Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları 8 Mart haftası vesilesiyle düzenledikleri kadın grup toplantısında konuştu.

 İstanbul Sözleşmesi'ne derhal geri dönülmesi gerektiğini vurgulayan Hatimoğulları, “Aileyi korumak adı altında kadının emeğine, bedenine müdahale eden tüm politikalardan geri adım atılmasını istiyoruz. Gebeliği önleyici yöntemler, kürtajı, sezaryeni anormal gösteren politikaları kabul etmiyoruz” ifadelerini kullandı.

Hatimoğulları’nın konuşmasından satır başları şöyle;

“8 Mart'ta alanlarda olalım”

Kadınların özgürce yaşayabileceği bir coğrafyayı hep beraber kuracağız. Mücadelemiz, erkek egemen sisteme ve erkek egemen sistemi büyüten devlet anlayışlarına karşı olageldi. İktidar, kadına yönelik erkek şiddetini önlemek için asla sahici adımlar atmadı. Kadınların sosyal ve siyasal haklarını güçlendirmek yerine 2025 yılını aile yılı ilan etti. Hemen ardından, kadınların doğurup doğurmayacaklarına, kaç çocuk doğuracaklarına karar vermeye kalktılar. Aileyi korumak adı altında kadının emeğine, bedenine müdahale eden tüm politikalardan geri adım atılmasını istiyoruz. Gebeliği önleyici yöntemler, kürtajı, sezaryeni anormal gösteren politikaları kabul etmiyoruz. Kadın bedeninden, sağlığından elini çek ey iktidar! Kadın, yaşam, özgürlük diye haykırmak için 8 Mart'ta alanlarda olalım.

“Öcalan, Ortadoğu’da barış ve demokrasinin kapılarını ardına kadar araladı”

27 Şubat günü Sayın Öcalan ile anlamlı, tarihi, derinlikli bir görüşme gerçekleştirdik. Bu görüşmede Sayın Öcalan, halkların özgürlük mücadelesine ve kadınların güçlü direnişine olan inancını ifade etti. Sayın Öcalan, şunu çok net ifade etti: Yeni dönemin temel şifresi demokratikleşme mücadelesidir. Bunun öznesi kadınlardır. Demokratikleşme, devrimci olmanın, sosyalist olmanın ilk şartı kadın meselesine özgürlükçü yaklaşmaktır. Tarihin en derin sömürüsüne maruz bırakılan kadınlarla eşitlik, özgürlük ve demokrasi mücadelemizi taçlandıracağız dedi. Kadın özgürlük mücadelesinin yarattığı umut ve kararlılığın altını çizen Sayın Öcalan, tüm kadınlara selam ve sevgilerini gönderdi.

27 Şubat 2025 tarihinde bütün dünya tarihi bir ana tanıklık etti. Sayın Abdullah Öcalan, “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” ile, Türkiye’de ve Ortadoğu’da barış ve demokrasinin kapılarını ardına kadar araladı. Bu çağrı, asrın barışı ve çözümüne en güçlü zemini sağladı. Artık korkuların, kaygıların ve sendromların değil, demokrasi, eşitlik, adalet ve özgürlük taleplerinin yaşamlarımızı belirleyeceği bir döneme girmeye yakınız. Bu dönem, kimsenin birbirine üstün olmadığı, herkesin eşit ve adil bir yaşamı paylaşacağı demokratik bir zamandır.

Sayın Öcalan “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” ile bir asrı cesaretle kapatmıştır. Yeni dönemin kapılarını aralayan “Barış ve demokrasi manifestosu”nu kamuoyu ile paylaşmıştır. Bu manifestonun muhatabı sadece kendi örgütü olan PKK değildir. Aynı zamanda devlettir, iktidardır, toplumun kendisidir, muhalefetin tamamıdır ve TBMM'dir, parlamentodur. Parlamento, hızla demokratik siyaset ve hukuk alanını genişletmeli, barış ve demokrasiyi büyüterek darbe mekaniğinin tarihe karışmasında kurucu bir rol üstlenmelidir.

“Çağrıya bölgeden ve Türkiye’den tarihte eşi benzeri az rastlanan bir destek var”

Bakın Sayın Öcalan asrın çağrısında şunu dedi:

'Kimliklere saygı, kendilerini özgürce ifade edip, demokratik anlamda örgütlenmeleri, her kesimin kendilerine esas aldıkları sosyo-ekonomik ve siyasal yapılanmaları ancak demokratik toplum ve siyasal alanın mevcudiyetiyle mümkündür. Cumhuriyetin ikinci yüzyılı ancak demokrasiyle taçlandırıldığında kalıcı ve kardeşçe bir sürekliliğe sahip olabilecektir.'

Türkiye’nin önümüzdeki süreçte temel mücadele dinamiği demokrasidir, adalettir, özgürlüktür. Emin olun! İktidar, muhalefet ve toplum asrın çağrısının gereklilikleri yerine getirdiği an, bu ülkede sadece Kürt halkı değil, bütün Türkiye halkları ve inançları hep birlikte kazanacak. Sayın Öcalan’ın çağrısıyla Orta Doğu ve Türkiye’deki tüm dinamikler kazanacak ve Türkiye mutlaka barışına kavuşacak!

Sayın Öcalan’ın yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”na dünyadan, bölgeden ve Türkiye’den tarihte eşi benzeri az rastlanan bir destek var. Devasa bir destek oldu.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, Almanya Başbakanı, ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü, Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü, İngiltere, Almanya, Irak, İran ve Suudi Arabistan devletleri, Avrupa Birliği Dış Politika Sözcülüğü Sayın Öcalan’ın çağrısına güçlü destek verdi.

Aynı zamanda Avrupa Birliği Sol Partilerin çatı örgütü Avrupa Sol Partisi ve Avrupa Birliği sosyal demokratların çatı örgütü Avrupa Sosyalist Partileri de güçlü bir destek açıklaması yaptı.

Kürt halkının önemli liderlerinden olan Sayın Mesud Barzani; Neçirvan Barzani, Kubat Talabani, Mesrur Barzani, Bafıl Talabani, Selahaddin Bahaddin ve Ali Bapir’in destekleri hem Kürt ulusal birliği hem de barış için büyük katkılar içermektedir.

Yurt içinde; MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Ana muhalefet partisi CHP Genel Başkanı Özgür Özel, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Gelecek Partisi Ahmet Davutoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve daha ismini sayamadığım birçok siyasetçi Sayın Öcalan’ın çağrısına ve barışa destek açıklaması yaptı. Değerli bileşenlerimiz, sol-sosyalist yapılar, DKÖ, STK, halklar ve inançların temsilcileri, uluslararası kamuoyundan Sayın Öcalan’ın çağrısına tarihi bir destek var.

“Şimdi adım atma sırası ve sorumluluk; iktidardadır, devlettedir”

PKK de yaptığı açıklamada Sayın Öcalan’ın çağrısına uyacağını kamuoyuna deklare etti. PKK’nin Sayın Öcalan’ın çağrısına harfiyen uyacağını açıklaması ve tüm güçlerine ateşkes çağrısı yapması, bizlerin barış umudunu büyütmüştür. Bu umudu kalıcı hale getirmek için PKK’nin kongresini yapabileceği bir çatışmasızlık zemininin acil bir biçimde oluşturulması gerekiyor, sınır ötesi operasyonların durması gerekiyor. Sınır ötesine gerçekleşen bütün askeri operasyonların durması ve bu zeminin oluşması çok önemli.

İmamoğlu’ndan 'cumhurbaşkanlığı seçimi' açıklaması: Maraton koşusuna hazırız İmamoğlu’ndan 'cumhurbaşkanlığı seçimi' açıklaması: Maraton koşusuna hazırız

Şimdi adım atma sırası ve sorumluluk; iktidardadır, devlettedir… Her bir destek çağrısı, bu ülkede yüz yıldır yanan ateşe su dökmek; ülkenin demokratikleşmesine eşsiz katkılar sunmak demektir. Ne mutlu demokratik çözümden yana olanlara. Ne mutlu barış için mücadele edenlere. Ne mutlu “insanca ve demokratik yaşam” diyenlere. Sizin iradenizle barışa koşacağız.

Bakın, 90’lı yıllardan bu yana dünyada 600’den fazla çatışma çözüm deneyimi yaşandı. Bu deneyimlerin başarıya ulaşanları, siyasi ve hukuki düzenlemelerle zemini yaratılan süreçlerdi. Bu çağrıya çok geniş bir teveccüh var. Barışın ve çözümün ihtimali dahi büyük bir heyecan yarattı.

Durum ve hal böyle iken barış iklimini daha da büyütmek yerine sürecin ciddiyetinden uzak bir dil kullanmanın kimseye faydası yok. Benzer şekilde, genel anlamda medyadaki dilin de barış ve demokratik çözüme katkı veren bir dil olması çok önemlidir. Çünkü barışı önce dilde inşa etmeliyiz. Bu konuda medyaya büyük bir görev düşüyor.

“Sayın Erdoğan’ın süreci sahiplenmesi önemlidir”

Sayın Erdoğan’ın süreci sahiplenmesi önemlidir ve Türkiye'nin demokrasisi için, barışın tesisi için söz yetmez, eylem ve icraat gerekir. Çatısı barış umudu ve demokrasi olan bu sürecin, zemini demokratik siyaset ve hukuk olmalıdır.

Sayın Öcalan, barış ve demokratik toplum çağrısıyla, Demokratik Cumhuriyetin inşası için güçlü bir başlangıç yapmıştır. Bu başlangıcı büyütmek, geliştirmek, demokrasi ve barışla taçlandırmak bizlerin elindedir. Bu zor değil. Mümkündür.

Sayın Öcalan, barış için ve yaptığı çağrı için çok fazla çalışmak, daha fazla emek vermek istiyor. Kendisi de ifade etti, her kesimin çabalasına ihtiyaç var.

• Bakın, Öcalan’ın özgür yaşam ve çalışma koşulları hızla oluşturulmazsa kendisi de bu katkıyı vermekte zorlanır. Özgür yaşam ve çalışma koşulları hızla oluşturulmalıdır.

• Bu sürecin yasal ve hukuki adımlarının acilen atılması önemlidir.

• Kürt sorunun çatışma ve şiddetten arınabilmesi için Sayın Öcalan’ın “demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınması” vurgusunun gereği yapılmalıdır.

• Hepimiz biliyoruz ki demokratikleşme bir zayıflık değildir. Barış, cesurların işidir, güçlülerin işidir. Demokratikleşme, barış bir siyasi pazarlık konusu olamayacak kadar değil ve önemlidir, siyaset üstüdür. Politik gelişmelerin üstündedir. Tüm kamuoyu bunu böyle bilmelidir. En temel haklar pazarlık konusu yapılamaz, yapılmamalıdır.

• Bu süreç bir yenme-yenilme süreci değildir. Herkesin kazandığı, kazandığına olan inançla özgüvenli adım attığı bir adımlar zinciridir.

Kürt halkının varlığı, anadilde eğitim, Aleviler başta olmak üzere kimlik ve halkların haklarının sağlanması, yerel demokrasinin esas alınması acil demokratik çözüm görevi olarak önümüzde durmaktadır. Bunlarla ilgili adımlar herkesi rahatlatacaktır.

Sayın Öcalan’ın görüşmede bizlere dediği gibi 'Demokrasi insanların ağzını özgürce açma sanatıdır.' Artık Türkiye’nin konuşma zamanı. Artık toplumun özgürce kendini ifade etme zamanıdır.

Biz de diyoruz ki; yüz yıllık kapatılan ifade kanalları açılınca demokrasinin zemini güçlenir. Demokratikleşme bu ülkenin geleceğinin sigortasıdır. Demokratik uzlaşı ve özgür siyaset gelecek kuşaklara bırakılacak en büyük mirastır.

Kaynak: Oğulcan Balcı