Türkiye’de işçiler bu yıl 1 Mayıs’ı derinleşen yoksulluk içinde, ağır çalışma koşulları altında, sendikal hak ve özgürlüklere dönük saldırılara karşı mücadele ederek karşılıyor. Hızla asgari ücretliler ülkesine dönüşen Türkiye’de, çok sayıda fabrikadan ‘insanca yaşamak istiyoruz’ sesleri yükseliyor.
Uzun yıllardır sokaklarda işçilerin yanında eylemlerde yer alan, genel seçimle birlikte işçi sınıfının sesini TBMM’ye taşımaya çalışan EMEP Gaziantep Milletvekili Sevda Karaca işçilerin yaşadıklarını ve taleplerini anlattı.
“Korkunç derecede yoksullaşmış bir halk görüyoruz”
Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullar açısından işçi sınıfının ‘en zor’ dönemlerinden birini yaşadığını söyleyen EMEP Gaziantep Milletvekili Sevda Karaca, “Son birkaç yılın ekonomi politikaları ve bunun emekçiler üzerinde yarattığı yıkıcı etkiye baktığımızda, gelinen noktada korkunç derecede yoksullaştırılmış bir halk görüyoruz” dedi.
“İşçilerin hakları patronların iki dudağı arasında ezildi”
İnsanların en temel ihtiyaçlarına bile erişemediğini belirten Karaca, “İnsanların barınamadığı, karınlarını doyuramadığı, tamamen muhtaç bir hale getirildiği ve kemerde sıkacak deliğin kalmadığı bir tablo var. Bir avuç zengin daha fazla zenginleşirken; halkın gitgide yoksullaştığı ve artık gelecekten de beklentisinin kalmadığı bir noktaya taşındığı gerçeği var” ifadelerini kullandı. Karaca, şöyle devam etti:
“Bütün bu yoksullukla birlikte; kuralsız çalışma koşullarının günden güne dozunun arttığı, işçilerin canının 3 kuruşluk işçi sağlığı ve güvenliği önlemine ayrılacak bütçeden daha değersiz kılındığı, yasalarla tanınmış bütün işçi haklarının patronların iki dudağı arasında ezildiği, hak arayışına girenin yıllarca mahkemelerde süründürüldüğü, emeğin karşılığının her gün artan enflasyon karşısında eritildiği ve bu nedenle gün yüzü görmeden uzun saatler çalışıldığı bir çalışma yaşamı var.”
“Her iş kolunda ve her bölgede direnişler yaşandı”
Son bir yılda neredeyse her iş kolunda ve her bölgede 500’e yakın ‘irili ufaklı’ direnişlerin olduğunu ifade eden Karaca, “Kamu işçileri, tekstil işçileri, gıda işçileri, emekliler, atanmayan öğretmenler, kargo işçileri, motokuryeler, enerji işçileri, maden işçileri, inşaat işçileri, metal işçileri, belediye işçileri. Her birini tek tek saymanın olanaksız olduğu ancak her birinin bir o kadar kıymetli olduğu, bir sonraki direnişe güç kattığı çok sayıda direniş yaşadık” dedi.
EMEP Gaziantep Milletvekili Sevda Karaca
“İşçiler patronlara ‘ürettiğimiz zenginlikten hakkımızı istiyoruz’ dedi”
Türk-İş’in açıkladığı nisan ayı verilerine göre, açlık sınırı 17 bin 725 TL, yoksulluk sınırı ise 57 bin 736 TL oldu. Buna göre asgari ücret birkaç ay içerisinde açlık sınırının 723 TL altında kaldı. Asgari ücrete yapılan zamların ‘sefalet ücreti’ne dönüştüğünü kaydeden Karaca, şunları söyledi:
“Özellikle şubat ve mart aylarında, yapılan zamlara ve sefalet ücretlerine karşı iş bırakan çok sayıda fabrika oldu. Açlık sınırının altında bir ücrete mahkûm edilen işçilerin geçinmesinin ve hatta neredeyse yaşamasının olanaksız olduğu yaşam koşullarına karşı işçiler patronlara çok açıkça ‘ürettiğimiz zenginlikten hakkımızı istiyoruz’ dediler. Ek zam talebiyle işyerleri önünde direniş sürdüren işçilerin çok büyük bir kısmı kazanımla ya da kısmi kazanımla sonuçlandı.”
“Sendikaya patron ve devlet tarafından direnç var”
Öte yandan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın açıkladığı son verilerine göre, sendikalı olarak çalışan işçi sayısı 2 milyon 495 bin olarak kayıtlara geçti. Türkiye’de sendikalılık oranının ‘çok düşük’ olduğunun altını çizen Karaca, ‘patron’ ve ‘devlet’ tarafından işçilerin örgütlenmesine karşı ‘büyük bir direnç’ yaşandığını belirtti.
“Sendika patronların ve devletin kırmızıçizgisi”
“Sendikalı işçilerin hatırı sayılır bir kısmı da patronların mecbur kıldığı sarı sendikalara üyeler. Bu sendikalardan ayrılıp emeklerini savunacak bir sendikaya geçmek istediklerinde ya da örgütsüzken sendikalaşmaya başladıklarında doğrudan işten atmayla karşı karşıya kalıyorlar” diyen Karaca, şunları kaydetti:
“Bu noktada Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı gözünü ve kulağını kapatıyor, patronlar hilafına hiçbir şey yapmıyor. Aynı şekilde yargı makamları da hem kısa sürede sonuç vermiyor hem de verilen sonuçların işçilerin lehine olması deveye hendek atlatmaya dönüşüyor. Özak Tekstil direnişi bunun yakın ve çarpıcı bir örneği. Sarı sendikadan istifa ederek tercih ettikleri sendikaya geçen işçiler 80 gün boyunca kolluk şiddetinden gözaltına, camiye girişlerin yasaklanmasından valilik yasaklarına kadar her türlü devlet kalkanıyla karşı karşıya bırakıldı. Sendika patronların da onların devletinin de kırmızıçizgisi. Çok sayıda işçi yalnızca sendikalaştığı için işten atılıyor ve bu alanda kazanmak için gerçekten bedel ödemeleri gerekiyor.”
“İşçiler emeğinin karşılığını ve onurunu istiyor”
Emekçilerin artık ‘dayanacak gücü’nün kalmadığını belirten Karaca, “Tek kalemde milyonları ödemekten kurtulan patronlara karşı işçinin çocuğuna okulda bir dilim ekmek vermeyi yük sayan bir politika izleniyor. Emekçi, yoksul ve ezilen halk kesimleri yerel seçimlerde bu zorbalığa ‘dur’ dedi. Bu direnişlerin artmasının nedeni de tam olarak bu. Çok basit: İşçiler insanca yaşam ve çalışma koşulları, güvenceli iş ve gelecek, işçi cinayetlerinin son bulması, ücretlerin yoksulluk sınırının üzerine çıkarılması ve vergide adaletin sağlanmasını istiyor. Yani emeğinin karşılığını ve onurunu geri istiyor” dedi.