İsrail, İran'ın Şam'daki büyükelçilik yerleşkesinde yer alan konsolosluk binasına 1 Nisan'da hava saldırısı düzenlemişti. Saldırıda, İran Devrim Muhafızları Ordusundan 2'si general rütbesinde toplam 7 kişi ölmüştü. İran lideri Ayetullah Ali Hamaney, İsrail'in Şam'daki İran konsolosluğuna saldırısının ülkesinin topraklarına saldırı anlamına geldiğini belirterek, "Kötü rejim bir hata yaptı, cezalandırılmalı ve cezalandırılacak" ifadelerini kullanmıştı. ABD Başkanı Joe Biden da İran'ın İsrail'e yönelik saldırı tehditleri karşısında Tel Aviv'e "sarsılmaz" şekilde destek vermeye devam edeceklerini belirtmişti. İsrail Dışişleri Bakanı Yisrael Katz ise "İran, topraklarından bize saldırırsa karşılık vereceğiz, İran'a saldıracağız" açıklamasını yapmıştı. Bazı ülkeler, bölgede tırmanan gerilim üzerine vatandaşlarına İran ve İsrail'e seyahat etmeme tavsiyesinde bulunmuştu.
İran beklenen misilleme saldırısını füzelerle gerçekleştirdi
İran, İsrail’e yönelik beklenen misilleme saldırısını silahlı insansız hava araçları (SİHA) ve füzelerle gerçekleştirdi. İran Devrim Muhafızları, saldırının “spesifik hedeflere” yönelik olduğunu açıkladı. İsrail Ordu Sözcüsü Daniel Hagari, İran’ın ülkeye 300’den fazla silahlı insansız hava aracı (SİHA) ve füze gönderdiğini açıkladı. Daniel Hagari, füzelerin bazılarının seyir füzeleri, bazılarının balistik füzeler olduğunu söyledi. Hagari, “İsrail'in savunma sistemleri ve bölgedeki müttefikleri, füze ve SİHA'ların büyük çoğunluğunu düşürdü. Onlarca SİHA ve füze de, İsrail toprakları dışında düşürüldü” dedi. Sözcü ayrıca, füze ve SİHA'lardan bazılarının Irak ve Yemen'den fırlatıldığını kaydetti.
İran-İsrail geriliminin Türkiye’ye muhtemel etkileriyle ilgili Medipol Üniversitesi’nden Dr. Abdullah Musab Şahin, Elips Haber’e açıklamalarda bulundu.
“Kontrollü gerginlik raydan çıkmış gibi”
14 Nisan’ın ilk saatlerinde İran’ın gerçekleştirdiği operasyonun yeni ihtimalleri gündeme getirdiğini kaydeden Dr. Şahin, “Şimdiye kadar İran‘ın Lübnan, Irak, Suriye ve Yemen’de bulunan vekil güçleri ile İsrail arasındaki “kontrollü gerginlik” uzun süredir devam ediyordu. Tarafların genel olarak orantılı güç kullanma hassasiyetini taşıdığı açık şekilde görüldü. Son hadise sebebiyle bu kontrollü gerginlik rayından çıkmış gibi. İran’ın operasyonu kısa sürse de İsrail’in muhtemel tepkisi henüz kestirilemediğinden savaşın yakın olduğu görüşü de hakim” dedi.
“Bütün Orta Doğu’yu içine alacak bir çatışma hali söz konusu”
“Taraflar dışında küresel aktörlerin de bu kontrollü gerginliği devam ettirme noktasında istekli olmasından dolayı açık bir savaş halinden ziyade karşılıklı operasyonların devam etmesi muhtemel” diyen Dr. Şahin, “İki ülke arasındaki ihtilafın İsrail-İran ile sınırı şekilde kalmayacağı açık. İran’ın vekil aktörlerinin dağıldığı coğrafyanın genişliği bu durumu ispatlıyor. Dolayısıyla bütün Orta Doğu’yu içine alacak bir çatışma hali söz konusu olacak” diye konuştu.
“Türkiye’nin yeni bir göç dalgasına maruz kalması muhtemel senaryolardan birisi”
Hem iki ülkenin hem de İran’ın Lübnan, Suriye ve Irak üzerindeki vekillerinin Türkiye’ye yakınlığı sebebiyle Türkiye’nin çatışma halinin şiddetlenmesinden olumsuz etkileneceği açık” ifadelerini kullanan Dr. Şahin sözlerini şöyle sürdürdü;
“ Türkiye’nin yeni bir göç dalgasına maruz kalması muhtemel senaryolardan birisi. Bunun dışında Türk hava sahasının çeşitli operasyonlar sebebiyle zaman zaman kapanması dahi gündeme gelecektir. Ayrıca Ora Doğu Irak, İran gibi ülkelerle ticari faaliyetlerin yaygınlığı biliniyor. Bunların askıya alınması da ihtimal dahilinde. Karşılıklı operasyonların devam ettiği silahlı çatışma halinde Türkiye’nin bir arabuluculuk rolü üstlenebileceğini düşünüyorum. Özellikle geçtiğimize senelerde Türkiye’nin Rusya-Ukrayna savaşında arabuluculuk denemeleri ve Tahıl Koridoru’nun açılması konusundaki diplomatik başarısı hatırlanabilir. Üstelik Türkiye’nin batılı aktörler tarafından da bir arabulucu olarak tanınması mümkün gözüküyor. Türkiye’nin küresel etki doğurması muhtemel, çevresindeki bir diğer savaş haline aynı rolle yaklaşması beklenir”
“Ürdün küresel güçlerle irtibatlı hareket etmek istiyor”
Ürdün’ün kurulduğundan beri Orta Doğu’da sesiz kalma eğiliminde olan bir ülke olduğunu ve adeta Orta Doğu’da güvenli bir liman haline geldiğine dikkat çeken Dr. Şahin sözlerine şöyle devam etti;
“Ürdün’ün diplomatik olarak İsrail ile temaslarının oldukça çalkantılı olduğu ve belirli dönemlerde koptuğu biliniyor. 7 Ekim sonrasında da Amman sokaklarında İsrail’e tepki verilsin çağrıları oldu. Bu protestolar sebebiyle Ürdün hükümeti İsrail ile mevcut bazı ticari anlaşmaların ilga edileceğini çeşitli şekillerde açıkladı. Ürdün’ün nüfusunun yarıdan fazlası Filistinli olduğu için bu baskıyı normal karşılamak gerekiyor. Ürdün’ün İsrail’in güvenliği için havasahasının kullanımına müsaade etmesi büyük oranda Amerika ve İngiltere’nin baskısıyla açıklanabilir. Az önce söylediğim gibi diplomatik ilişkiler kopma noktasında. Buna rağmen İsrail’in bölgedeki destekçileri ABD ve İngiltere’nin Ürdün’e baskı yaptığı anlaşılıyor. Ürdün’ün bu baskıya karşı koyma şansı yok, ayrıca bu durum yıllardır devlet politikası olarak kabul ettiği sessiz sakin ülke olma hayaline de aykırı sonuçlar doğurabilir. Ürdün küresel güçlerle irtibatlı hareket etmek istiyor”
“İran medyası başarıyla sonuçlanan bir operasyon olarak naklediyor”
“İran’da, Türk ve Batı ülkelerinin medyasının aksine burada esas gündem İsrail değildi” diyen Dr. Şahin, “Gazete sayfalarının manşetleri ve TV’deki haberler daha farklı konulardı. Fakat son operasyon İran’ın gündemine doğal olarak oturdu. İran medyası operasyonu İran’ın başarıyla sonuçlanan ve ilgililere gözdağının verildiği bir operasyon olarak naklediyor. İsrail’in nasıl bir tepki vereceği de merak konusu. İran ilk defa vekilleri üzerinden değil de kendi toprakları üzerinden bir saldırıda bulunduğu için İsrail’in misillemesini İran topraklarına yapabileceği endişesi hakim” ifadelerini kullandı.
“Hamas, Filistinlilerden meşruiyetini alan bir yapı”
“Bazıları Hamas’ı İran’ın vekil aktörü olarak lanse etmeye çalışıyor. Bana göre Hamas doğrudan Filistin kimliğinden beslenen ve Filistinlilerden meşruiyetini alan bir yapı” ifadelerini kullanan Dr. Şahin,
“Bu konuda kurulduğundan beri çok hassas bir tutum içinde. Bu sebeple Hamas’ın ilk aşamada sessiz kalması normal. Benzer olarak, 7 Ekim sonrasında da İran ve Hizbullah Hamas’ın Aksa Tufanı operasyonundan önceden haberdar olmadıklarını çeşitli vesilelerle beyan etmişti. Yani doğrudan bir irtibat kurmama kaygısı geçmişte de görülmüştü” değerlendirmesinde bulundu.