Özel Haber: Deniz Dalgıç
6 Şubat’ta gerçekleşen Kahramanmaraş merkezli depremlerin üzerinden tam 6 ay geçti. Çok sayıda can ve mal kaybının yaşandığı, ev ve iş yerinin yıkıldığı Hatay’da enkaz kaldırma çalışmaları tamamlanarak, şehrin yeniden inşası için çalışmalara başlandı. Şehir ve Bölge Plancısı Prof. Dr. Mehmet Tunçer, depremde ağır hasar alan şehirlerin başında gelen Hatay Antakya’ya işaret ederek, “Bunlar imar affının getirdiği sonuçlar. Kontrolsüz ve çürük yapılaşma maalesef binlerce insanlarımızın canına mal oldu” dedi. Şehirlerin yeniden ayağa kaldırılması için birçok kamu kuruluşunun çalışmalara başladığını söyleyen Tunçer, “Ben bunların makro plandan yoksun, dağınıklık içinde olduğunu görüyorum. Hemen alelacele konut yapma ya da yapı yapma yoluna gidiliyor. Bunlar belli bir plan dâhilinde yapılmalı. Şu an saptanan zeminler zeytinliklerin bulunduğu bölgeler. Bu bölgelerin dışında kamunun elinde sağlam hazine arazileri var. Halkın zeytinliklerine, meyve bahçelerine göz dikmemek ve buralara yeni konut yapmamak gerekir” diye konuştu. Deprem bölgesinde şehir ve bölge planlamasının nasıl yapılması gerektiğini anlatan Tunçer, “Sağlam zeminlerde, sağlam yapı yapmalıyız. Biz her türlü afete, bu afetler içinde sel, taşkın, orman yangını, deprem küresel ısınma bulunuyor, bunlara karşı bir planlama ve uygulama aşamasında önlemler almalıyız. Biz buna ‘afette dirençli kent modeli’ diyoruz. Eğer yapılar buna uygun değilse bu planlar yeniden revize edilmelidir” ifadelerini kullandı.
Şehir ve Bölge Plancısı Prof. Dr. Mehmet Tunçer, Kahramanmaraş merkezli depremlerin 6’ncı ayında ELİPS HABER’e en ağır yıkımın yaşandığı illerden biri olan Hatay’ın son durumunu ve yeniden şehirleşmenin nasıl olması gerektiğini anlattı.
“Günlerce yardım gitmeyen yerler oldu: Hatay Antakya’da söylenenin iki misli can kaybı var”
Tunçer, Hatay Antakya’nın durumuna ilişkin, “Maalesef çok sayıda bina yıkıldı. Bunlar imar affının getirdiği sonuçlar. Kontrolsüz ve çürük yapılaşma maalesef binlerce insanlarımızın canına mal oldu. Ben Hatay Antakya bölgesini yakından takip ediyorum. Depremin üzerinden 6 ay geçti. Burada söylenenler ve yazılanlar şunu gösteriyor: Antakya'da söylenenlerin en az iki misli can kaybı var. Antakya'da havadan çekilen fotoğraflara bakarsanız maalesef bu güzelim şehir yerle bir olmuş durumda. Şehir dümdüz olduğu, enkaz kaldırılma çalışmaları çok acil başladığı için bu can kaybını tam saptayamıyoruz. Enkazın altında yok olup giden maalesef binlerce kişi var. Tonlarca ağırlığın altında kayboldular. Bu inanılmaz korkunç bir facia. Bunu söylerken üzüntü içindeyim” dedi. Türkiye’nin deprem ülkesi olduğuna dikkat çeken Tunçer, “Her an, her yerde deprem oluyor. Fay hatlarının hareketliliği biliniyor. Yıllarca bu bölgede deprem olacağı deprem bilimciler tarafından söylenmişti. Buna rağmen önlem alınmadı. Hatay'da, Antakya'da 4-5 gün ulaşılamayan yardım gitmeyen yerler var. İnsanlar enkaz altında belki yaralıydı, kurtarılabilirlerdi. Fakat tam bir organizasyon bozukluğu ve yanlış uygulamalar nedeniyle hayatlarını kaybettiler” diye konuştu.
“Kurumlar makro plandan yoksun, dağınıklık içinde çalışmalar yapıyor”
Şehirlerin yeniden ayağa kaldırılması ve yaşanabilir bir yer haline gelmesi için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları, Kültür ve Turizm Bakanlığı başta olmak üzere birçok kamu kuruluşunun çalışmalar yürüttüğünü söyleyen Tunçer, “Ben bunların makro plandan yoksun, dağınıklık içinde olduğunu görüyorum. Hemen alelacele konut ya da yapı yapma yoluna giriliyor. Halbuki bu planlama 5-6 ay içinde yapılabilirdi. Nerelerde, hangi zeminlerde, nasıl yapılar yapılacak? Bunlar belli bir plan dâhilinde yapılmalı. Şu an saptanan zeminler zeytinliklerin bulunduğu bölgeler. Zeytin ağaçları çok değerlidir. Bu bölgelerin dışında kamunun elinde sağlam hazine arazileri var. Halkın zeytinliklerine, meyve bahçelerine göz dikmemek ve buralara yeni konut yapmamak gerekir” ifadelerini kullandı.
“Bütüncül plan yok: Sağlam zemin, sağlam yapı, doğru dürüst planlama yapılmalı”
Hatay’da Antakya ve Defne başta olmak üzere birçok bölgede benzer sorunların yaşandığına dikkat çeken Tunçer, “Bir bütüncül plan yok. Ne kadar nüfus gelecek, kaç kişi yerini terk etmek zorunda kaldı? Şu anda ne kadar kişi çadırda yaşıyor? Bütün bunların envanterinin doğru dürüst yapılmış olması ve uzun vadeli planlama yapılması gerekiyor. Dolayısıyla sağlam zemin, sağlam yapı ve doğru dürüst planlama vurgusu yapıyorum” dedi.
Planlama nasıl olmalı?
Şehir ve bölge planlamasının nasıl yapılması gerektiğini anlatan Tunçer, şu ifadeleri kullandı:
“Özellikle makro ölçekten başlayarak, bu makro ölçek 1/100.000, 1/25.000 çevre düzeni planlarıdır. Bu planlardan başlayarak 1/5.000 nazım planlar ve 1/1.000 uygulama planları yapılır. Bunlar yapılırken yasal olarak jeolojik yapı, depremsellik, fay hatları planlara işlenir. Hangi zemine ne tür davranılacağı zaten jeoloji biliminin konusudur ve plancıya verilir. Antakya tarihte 7-8 kez yıkılmış ve büyük facialar yaşamış bir yer. Bunun nedeni zaten çürük zemini, deprem hattı üzerinde olmasıdır. Asi Nehri'nin getirdiği alüvyonların üzerine çok katlı yapılaşmaların yapılması ve bu çok katlı yapılaşmaların depreme dayanıklı yapılmaması, inşaat teknolojisinin yanlış ya da eksik yapılması yıkımın boyutunu belirliyor. Ben depremin şiddetini de önemsiyorum. Çok şiddetli bir deprem olduğunun farkındayım ama bu tür depremler Japonya'da, Amerika’da, birçok yerde oluyor. Ama can kaybı bu kadar korkunç boyutlara ulaşmıyor. Dolayısıyla biz şunu yapmalıyız: Bir kere sağlam zeminlerde, sağlam yapı yapmalıyız. Deprem öldürmez, bina öldürür. Biz her türlü afete, bu afetler içinde sel, taşkın, orman yangını, deprem küresel ısınma bulunuyor, bunlara karşı bir planlama ve uygulama aşamasında önlemler almalıyız. Biz buna ‘afette dirençli kent modeli’ diyoruz. Eğer yapılar buna uygun değilse bu planlar yeniden revize edilmelidir.”
“Tarihi yapılara dozerlerle girildi”
Tunçer, Hatay’ın tarihi dokusunun da depremlerin etkisiyle ağır hasar aldığını belirterek, “Özellikle Antakya'nın kent merkezi, kentsel sit alanı ve altı arkeolojik alan, yan tarafı birinci derece arkeolojik alandır. Kurtuluş Caddesi, eski Roma döneminden beri sütunlu yolun aynı güzergâhında olan bir caddedir. Buradaki hanlar, bedestenler, geleneksel çarşı kesimi bu bölgelerde çok büyük tahribatlar oldu. Hatay Devleti Meclis Binası çöktü. Çeşitli anıtsal, dini yapılar hem Müslim hem gayrimüslim yurttaşlarımızın kullandığı mabetler, tapınaklar, kiliseler, camiler, Ulu Cami dahi yıkıldı. Bu yapıların bir an önce ele alınması gerekiyor” diye konuştu. Depremin üzerinden bir ay bile geçmeden tarihi dokulara dozerlerle girildiğine dikkat çeken Tunçer, “Bu çok acı bir konu. Burada bir koruma planı var. Kentsel sit ve arkeolojik sit alanı var. Buraya değil dozerle girmek, kazma kürekle bile çok dikkatli girmek gerekir. Bu yapılar çöktüyse bile, kalan parçalarını, ahşap dolapları, tavanları, evin süslemeleri ya da mermer, havuzlar ve benzeri değer taşıyan parçalarını kurtarmak gerekirdi” dedi. Kültür Bakanlığı’nın bu konuda önlem almaya ve kentsel arkeolojik alanların korunmasına yönelik bir birim kurduğunu söyleyen Tunçer, “Bu birim yerinde giderek orada bir takım özel değer taşıyan yapıları özellikle camilerin ve kiliselerin yıkılmasıyla açığa çıkan işte yazıtları, heykelleri kurtardılar. Bu bir ön kurtarma oldu ama dozerlerle buraya girildi. Ve maalesef bazı yapılar yıkıldı” ifadelerini kullandı.
“Kaçak göçek yapıları nasıl affedersiniz?”
Tunçer, imar affının olmaması gerektiğini vurgulayarak, “Binlerce yapıyı affedip, ‘bütçe açığı kapansın’ diye düşünülemez. İnsanlar kaçak yapılan yapılar altında kaldılar. Belki insanlar başta ‘imara kavuştuk’ gibi mutlu olmuş olabilirler ama bu yapıların nasıl yapıldığı ele alınmalıdır. Temelden başlayarak her aşamada bunun yöntemi vardır. İmar kanunu, imar hükümleri vardır. Su basman vizesi, temel vizesi, binanın yapımında kullanılan betonlar, betonun kontrolü, demirin kontrolü bunlar yapılmadan 10-12 katlı binalar, gecekondu tarzı kaçak göçek yapılar yapılmış. Siz bu yapıyı nasıl affedersiniz? Bu yapının nasıl yapıldığını bilmiyorsunuz. Bu yapının zemin katında kolon kiriş sistemi var mı yok mu? Kesildi mi? Galeri açıldı mı? Bunları bilmiyorsunuz. Bu yıkımdan sonra bunların hemen hemen hiçbiri saptanamadı maalesef” diye konuştu.
“İmar afları politika amacı haline gelmiştir: İmar affı olsa bile doğa affetmez”
Sorunların kaynağının denetim yetersizliğinden kaynaklandığına dikkat çeken Tunçer, konuşmasını şöyle tamamladı:
“İmar Affı bunları affetmiştir. Bu ilk değildir. Maalesef ülkemizde 1965-70’lerden beri ‘gecekondu’ adıyla bilinen imar afları, gecekondu afları olmuştur. Sonradan her yer gecekonduyla dolmuştur. Bu imar afları bir politika amacı haline gelmiştir. ‘Tapu vereceğiz. Bize oy verin.’ Bu Türkiye'nin büyük bir sorunludur ve ayıbıdır. Bundan sonra plansız ve projesiz ve denetimsiz uygulamalara izin verilmemesi gerekir. İmar kanununun mutlaka uygulanması, belediyeler eliyle yapıların mutlaka yerinde denetlenmesi, kaçak yapılmaya başlanan bir yapının anında mühürlenmesi, yıkılması ya da ruhsata bağlanması gerekir. Yapı bittikten sonra ‘affettim’ denilemez. Doğa affetmez. Doğanın kurallarına aykırı yerlerde vadi tabanlarında çürük zeminlerde yapılan yapıları kesinlikle affetmemek gerekir.”