Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremlerinde 72 kişinin hayatını kaybettiği İSİAS Otel davasının beşinci duruşması öncesinde İstanbul Barosu'nda basın açıklaması geldi. Rehberler için Adalet Platformu adına konuşan Burcu Yılmaz binanın yapımında kalitesiz beton kullanıldığına, 1998'deki deprem yönetmeliğine uygun yapılması durumunda yıkılmayacağına dikkati çekerek şunları söyledi:
"Tüm hatalar, doğrudan ve bilinçli bir şekilde insan hayatını hiçe sayarak işlenmiştir"
"İlk günden bu yana otel binasındaki kusurlarla ilgili dile getirdiğimiz her şey, yapılan incelemeler sonucunda bilirkişi raporlarıyla kanıtlanmıştır. Otelin yapımında ve işletmesinde birçok kusur bulunduğu açıkça ortaya konmuştur. Binanın yapımında kalitesiz beton kullanıldığı, statik hesaplamaların yapılmadığı, ilave asansör yapımı için perde betonun kesildiği tespit edilmiştir. Ayrıca, bina 1998 Deprem Yönetmeliği’ne uygun yapılmış olsaydı ve konut olarak inşa edilen bina otele dönüştürülürken gerekli güçlendirme çalışmaları yapılsaydı, yıkılmayacağı belirtilmiştir. Yıkım sebeplerinden birinin kaçak kat olduğu ve binanın depremin şiddetinden değil, yapımındaki kusurlardan dolayı yıkıldığı bilirkişi raporlarıyla ortaya konmuştur. Bunlar, otelin inşaatında yapılan hatalar, ihmaller ve denetimsizlikler sonucu ortaya çıkan kusurların sadece bir kısmıdır. Otelin yapımındaki ve işletmesindeki ihmaller, orada konaklayanların can güvenliğini tehlikeye atmış ve doğrudan 72 kişinin hayatına mal olmuştur. Deprem gerçeğiyle iç içe yaşadığımız ülkemizde, riskli bir bölgede bulunan bu otelin inşası ve işletilmesi sürecindeki tüm hatalar, doğrudan ve bilinçli bir şekilde insan hayatını hiçe sayarak işlenmiştir. Depremin ardından canlarımız kum yığınına dönüşen bu binada, hiçbir yaşam üçgeni bulunmayan enkazın altında nefessiz kalarak bir nevi işkenceye maruz kalmıştır. Bizler, canlarımıza ulaşmanın ve bir kişiyi daha kurtarabilmenin umudu ve çaresizliğiyle çırpınırken, enkaz alanına yardım getirmek yerine kasasına ulaşmak için gelen kişiler olmuştur.
"'Ben oradaydım. Çocuklarınız bina yıkıldığı için değil, soğuktan öldü'"
Davanın ilk duruşmasında, 'Ben oradaydım. Çocuklarınız bina yıkıldığı için değil, soğuktan öldü. Ben gittiğimde enkazdan çocuk sesleri geliyordu' deme cüretinde bulunan Ahmet Bozkurt ve suç ortakları, 24 Aralık’ta büyük olasılıkla bilinçli taksirle insan öldürme suçundan cezalandırılacaklardır. Ancak davanın beşinci duruşmasında savcılık tarafından verilen mütalaa, ne yazık ki yaşananları yeterince dikkate almamaktadır. Depremin üzerinden 22 ay geçmesine rağmen, sorumluluğu bulunan kamu görevlileri hakkında hâlâ iddianame hazırlanmamış olması ve dava açılması beklenmeksizin dosyanın apar topar kapatılma çabası unutulmamalıdır.
Bilinçli taksirle insan öldürme suçundan sürdürülen yargılama, suçların tam anlamıyla karşılığı değildir
Bilinçli taksirle insan öldürme suçundan sürdürülen yargılama, işlenen suçların tam anlamıyla karşılığı değildir. Bu kayıpların sorumluluğu sadece ihmal ve taksirle açıklanamaz. Otelin yapımında ve işletmesinde kasıtlı bir sorumsuzluk ve göz yumma hali olduğu açıkça ortadadır. Biz, Rehberler İçin Adalet Platformu ve Şampiyon Melekleri Yaşatma Derneği adına, tüm suçluların olası kast ile insan öldürme suçundan cezalandırılmalarını talep ediyoruz. Çünkü hayatını kaybeden rehberlerimizin ve Şampiyon Meleklerimizin ölümüne neden olan bu sorumsuzluk, bir hata ve ihmal olmanın çok ötesindedir.
Sorumluların olası kast ile insan öldürme suçundan yargılanmaları ve en ağır cezaları almaları, adaletin sağlanması ve benzer trajedilerin önüne geçilmesi için önem taşımaktadır. Bu davanın sadece bizim değil, tüm toplumun vicdanında bir karşılık bulması gerektiğini hatırlatıyoruz. Bu otelde çocuklar öldü. Bu otelde gencecik hayatlar öldü. Bu otelde suçsuzlar öldü. Bu otelde ölenler rant uğruna öldü. Bu otelle birlikte yüzlerce hayat, 22 aydır yaşarken her gün ölüyor. Kaybettiklerimizin hatırası önünde bir kez daha haykırıyoruz: Bu acıyı, bu kaybı ve bu ihmalleri unutmayacağız. Bu yıkıma ve ölümlere neden olan suçluların cezaevinde sadece birkaç yıl kalacağı cezalarla cezalandırılıp hayatlarına geri dönmeleri kabul edilemez. Verilen cezalar, hem giden canlarımız için hem de başka trajedilerin önlenmesi için yeterli değildir."
"Hiçbir davada asıl suçluların cezalandırılması için yeterli bir çabayla karşılaşmadık"
İstanbul Rehberlik Odası adına konuşan Hüseyin Özgür Özaltın, hiçbir davada asıl suçluların cezalandırılması için yeterli bir çabayla karşılaşmadıklarını belirterek, şöyle konuştu:
"Bizler, meslektaşlarımızı ve meslektaş adaylarımızı oraya gönderdik. Onlar, bu yurdun evlatlarıydı. Kendileri, bu yurdu dışarıdan gelenlere daha iyi tanıtabilmek için, yasal koşullar altında bir bölge ekletmek amacıyla oradaydılar. Ancak kaldıkları otelde gerçekleşen deprem sonucunda, sanki bu deprem felaketi onların katiliymiş gibi, hiçbir davada asıl suçluların cezalandırılması için yeterli bir çabayla karşılaşmadık. Son davada verilen savcı mütalaasında, bilinçli taksirle adam öldürme suçundan bahsedilmiş olsa da, biz gerçek suçluların işledikleri suçun tam karşılığı olan olası kasıtla adam öldürme hükümleri altında yargılanmalarını istiyoruz. Bizler, gerçek suçlular cezalarını çekmedikçe mücadelemizi asla bırakmayacağız. Çünkü bizler, Rehber Odaları olarak, onların oluşturduğu odaların temsilcileriyiz. Otuz iki meslektaşımızı, otuz iki rehberimizi bizden aldılar. Onları bizden alanlardan bunun hesabını sormak için sonuna kadar mücadele edeceğiz. Gerçek suçluların hak ettiği cezaları alması için, sonuna kadar bu davanın arkasında, Rehberler İçin Adalet Platformu ile birlikte var olacağız" dedi.
"Ölümler, çok ağır ihmallerin ve insan hayatını hiçe sayan, rant uğruna yapılan politikaların sonucuydu"
İstanbul Barosu Genel Sekreteri Avukat Hürrem Sönmez de, şöyle konuştu:
"6 Şubat depremi, ne yazık ki bu ülkede yaşadığımız en büyük doğal afetlerden biriydi. Çok ağır hasar verdi, çok can kaybı oldu. O günden bugüne, depremden etkilenen şehirlerde hayatlar hala normale dönemedi. Ancak, İSİAS dahil olmak üzere pek çok yerde yaşanan ölümler aslında doğal afetin sonucu değildi. Bu ölümler, çok ağır ihmallerin ve insan hayatını hiçe sayan, rant uğruna yapılan politikaların sonucuydu.
Otelde hayatını kaybeden sporcu çocuklar ve rehberlerin davası hepimizin davasıdır. Çünkü biz, gerek İstanbul Barosu olarak gerekse toplum olarak, orada hayatını kaybeden insanların adalet mücadelesi bakımından bir yükümlülük altındayız. O ihmallerin sonucunda yaşanan ölümler artık olası kasıt çerçevesinde değerlendirilmeli ve bu zamana kadar hakkında hiçbir soruşturma yürütülmeyen kamu görevlilerinin yargı önünde hesap vermesi sağlanmalıdır. Bundan sonraki süreçte hem devam eden davada hem de yürütülmeyen etkili soruşturmanın, anayasa çerçevesinde yürütülmesi gereken etkili soruşturmanın yerine getirilmesi için hukuken her türlü desteğe hazırız."
"Cezasızlık politikası devam ediyor"
Av. Özgür Urfa ise konuşmasında alakası olan tüm insanların yargılanmadığına değinerek şöyle konuştu:
"Aradan geçen yirmi iki ayda deprem bölgelerinin yaraları hâlâ sarılmış durumda değil. Yaşamını yitiren on binlerce insan ve yıkılan yüz bine yakın binayla ilgili sorumluluğu olan ve suç işleyenler hâlâ adalet önünde hesap vermiş değil. Önümüzdeki hafta karar duruşması yapılacak olan dava da bu davalardan bir tanesi. TUG rehberleri ve Kıbrıslı sporculardan toplam 72 insanımızın yaşamını yitirdiği İSİAS Otel davasında da bu cezasızlık politikası devam ediyor. Geçtiğimiz duruşmada savcılık tarafından esas hakkında mütalaada sanıkların sadece bilinçli taksirle insan öldürme suçundan cezalandırılmaları talep edildi. Önümüzdeki hafta karar duruşması yapılacak ve bir karar verilecek.
Kaçak kat çıkıldığı tespit edilmiş
Yargılamanın başından itibaren, soruşturma aşamasından bu yana gerek aileler gerekse biz avukatlar tarafından sanıkların olası kastla insan öldürme suçundan soruşturulması ve yargılanması taleplerimiz ısrarla reddedildi. Bilinçli taksirle insan öldürme suçundan yargılama sürdü ve karar aşamasına gelmiş bulunuyoruz. Yargılama aşamasında yaklaşık üç bilirkişi raporu alındı. En son alınan bilirkişi raporu, önceki tüm raporların derlemesi şeklindeydi ve bu raporda otelin inşaatından yapımına, yıkılana kadar 20’den fazla kalemde ayrı ayrı hata, eksik ve kusur tespit edildi. Kötü malzeme kullanımı, hatalı yapım, denetim eksikliği bu binanın zaten depreme kadar yıkılmamış olmasını bir mucize hâline getirmiş. Bunun yanı sıra bu binaya bir de kaçak kat çıkıldığı tespit edilmiş durumda.
Sanıklar her ne kadar, 'Bu binayı yıkan takdiri ilahiydi, deprem çok büyüktü' deseler de, yolun karşısındaki, binanın sağındaki, solundaki, arkasındaki ve önündeki çok sayıda bina ayakta durmaya devam etti. Bu da göstermektedir ki burada ilahi bir takdir söz konusu değil. Burada, müteahhitlerin ve onlarla birlikte sorumluluğu bulunan kamu görevlilerinin ihmali, kastı ve kötü niyeti söz konusu. Kötü malzeme kullanımı, mevzuata uymama, denetimsizlik ve kaçak kat çıkarma gibi suçlarla adeta insan hayatına meydan okunmuştur. Bu bina yıkılmadı, bu bina tuzla buz oldu. Herhangi bir hasar alarak ayakta kalabilirdi. Eğer biraz daha mevzuata uygun yapılmış olsaydı ve biraz denetim yapılmış olsaydı, bugün 72 insanımız hâlâ aramızda olacaktı. Kamu görevlileriyle ilgili gerek soruşturma aşamasında gerekse yargılama aşamasında alınan bilirkişi raporları, bu kişilerin suça iştirak ettiğini açıkça ortaya koymaktadır."