Özel Haber: Deniz Dalgıç
Sokak hayvanları bir kez daha şiddete maruz kaldı. Nazilli Hayvan Hakları ve Doğa Koruma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı ve Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP) Temsilcisi Mehmet Gürkan Tığoğlu, bir önceki gün Ankara’nın Yenimahalle ilçesinde 17 köpeğin ağaca asılı halde bulunduğu şiddet olayına ilişkin haberlere açıklık getirerek, “Orada bir bilgi kirliliği var. 17 köpeğin tamamı asılı değil aslında. Sadece 1 tane köpek asılı halde bulundu. Diğerlerinde kesinlikle asma gibi bir durum söz konusu değil” dedi. Toplumun duyarsızlaştığına dikkat çeken Tığoğlu, “Bu tür olaylar sindirilebilir hale gelmiş gibi kabul ediliyor. Halbuki kabul edilir bir durum değil. Bu şiddet, hayvanla başlayarak tamamen insana doğru meyilli hale geliyor. Bu şiddetin bir sonraki aşamasında zaten insana bilhassa çocuğa ya da kadına şiddet olarak karşımıza çıkıyor” diye konuştu.
HAYTAP Temsilcisi Tığoğlu, ELİPS HABER’e hayvanlara yapılan şiddet olaylarına yönelik açıklamalarda bulundu. ‘Sokak köpeği sorunu’ diye bir sorunun düşünülemez olduğunu vurgulayan Tığoğlu, “Biz HAYTAP olarak bunu ısrarla yeniliyoruz. Çünkü hayvan, ‘Hadi gel benim aşımı yap, beni kısırlaştır. Ben çoğalıyorum ya da benim karnım acıktı, susuz kaldım, sığınacak bir sundurma ya da ev bulamıyorum’ diyemez. Bunu yetkililere tekrar hatırlatmamız ve toplu kısırlaştırma yapmamız gerekiyor” dedi. Benzer şiddet olaylarının önünün alınamadığına dikkat çeken Tığoğlu, “Her seferinde tekrar başa sarıyoruz. İstemediğimiz manzaralarla karşılaşıyoruz. Anadolu'nun çeşitli yerlerinde toplu zehirlemeler ya da buna benzer çirkin münferit olaylar oluyor. Tecavüzler, istismarlar, şiddet olayları gerçekleşiyor ve her seferinde biz bunu tekrar tekrar yaşayacağız” ifadelerini kullandı.
“Şiddetin bir sonraki aşaması insana, çocuğa ya da kadına şiddet olarak karşımıza çıkıyor”
Tığoğlu, şu an deprem bölgesi Hatay’da olduğunu belirterek, yaşanan sıkıntıları şöyle anlattı:
“Deprem bölgesindeyiz. Burada dahi vurulmuş hayvan alıyoruz. Kediyi alıp götürüyoruz. Röntgen filmine bir bakıyoruz. Kediden saçma çıkartılıyor. Burası afet bölgesi, deprem bölgesi. İnanılır gibi değil ama maalesef bunu yaşıyoruz. Bir tane gözleri kör bir köpek aldık. Onu birazdan kliniğe götüreceğiz. Hayvanın kalçasında devasa bir mermi deliği var. Bunlar maalesef yaşanıyor. Toplum duyarsız hale geldi. Bu tür şeyler sindirilebilir hale gelmiş gibi kabul ediliyor. Kabul edilir değil. Bu şiddet hayvanla başlayarak tamamen insana doğru meyilli hale geliyor. Baktığınızda bu şiddetin bir sonraki aşamasında zaten insana bilhassa çocuğa ya da kadına şiddet olarak karşımıza çıkıyor.”
“Hayvanlar çamurlu suya dahi muhtaç”
Tığoğlu, deprem bölgesinde ısrarla kalmaya devam ettiklerini belirterek, “Gerçekten burası çok sıkıntılı. Ben Hatay’ı ve deprem bölgelerini Türkiye'nin her tarafından ayırıyorum. Enkazın etrafında bir yaşam alanı dahi olmadığı için burada yıkıntı taşların arasından gelen kediler var. Çamurlu suya dahi muhtaçlar” sözleriyle deprem bölgesinde yaşanan sıkıntılara dikkat çekti.
“Belediyeler için makam arabası değiştirmek ya da kaldırım taşı döşemek daha fazla ön planda”
Hayvanlar konusunda sorumluluğun tamamen belediyelerde ve tarım müdürlüklerinde olduğunun altını çizen Tığoğlu, “Maalesef belediyeler aymaz bir şekilde üzerindeki sorumluluğu yerine getirmekten imtina ediyorlar. Belediye için makam arabasını değiştirmek ya da kaldırım taşı döşetmek daha fazla ön planda. Halbuki yasal ve resmi sorumlulukla belediyelerin ve tarım müdürlüklerinin üstünde ama onlar yerine getirmiyor. Olay tamamıyla hayvan sever dediğimiz bir güruh tarafından yönetilmeye çalışılıyor. Hayvan sever bir gönüllü ya da sizin benim gibi vicdanlı birisi bulduğu yaralı bir hayvana çare olmaya, çözüm bulmaya çalışıyor” diye konuştu.
“Bakım evlerinin yüzde 80’inden fazlası ‘ölüm kampı’”
Tığoğlu, belediyelerin bu konuda ayırması gereken bütçelerinin olduğunu ifade ederek, şunları söyledi:
“Belediyelerin bununla ilgili iş yapması gereken, ayrılması gereken ödenekleri, bütçeleri var. Bunları yerine getirmiyor. Çünkü bunu bir sorgulama mekanizması ya da kapasitesi yok. Belediyelerin çoğu ‘Ben yapsam da zaten bir şey değişmiyor. O yüzden yapmamayı tercih ediyorum’ diyor. Baktığınızda bin 200 belediyeden 200 kadarında bakımevi var. O bakım evlerinin zaten yüzde 80’inden fazlası bakım evi değil bildiğiniz ölüm kampı. Hayvanlar tamamıyla yokluk, açlık ve hastalık içerisinde ölüyor.
“‘Barınak katliamı vahşetiyle’ karşılaşıyoruz”
Türkiye genelinde bir ‘barınak katliamı vahşeti’ dediğimiz olayla da yüz yüze kalıyoruz. Yapan da düzgün yapmaya çalışmıyor. Bu da işin içerisinden çıkılmaz hale getiriyor. STK'ların görevi alıp yaralı bir hayvanı tedavi ettirmek değildir. Bu belediyenin görevidir ama toplum tarafından, hayvan seveler tarafından dernek ve STK'lar oluşturuyor. ‘Şu hayvanı tedavi ettirmemiz gerekiyor. Para toplayalım. Toplu besleme yapmamız gerekiyor. Dağıtacak mamamız kalmadı. Bize mama gönderin’ diyorlar. Yani STK'lar amacından dışarıya çıkmış oluyor.