Fatih Altaylı, ‘suçu ve suçluyu övme’ ile ‘halkın bir kesimini kin ve düşmanlığa alenen tahrik ve aşağılama’ suçlarından hakkında resen başlatılan iki ayrı soruşturma kapsamında şüpheli sıfatıyla savcılıkta ifade vermiş ardından sulh ceza hakimliğine sevk edilmişti. Mahkeme Altaylı hakkında yurt dışına çıkış yasağı ve karakola imza atma şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmasıyla serbest bırakmıştı.
“Böyle bir şey ilk kez oluyor”
Altaylı yaşadığı süreci kendi internet sayfasından şu ifadelerle anlattı:
“Biliyorsunuz dün bir soruşturma kapsamında ifade verdim. Ve hayatımda ilk kez basın suçundan ifade verdikten sonra nöbetçi mahkemeye sevk edildim. Normal prosedür ifade alınır, sonra savcı dava açmaya gerek görürse dava açılır ve yargılama başlar. Cumhurbaşkanları ile, başbakanlar ile, Yüksek Yargı mensupları ile davalarım oldu hepsinde böyle oldu. Böyle bir şey ilk kez oluyor. Şaşırdım mı! Hayır. Anayasa Mahkemesi’nin takılmadığı bir dönemde, benim başıma gelen ülkenin bugünkü halinde “önemsiz bir detay””
“Gözyaşlarının nedeni hukukun düşürüldüğü durumdu”
Çıkarıldığım mahkemeden tek bir talebim oldu. Senede bir iki kere yurt dışında yüksek lisans eğitimi yapan kızımı görmeye gidiyordum. Bu ülkeye ihanet edip kaçan şerefsizlerden olmadığım için de kaçacak halim yoktu. Bu talebim kabul görmedi elbette. Doğrusunu isterseniz kararı açıklayan kişiye hiçbir kırgınlığım yok. Bu kararı o almasaydı, alacak birini bulurlardı. Beni asıl üzense 40 yıldır avukatlığımı yapan, İngiliz kayyumlarla, bakanların, başbakanların davalarıyla uğraşan, Adnan Hoca davasında mağdurların avukatlığını yıllarca sürdüren Rezzan Aydınoğlu’nun bu karar üzerine hüngür hüngür ağlaması oldu. Gözyaşlarının nedeni karar değil, hukukun düşürüldüğü durumdu.”