Eğitim Sen İzmir 2 No'lu Şube, kanun hükmünde kararnamelerle (KHK) çalıştıkları kurumlardan ihraç edilenlerin görevlerine döndürülmeleri talebiyle başlattığı oturma eylemini, 259'üncü haftada da sürdürdü. Eyleme destek veren Eğitim-Sen MYK üyesi Sinan Muşlu, “İhraçlar bizlere yönelik bir politik tutum. KESK'i ve bağlı iş kollarını da bu ihraçlarla kıskaç altına alalım politikasıdır bu" dedi.
Karşıyaka Çarşı girişindeki oturma eylemine Eğitim-Sen MYK üyesi Sinan Muşlu’nun yanı sıra çok sayıda sendika üyesi ve İzmir Demokrasi Güçleri üyeleri de destek verdi. “İhraç tecrittir. Tecrit insan hakları ihlalidir. Hak ihlallerine hayır. İşimize geri döneceğiz” ve “Oturma eylemimiz 259. haftasında” yazılı pankartların açıldığı oturma eyleminde sık sık “Asla Yalnız Yürümeyeceksin” ve “Zafer Direnen Emekçilerin Olacak” sloganları atıldı.
KESK'i ve bağlı iş kollarını da bu ihraçlarla kıskaç almak istediler
Oturma eyleminde konuşan Eğitim-Sen MYK üyesi Sinan Muşlu, şunları söyledi:
“İhraç bizlere yönelik bir politik tutum. Onlar da biliyor ki bizim 15 Temmuz darbecileriyle bırakın ilgimizin alakamızın olmasını FETÖ'cü diye adlandırılan kesimle en yoğun mücadeleyi yürütmüş eğitim, bilim emekçileriyiz. Geçmişte araları gayet iyiyken üzerimize saldıkları savcılarla FETÖ'cü denilen savcılarla, FETÖ'cü denilen emniyet mensuplarıyla neredeyse üzerinde soruşturma açılmadık arkadaşımız bırakılmamıştı. 20 Temmuz'da onları ihraç etmeye başladıktan sonra fırsat bu fırsatken bize en güçlü muhalefeti yapan bir emek örgütü olan KESK'i ve bağlı iş kollarını da bu ihraçlarla kıskaç altına alalım politikasıdır bu. Hem emekçilerin gözünde bizleri uzaklaştırabilecek, korkulması gereken bir emek örgütü gibi gösterdiler. Hem bizi ekonomik darboğaza sokacaklarını düşündüler hem de başta KESK ve iş kolları olmak üzere Eğitim Sen'in eğitim emekçilerinden uzaklaşacağını kopacağını zannettiler.”
Ayağa kalkın, okullara dilekçe verin
Muşlu, ÇEDES Projesi ile ilgili şunları dile getirdi:
“Eğitime laiklik karşıtı uygulamaları dayattıkları yerlerde sadece ÇEDES, bunun gibi yüzlerce protokol var ve Türkiye'nin her yerinde uygulanıyor. Eğitim alanına manevi danışman adı altında imamlar görevlendiriliyor, vaizler görevlendiriliyor. Kur'an öğreticileri görevlendiriliyor. Hiçbir inanca saygısızlığımız yok. İnançların tamamına saygımız var. Her inanca eşit yaklaşılmalıdır. İmam görevini yapmalıdır. Mesleğine saygımız var. Ama okulda değil. Camide. Bir öğretmenin camiye gidip camiyi yönettiği görülmüş mü? Bir öğretmenin gidip üzerine vazife olmadığı halde Kur'an öğrettiği görülmüş mü? Ama adı çevreme duyarlıyım değerlerime sahip çıkıyorum adı altında yürütülen bu projeyle İzmir'de 842 okula imam görevlendirildi vaiz görevlendirildi. Kur'an öğreticisi görevlendirildi. Adı ney? Manevi danışman. Bu projenin mutlaka iptal edilmesi gerekiyor. Sadece bu proje değil. Benzer tüm projelerin iptal ettirilmesi gerekiyor. Velilerimize çağrımızdır; Ayağa kalkın. Okullara dilekçe verin. ÇEDES projesini onaylamıyoruz. Çocuğumu bu proje kapsamındaki çalışmalara dahil etmeyin deyin. Bu proje kapsamında öğrencilerimizin telefon bilgileri, kimlik vakıflarla, diyanetle, müftülükle paylaşılıyor. Velilerimize çağrımızdır. Okullara dilekçe verin. Çocuğumun kişisel bilgilerini başka kurumlarla paylaşamazsınız deyin.”
Bu deli gömleğini giymeyiz, direneceğiz, direniyoruz
Eylemde, ortak basın açıklamasını da Eğitim-Sen İzmir 2’Nolu Şube Başkanı Veysel Beyaz yaptı. Beya açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
“Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en büyük kamu emekçisi kıyımı yaşatıldı. Darbe unsurlarıyla ilişkilendirilerek işlerinden ihraç edilen arkadaşlarımız ise her zaman olduğu gibi direndiler ve direniyorlar. 136 bin kişilik ihraç furyası içerisinde 4 bin civarındaki Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonuna bağlı yönetici ve üye arkadaşımız da işlerinden ihraç edildi. Uzun süren ve adına OHAL Komisyonu denilen oyalama aparatı ile arkadaşlarımız ikinci kere cezalandırdılar. Uluslararası hukuk normlarına aykırı olarak yürütülen süreci uzatmak için yargıyı da kullanarak göreve iadelerde ret kararı verdiler. Göreve iade kararı verilen arkadaşlarımıza 'arşiv kaydı' ve 'güvenlik soruşturması' bahanesiyle süreci tıkadılar. İlk günden bu yana gerek ulusal gerek uluslararası tüm mecralarda dedik: 'Hukuksuzluğunuz bizi yıldırmaz alanlarda olacağız' diye. İşte devam ediyoruz, 259 haftadır alanlardayız. Arkadaşlarımız tüm Anadolu insanı için bir umuttur, mücadeleyi bırakmayacağız, devam ediyoruz, 259 haftadır alanlardayız. Bizlere giydirmeye çalıştığınız bu deli gömleğini giymeyiz, direneceğiz, direniyoruz, 259 haftadır devam ediyoruz. Bizler İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri’nin bileşeni olarak KHK’lerle işlerinden ihraç edilen tüm arkadaşlarımızın bir an önce işlerine dönmelerini istiyor ve bu mücadeleye omuz veriyoruz. İhraç arkadaşlarımız ülkenin emek, barış ve demokrasi mücadelesi tarihine adlarını altın harflerle yazdırdılar. Onları bu haklı mücadelelerinde yalnız bırakmayacağız ve en son arkadaşımız işine iade edilene kadar mücadelemize devam edeceğiz.”