendi ülkene demokrasiyi getiriyor musun? Getirirsen tamam. Demokrasinin yolu, yani Avrupa Birliği’nin yolu; Can Atalay, Osman Kavala, Merdan Yanardağ, Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman, Hakan Altınay… Bunlardan geçiyor. Sen bunları içeri tıktın. Sen bunları serbest bırakacak mısın? O zaman kim seni Avrupa Birliği’ne alacak? Yine Avrupa Birliği’nin yolu, Selahattin Demirtaş’tan, Emine Şenyaşar’dan, tweet attı diye gözaltına alınan gencecik çocuklardan geçiyor. Sen bunların gereğini yapacağına millete söz verdin mi? Burada da söz vermedin.
“AB’nin yolu Cumartesi Annelerinden geçiyor”
AB’nin yolu; Diyarbakır’daki tutuklu gazetecilerden ve Galatasaray Meydanı’nda gidip de evladının, annesinin babasının hakkını arayan Cumartesi Anneleri’nden geçiyor. Sen bunların hakkını teslim edecek misin? Devletsin, katledenleri yakalayıp adalete teslim edecek misin? Cumartesi Anneleri’nin yolunu hepimiz gözlemek zorundayız. Hiç kimse böyle bir felaketle karşılaşmasını istemez. Kimse evladının faili meçhul cinayete kurban edilmesini istemez. Hangi anne ister? Benim gözümde Diyarbakır Anneleri ne ise Cumartesi Anneleri de odur. Anneler, annedir. Memleketi cehenneme döndürüyorsun. Bütün söylediklerini inkar ediyorsun. Ondan sonra da ben İsveç’in NATO’ye üyeliğini kabul ediyorum, Meclis’e getireceğim diyorsun. Ben merak ediyorum. Meclis’te ne diyecekler bunlar?
“Yerel seçimlerden sonra faizler de pik yapacak”
Vurgun için yabacı sermaye, yani uluslararası tefeciler faizin yükselmesini bekliyorlar. Bir miktar yükseldi ama yetmiyor o. Bizim istediğimiz orana getirirsen oranı, o zaman getirir paramı faizi alırım diyor. Vatandaşımız şunu söyleyebilir, özellikle AK Parti’ye oy veren vatandaşımız şunu söyleyebilir: Efendim Erdoğan nas dedi. Kur’an’dan söz etti. Faizi yükseltmezler. Uluslararası tefecilere teslim oldu ve faizi bir kademe artırdı. Şimdi arkası gelecek. Yerel seçimleri bekliyorlar. Yerel seçimlerden sonra faizler de pik yapacak.
“Benim değil asıl sizin sesinizin çıkması lazım”
Siyasal bağımsızlık, ekonomik bağımsızlık. Ekonomik bağımsızlığınız yoksa, siyasal bağımsızlığınız tehlikededir. Bunu, ülkenin kurucusu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk söylüyor. 85 milyonu bir avuç çeteye hizmet eder hale getirdiler. Bu ekonomik soykırım programı ile yağmur gibi, zamlar her taraftan yağmaya başladı. İğneden ipliğe, ekmekten suya kadar her şeye zam geldi. Bağırıyorlar vatandaşlar. ‘Bu kadar zam geldi neden sesiniz çıkmıyor?’ Benim değil asıl sizin sesinizin çıkması lazım.
“Bakmayın öyle biz ayrı partiyiz dediklerine”
Şimdi Bahçeli bugün bir açıklama yapıyor. Diyor ki ‘Emekliye seyyanen zam, kök ücrete de yansıtılmalı.’ Elinden tutan mı var? Verirsin kanun teklifi, CHP olarak biz de destekleyeceğiz. Getir bakayım. Getirir mi? Saraydan izin alması lazım. Bakmayın öyle biz ayrı partiyiz dediklerine. Saraydan izin alması lazım. Saray verin derse verir. Vermeyin derse vermez. Onun için milliyetçilik ayrı bir şeydir. Milliyetçilik, sıradan bir kavram değildir, kendi halkının çıkarlarını savunmaktır. Siz bunu yapıyor musunuz? Yapmıyorsunuz.
Allah aşkına ya AK Parti’ye oy veren vicdan sahibi inşalara sesleniyorum: Ya böyle bir soygun düzenine siz nasıl evet dediniz ya? İnsan biraz vicdan sorgulaması yapar. Kendini düşünmüyorsun çoluk çocuğunu, torunlarını düşün. Kendi dünyalıklarını da yaptılar. Yurt dışına götürdüler. Söz vermiştim o yurt dışına götürdüklerini kuruşu kuruşuna getireceğim diye. Ama sözümden dönmüş değilim. Göreceksiniz tarih, o 418 milyar doların Türkiye’ye nasıl getirildiğini yazacaktır. Bunu göreceksiniz.
Bayburt’ta Erdoğan konuşmuş: Maalesef demiş hırsızlar çok. Vallahi doğru. Ben Erdoğan’a şu çağrıyı yapıyorum: Sarayda sağına bak. Kesin göreceksin. Soluna bak. Kesin göreceksin. Önüne bak. Kesin göreceksin. Arkana bak. Kesin göreceksin. Aynaya bak. Kesin göreceksin. Hırsızları temizlemek ve onları da ifşa etmek benim görevimdir.”