Kanser hastalığı, Türkiye’de ve dünyada kalp damar hastalıklarından sonra en çok ölüme neden olan bir durumdur. Tüm dünyada erkeklerde akciğer kanseri, kadınlarda ise meme kanseri en sık gözlenen kanserlerdir. İç Hastalıkları ve Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Saadettin Kılıçkap, ülkemizde kanserin görülme oranı, kanserin oluşmasındaki başlıca sebepler konuları hakkında Elips Haber’e açıklamalarda bulundu.

“Kanser hastalığında en yüksek oran Amerika ve Avrupa’da görülüyor”

Kanser sıklığı artıyor mu? Bu artışın başlıca nedenleri nelerdir?

Evet, maalesef kanser sıklığı her geçen gün artıyor. Bu artışın birçok nedeni bulunuyor. En önemli neden, ülke olarak artık yaşlanan bir toplumuz. Kanser sıklığı tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de 40 yaş ve üzerinde hızlı bir ivmeyle artmaktadır. Toplum yaş ortalamamız artıkça diğer nedenlerden bağımsız olarak da kanser sıklığı artacaktır. En yüksek sıklık, beklenen yaşam süresi nispeten çok daha uzun olan Amerika ve Avrupa ülkelerinde görülmektedir. Yaşla birlikte çevresel kanserojen maddelere maruziyetin daha fazla olması, yanlış beslenme alışkanlıkları ve fiziksel aktivitede azalma da kanser sıklığında artışa neden olan diğer başlıca nedenler arasında sayılabilir. Ayrıca teknolojideki gelişmelere paralel olarak yeni tanı yöntemleri ve kanser tarama programları da kanserin sayıca artışında rol alan başlıca nedenler olarak sayılabilir.

“Erkeklerde en sık akciğer, kadınlarda ise meme kanseri en sık görülen kanser türleri”

Ülkemizde en sık görülen kanser türleri hangileridir?

Her yıl Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi Başkanlığı tarafından ülkemize ait kanser verileri açıklanmaktadır. Bu yıl açıklanan veriler her 100.000 erkekte 262 kişi, kadınlarda ise 188 kişinin yeni kanser tanısı aldığını göstermektedir. Erkeklerde en sık görülen ilk 5 kanser türü sırasıyla akciğer kanseri, prostat kanser, bağırsak (kolorektal) kanseri, mesane kanseri ve mide kanseridir. Kadınlarda görülen ilk 5 kanser türü ise sırasıyla meme kanseri, tiroid kanseri, bağırsak kanseri, rahim kanseri ve akciğer kanseri olarak sıralanmaktadır. En sık ölüme neden olan kanserler ise erkeklerde akciğer kadınlarda ise meme kanseridir.

MAIA Biotechnology Welcomes Prominent Medical Oncology Scientist Dr. Saadettin  Kilickap to its Scientific Advisory Board | BioSpace

İç Hastalıkları ve Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Saadettin Kılıçkap

“Kanser 20’li yaşlar görülmeye başlandı”

Kanser daha erken yaşlarda mı görülmeye başlandı?

Evet. Aslında yine tüm dünyada olduğu gibi bizim ülkemizde de kansere yakalanma yaşı her geçen dekatta giderek düşmektedir. Artık nispeten daha genç hastalarda kanser hastası görüyoruz. Örneğin 20’li yaşlarda meme kanseri, bağırsak kanseri ve hatta akciğer kanseri gibi kanserleri daha sık görüyoruz. Bunun temel sebebi de sanırım sigara içme yaşının azalması ve çevresel kanserojenlere maruziyet olasılığının artmış olması sayılabilir.

“Kanserlerin yüzde 85-90’ı çevresel maruziyet sonucu ortaya çıkmaktadır”

Kanser riskini arttıran nedenleri sayabilir misiniz?

Kanserlerin büyük bir kısmı çevresel etkenler sonucunda ortaya çıkmaktadır. Tüm kanserlerin yaklaşık yüzde 85-90’ı çevresel maruziyet sonucu ortaya çıkmaktadır. Bunların başında sigara ve tütün ürünlerinin kullanımı, yanlış beslenme alışkanlıkları (özellikle hazır ve rafine gıdaların daha fazla miktarda tüketilmesi ve yanlış pişirme yöntemlerinin kullanımı), fiziksel aktivitede azalma ve dolayısıyla obezite sıklığında aratış, radyasyona maruziyet, ağır metallere artan maruziyet ve hava kirliliği gibi birçok faktör kanserin başlıca nedenleridir. Bunun yanı sıra alkol tüketimi ve Human Papilloma virüs, hepatit virüsü gibi bazı virüsler ve mikroorganizmalar da lenfoma, oral kavite, rahim ağzı ve karaciğer kanseri gibi belirli tür kanserlere neden olmaktadır.

“Aşıların, kansere neden olabilme olasılığı her zaman akılda tutulmalıdır”

Covid aşılarının kanser üzerinde etkisi oldu mu? Bu durum bilimsel olarak gözlemlendi mi? Halk arasında konuşulan bu konunun gerçekliği nedir?

Çok önemli bir soru. Ayrıca halk arasında paniğe neden olması açısından da önemli bir soru diye düşünüyorum. Hepimizin bildiği gibi COVID’e yönelik aşılar çok hızlı bir şekilde üretildi ve kullanılmaya başlandı. Bunun temel aslında ülkemizde ve dünyada adeno virüs gibi kansere neden olabilen virüslere karşı yıllardır geliştirilmeye çalışılan kanser aşıları çalışmasındaki tecrübe oldu. Bu sayede covide karşı hızlıca aşılar geliştirilebildi. Ancak kullanılan bu aşıların kanser sıklığını arttırdığını iddia etmek şu an için bilimsel açıdan doğru olmayacaktır. Çünkü bir kanser hücresinin oluşması ve büyüyerek kanser hastalığına neden olması için belirli ama uzun bir zaman sürecine ihtiyaç duyulmaktadır. Bilinen kanserojenler arasında sigara içilmesi kansere neden olması için en azından 10 yıl ve sürekli bir maruziyet gerektirir. Benzer şekilde tedavi amaçlı uygulanan radyoterapi ile verilen yüksek doz radyasyonda bile kanser ancak yıllar geçtikten sonra ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle aşıların doğrudan kanseri arttırdığını söylemek çok gerçekçi olmayabilir. Ancak aşı gelişimi süreci ve patogeneze bakıldığında aşıların da kansere neden olabilme olasılığı her zaman akılda tutulmalıdır. Önümüzdeki yıllarda kanser sıklığında artma trendinin daha belirgin hale gelmesi dolaylı olarak bu artışın nedenleri arasında aşıları da düşünmemiz gerektiğini ortaya koyacaktır.

“İmmunoterapiler tek başına veya diğer ilaçlarla kombine kullanılarak kanser tedavisinin köşe taşlarından biri oldu”

Peki kanser tedavisindeki gelişmeler umut vaad ediyor mu? Yakın gelecekte kanser korkulan bir hastalık olmaktan çıkacak mı?

İkinci telefon gümrüğe takılacak: Yurt dışından telefon getirmenin avantajı kaldı mı? İkinci telefon gümrüğe takılacak: Yurt dışından telefon getirmenin avantajı kaldı mı?

Kanser tedavisinde 2010 yılından sonra çok ciddi anlamda ilerlemeler kaydedildi. Önce kanser hücresi yüzeyindeki bazı moleküller keşfedildi ve bu moleküllere yani reseptörlere yönelik ilaçlar geliştirildi. Akıllı ilaçlar olarak adlandırılan bu ilaçlar kemoterapi gibi tüm hücreleri yani kanser hücreleri yanında sağlıklı hücreleri de öldüren bir ilaçtan ziyade sade bu reseptöre sahip olan kanserli hücreleri öldürecek nitelikte idi. Böylece daha yüksek bir tedavi başarısı daha düşük bir yan etki ile sağlandı.

Daha sonra ise kişinin kendi bağışıklık hücrelerini aktif ve etkin bir hale getiren immunoterapi adı verilen ilaçlar geliştirildi. Bu sayede uyumakta olan sitotoksik T hücresi denilen hücreler aktif bir hale gelerek vücuda yabancı olarak algılanan kanser hücresini tanıyarak onu ortadan kaldırmayı başardı. Bugün itibariyle birçok kanser türünde artık immunoterapiler tek başına veya diğer ilaçlarla kombine kullanılarak kanser tedavisinin köşe taşlarından biri oldu. Hatta bazı kanser türlerinde metastatik yani yaygın evrede olsalar dahi 5 yıldan daha uzun süreli yaşam süreleri elde edildi. Azımsanmayacak oranda bir hastada ise kür sağlandığını görmüş olduk.

Kısacası gerek akıllı ilaçlar gerekse immunoterapiler sayesinde belki de çok yakın zamanda bazı kanser türlerinin tamamen tedavi edebiliyor olacağız ve bazı hastalarda kanser, tıpkı hipertansiyon veya diyabet gibi kronik bir hastalık olarak adlandırılmış olacak.

Günümüzde birçok kanser türünde gen tedavileri ve hem tedavi hem de koruma amaçlı olarak kullanılmak üzere kanser aşıları ile ilgili çalışmalar devam ediyor. Bu çalışmaların olumlu sonuçlanmasını ümit ediyoruz. Ayrıca korunma amacıyla hepatit aşıları ve HPV aşısı gibi aşıları toplumda rutin olarak kullanmak da en azından bir kısım kanserin henüz ortaya çıkmadan önlenmesi açısından oldukça yarar sağlayacaktır.

Muhabir: Şevval Dalgıç