Gazeteci Fehmi Koru, bugünkü köşesine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin dün gerçekleştirdiği 45 dakikalık görüşmeyi taşıdı. Fehmi Koru, yerel seçimlerin ardından ilk kez bir araya gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Bahçeli’nin neler konuşmuş olabileceğine yönelik yazıda, “İki lider birbirini rahatlatıcı bir havayı bir araya gelişlerine yansıtmamışlarsa, aralarındaki sorunlu maddeleri görüşmeleri için yarım saatin yeteceğini sanmıyorum” ifadelerine yer verdi.
Koru'nun fehmikoru.com adresindeki yazının tamamı şöyle:
"Türkiye’de her gündem hızla yerini yeni bir gündeme terk ediyor.
Siyaset açısından sağlıklı bir durum mu bu? Sanmıyorum.
Yarın ve yarından sonraki gün önemli iki gündem maddesi var.
İlkinde, 1 Mayıs günü, ‘İşçi Bayramı’ kutlanacak. İşçiler bayramlarını geleneksel olarak Taksim’de kutlamak istiyorlar, ama İstanbul Valiliği ‘‘Başka bir yer isteyin, neresi olursa olsun izin var, ama Taksim olmaz’’ cevabını veriyor.
CHP’nin yeni seçilen genel başkanı Özgür Özel ise, bu yasağı delmek için girişimde bulunacaklarla birlikte o gün Taksim’e çıkmayı deneyecek.
Ertesi gün de, Özel, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la Külliye’de bir araya gelecek.
Ne konuşacaklar, doğrusu merak etmeden duramıyorum.
Tıpkı, dün yapılan ve 45 dakika sürdüğü kayıtlara geçen Erdoğan’ın MHP genel başkanı Devlet Bahçeli’yi evinde ziyareti sırasında neler konuşulduğunu merak ettiğim gibi…
Biraz önce, çeşitli gazetelerin internet sitelerinde Erdoğan-Bahçeli görüşmesiyle ilgili haberleri taradığımda, bazısında görüşmenin hiç önemsenmediğini, bazısında da birkaç satırlık değiniyle geçiştirildiğini fark ettim.
Oysa Erdoğan ile Bahçeli’nin şu sıralarda konuşmaları gereken çok sayıda -bazısı dikenli- konu başlığı bulunuyor. 10-15 dakikası hal-hatır sormayla geçecek görüşmede, o kadar konu, yarım saate nasıl sığdırılmıştır, anlamak hayli zor.
Acaba Erdoğan muhatabını ‘‘Merak etmeyin, rahatsızlık duymanızı gerektirecek bir şey yok’’ diyerek rahatlatmış mıdır? Yoksa, Bahçeli, onun bu teyidinden önce, ‘‘Ferdi Tayfur’un şarkısı üzerine bindirilmiş yürüyüş görüntüm umarım sizi rahatsız etmemiştir’’ cümlesiyle -varsa- gerginliği ortadan kaldırmayı mı tercih etmiştir?
İki lider birbirini rahatlatıcı bir havayı bir araya gelişlerine yansıtmamışlarsa, aralarındaki sorunlu maddeleri görüşmeleri için yarım saatin yeteceğini sanmıyorum.
Tayyip Erdoğan’ın, yerel seçimden yenilerek çıkılmasında ülkedeki ekonomik sorunların en önemli rolü oynadığı değerlendirmesi sebebiyle başarısına umut bağladığı Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e, yurtdışında katıldığı bir toplantıda İngilizce konuşurken kullandığı bir sözcüğü bahane ederek sert karşı çıkmasıyla ilgili Devlet Bahçeli’ye soracağı sorular olmalıydı…
Bahçeli’nin yeni sistemin seçilebilmede aradığı ‘50+1’ şartının vazgeçilmezliğine dair sözleri Külliye’den başdanışman düzeyinde aynı sertlikte bir cevapla karşılanmıştı. MHP lideri de herhalde görüşmede o konuyu açma ihtiyacı duymuştur.
Yoksa yarım saatte o konulara hiç değinilmemiş olabilir mi?
Medeni bir biçimde ayrılma kararı karşılıklı tebliğ edilerek…
İki tarafın görüşme öncesinde sergilediği tavırlar bana bu ihtimali düşündürmüyor değil.
Bu da bizi doğrudan şu soruya götürüyor: Bazılarının seçimin hemen ardından dillendirdiği gibi, AK Parti, kendisini fabrika ayarlarından uzaklaştırmada en büyük payın sahibi olan MHP ile yollarını ayırıp daha özgürlükçü ve demokratik bir tavra bürünebilir mi?
Soruyu soran benim ama, soruya olumlu bir cevap vermemi gerektirecek en ufak bir gerekçe bile bulamıyorum.
İşçi Bayramı’nda, kendisinden önceki iktidarlar tarafından uygulanmış, iktidara gelince AK Parti’nin de sekiz yıl -AİHM ve AYM kararlarına rağmen- uyguladığı Taksim yasağı 2010 yılında kaldırılmış ve sonraki üç yıl boyunca işçiler bayramlarını geneleksel mekanı olan Taksim’de kutlayabilmişlerdi.
Mesela, bugün, İstanbul Valisi, ‘‘Buyurun, Taksim sizlere açık’’ davetinde bulunabilir mi?
CHP genel başkanı Özgür Özel’in partisi içerisinden gelen itirazları dahi göze alarak Külliye’ye çıkmasından bir gün önce, böylesine bir ani tavır değişikliğine gidilmesi, ne kadar hoş bir davranış olurdu, değil mi?
Belki de ana siyasi damarların temsilcisi iki partiyi, ülkenin temel sorunlarının çözümünde dayanışmaya sevk edebilecek bir yakınlaşmanın başlangıcına tanıklık edebilirdik.
Olabilir mi?
Gönlüm istese bile, olabileceğini düşünemiyorum.
AK Parti ile MHP, ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ ile birlikte ayrılmaz ikili haline geldiler. Ayrılmazlık AK Parti’nin aleyhine işliyor, her seçimde oylarından bir miktarı bu birliktelik yüzünden tırtıklanıyor. Son seçimde bu yüzden AK Parti’nin oyu %30’un altına düştü.
MHP ne yapar eder ve birlikteliğin bozulmasına izin vermez.
‘İzin vermez’ kesinliğini bilerek seçtiğimi bilesiniz.
Özgür Özel Külliye’de nasıl bir havayla karşılaşacak?
İşte üzerinde durulmayı hak eden esas soru bu.”