Gazetecilerin 212 basın sigortasından doğan haklarının bir kısmını daha önce yargı eliyle kaybettiğini belirten Bildirici, yeni yasa ile bütün hakların kaybedilme ihtimalinin olduğunu söyledi. ‘Bütün iş yasalarını tek metinde toplamaya kalkmak zaten baştan sorunlu bir yaklaşım’ diyen Bildirici, “Birbirinden farklı nitelikler taşıyan onlarca sektördeki çalışanlarla ilgili iş yaşamı düzenlemelerini tek metinde düzenlemek, yeni sorunlar doğuracaktır. Üstelik de bu düzenlemeyi, çalışma yaşamında her daim işveren çıkarlarını önceleyen AKP iktidarı yapıyor. Gazetecilerin kazanılmış haklarının yargı kararları ile ortadan kaldırılmasına göz yuman, hatta destekleyen bu iktidarın ‘tek kanun’ metninde gazeteciliğin farklılığını gözetmesi de beklenemez” dedi.
Gazetecilerin bu konuda yeteri kadar ses çıkarmadığını ifade eden Bildirici’nin yazısının tamamı şöyle;
“Çalışma süresi 40 saate düşecek” haberleri, aynı gün Sabah, Türkiye ve Yeni Şafak gazetelerinde yayımlandıktan sonra neredeyse bütün medya bu konunun peşine düştü. TV’ler, haber siteleri çalışma saatinin düşüp düşmeyeceği haber ve yorumlarıyla doldu. Hafta boyunca uzayıp gitti bu konu...
Halbuki o haberler, çalışma saatlerinde değişiklikle sınırlı değildi. Haberlerin üçünde de “Farklı yasalarda yer alan düzenlemeler tek bir temel Türk İş Kanunu ile bütüncül yapıya kavuşturulacak” bilgisi veriliyordu. Basın ve deniz iş kanunları da dahil olmak üzere 20 farklı kanun tek metinde toplanacaktı.
Çalışma saatiyle ilgili düzenleme hemen yürürlüğe girecekmiş gibi bir hava doğunca Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan da “doğrudan bizden bir açıklama gelmediği sürece bu haberlerin dikkate alınmaması gerektiği” açıklaması yapmak zorunda kaldı. Işıkhan, “Türkiye Yüzyılına yakışır bir iş kanunu ve çalışma hayatı konusunda” çalışmaların sürdüğünü de sözlerine ekledi.
Bakan Işıkhan’ın açıklamasında olduğu gibi iktidar yanlısı üç gazetenin haberlerinde de “çalışanı merkeze alacak düzenlemeler” yapılacağı vurgulanıyordu. Üç gazetedeki üçü de imzalı özel haber olmasına rağmen neredeyse birebir ifadelerin kullanılmış olması haberin bakanlığın bilgilendirmesinden kaynaklandığı izlenimi veriyordu. Ancak Bakanlık, “çalışanların merkeze alınacağı” bilgisi verse de bu iktidar döneminde çalışanların haklarının sürekli geriletildiği, grev hakkının kullanılmasının bile engellendiği malum.
İş kanunları tek metinde birleştirilirken çalışanlar, bu iktidarın gözünü diktiği kıdem tazminatı başta olmak üzere yeni hak kayıplarıyla karşı karşıya kalabilir. Nitekim BirGün’deki “Esnek çalışmaya yol yapıyorlar” haberinde bu yöndeki endişelere dikkat çekiliyordu.
Bu kadar önemli olmasına rağmen yaygın medyanın üzerinde çalışılan taslağı öğrenip, toplumu bilgilendirme ve tartışma yaratma çabası gütmemesi de dikkat çekici. Üstelik de ortadan kaldırılacak yasalardan biri de Basın İş Kanunu. Anlayacağınız, bu değişim tüm medya çalışanlarını yakından ilgilendiriyor.
Yargı eliyle geri alınan haklar
Bir yandan da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndaki hazırlık toplantıları devam ediyor; bu toplantılara sendikalar ve iş çevrelerinden de temsilciler çağrılıyor.
O toplantılardan birine Türkiye Gazeteciler Sendikası adına katılan hukukçu Meliha Selvi ile konuştum, o da gazetecilerin hak kaybına uğrayacağı endişesi içinde. Selvi, 5953 sayılı Basın İş Kanunu’nda ve 1961’de 212 sayılı yasayla eklenen düzenlemelerde “Gazeteciliği korumak için olağanüstü özen gösterildiğini”, “gazetecilerin diğer mesleklere göre çok üst rafa konulduğunu” anımsattı ve ekledi:
“Bu iktidar, işbaşına geldiğinde ‘4. Kuvvet Basın’ mottosu, iyi kötü işliyordu. Ancak tekel yönetim, tekel yargı doğurdu. Bu dönemde gazetecilerin kanuni haklarında Yargıtay kararları ile başlayan törpüleme, son yıllarda Anayasa Mahkemesi kararları ile yok etmeye dönüştü.
Eğer yıllık izin tam olarak kullandırılmamışsa, iş akdi feshinde, yıllık izin ücretinin gazeteciye iki kat olarak ödeneceği yönündeki düzenleme Yargıtay kararı ile yok edildi.
AYM, kanundaki ‘ücretin peşin ödenmemesi halinde, ay başından itibaren günlük yüzde 5 fazlası ile ödenmek zorunda olacağı’ düzenlemesi ve ‘fazla mesai, ulusal bayram genel tatil ücreti, hafta tatili ücretlerinin izleyen ay başında ödenmemesi halinde, günlük yüzde 5 fazlası ile ödenmesi’ gerektiği yönündeki düzenlemeleri iki kararla iptal etti.
Hal böyleyken ‘tek kanun’ uygulamasının halkın haber alma hakkını önceleyen 212 sayılı kanunla getirilen hakları tamamen ortadan kaldıracağı aşikâr. Mesleki farklılıklar tek metinde korunamaz. Gazetecilerin ücretlerinin peşin ödenmesi, yıllık izninin en az 4 hafta olması, meslek kıdemi 10 yıl ve üzeri gazetecinin 6 hafta yıllık izin hakkının bulunması, askere giden gazetecinin ücretinin yarı oranında ödenmesi gibi hakların birleştirilmiş iş kanununda korunmasını beklemek hayalperestlik olur.”
Selvi’nin uyarıları çok haklı. Bütün iş yasalarını tek metinde toplamaya kalkmak zaten baştan sorunlu bir yaklaşım. Birbirinden farklı nitelikler taşıyan onlarca sektördeki çalışanlarla ilgili iş yaşamı düzenlemelerini tek metinde düzenlemek, yeni sorunlar doğuracaktır. Üstelik de bu düzenlemeyi, çalışma yaşamında her daim işveren çıkarlarını önceleyen AKP iktidarı yapıyor.
Gazetecilerin kazanılmış haklarının yargı kararları ile ortadan kaldırılmasına göz yuman, hatta destekleyen bu iktidarın ‘tek kanun’ metninde gazeteciliğin farklılığını gözetmesi de beklenemez.
O haklar mücadeleyle kazanılmıştı
Biz gazetecilerin son yıllardaki bütün çabası ve beklentisi, yargı kararları ile hukuka aykırı olarak ortadan kaldırılan kazanımların, yeni bir meslek kanunu ile geliştirilerek düzenlenmesiydi. Çünkü o haklar, büyük mücadeleler sonucunda kazanıldı.
Belki günümüzde birçok meslektaşımız farkında olmayabilir ama her yıl 10 Ocak’ta kutlanan “Çalışan Gazeteciler Günü” 1961’deki şanlı mücadelenin sonucudur. “Dokuz Gazete Patronu”, gazetecilere yeni haklar getiren 212 sayılı Basın Kanunu’nun yürürlüğe girmesine tepki olarak üç gün gazete çıkarmama kararı almışlardı. Düşünün, patronlar gazetecilerin haklarını engellemek için açıkça kampanya yürütüyorlardı.
Gazeteciler de Akşam, Cumhuriyet, Dünya, Hürriyet, Milliyet, Tercüman, Vatan, Yeni İstanbul ve Yeni Sabah patronlarının özgürlük ve sendikal haklar düşmanı bu tavrına karşı o güne dek rastlanmadık biçimde dayanışma içine girdiler. Patronların gazetelerini yayımlamama kararını protesto ederek, halkın gazetesiz kalmaması için de “Basın” adlı bir gazete çıkardılar.
Gazetecilerin direnişi etkili oldu, gazete patronları yasayı engelleyemediler. Biz gazeteciler, 1961’deki o mücadeleyle kazanılan hakların bir bölümünü son yıllarda kaybettik; şimdi de tümünü kaybetmek gibi bir tehlikeyle karşı karşıyayız.
Üzücü olan da gazetecilerin böyle bir mesleki sorun karşısında 63 yıl öncesinde olduğu gibi örgütlü bir dayanışma içine giremiyor olması. Bari hiç olmazsa yasa hazırlıkları dikkatle izlenip, kamuoyu bilgilendirilse, bu yasal değişikliklerin toplumda ayrıntılı olarak tartışılmasına zemin hazırlansa….
Aksi halde acı sürprizlerle karşı karşıya kayabiliriz.