Eski Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Hanefi Avcı, T24’ten Gökçer Tahincioğlu’n sorularını yanıtladı. Hanefi Avcı’ya sorulan soru ve yanıtlardan bazıları şöyle:

"Yüzde 20’lik kısımda sorun var"

- Emniyetin ve yargının içinde bulunduğu durumu sorarak başlamak isterim. Tarikatların egemen olduğu iddiaları, suç örgütleriyle bağlantı iddiaları… Geçmişte de bu iddialar vardı ama böyle bir yoğunluk görünmüyordu. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şu andaki emniyetin fiili durumunu çok iyi bilmeyebilirim, çünkü kişisel bir temasım yok. Ayrıca benim tanıdıklarımın çoğu da emekli oldular. Ama buna rağmen olup bitenleri geçmişte emniyette çalışan biri olarak kendi açımdan değerlendirebiliyorum. Şöyle bir şey, bu her zaman da böyledir emniyet içerisinde. İşin ana gövdesi, yüzde 80’i aslında klasik ve standart şekilde çalışır. Burada yüzde 20’lik kısımda sorun vardır. Yani burada demin saydığınız gibi belli insanlar etrafında kümeleşenler, menfaat grupları, dini gruplar veya siyasetle ilişkisi olanlar o yüzde 20’lik kısımdadır. Ama daha önceden kamuoyunu rahatsız eden, gündeme gelen, konuşulanlar da onlardır zaten.

"Mevcut hükümet sayesinde oralara yerleşmişler"

- Biraz da kritik birimlerde olanlar onlar…

Yani biraz kritik, bazı davalar kamuoyunu çok ilgilendiriyor. Oradaki isimler önemli. Şimdi nasıl cemaat döneminde devletin dışında bir grubun yönettiği bir emniyet mekanizması vardı. Cemaatin dışındaki yüzde 80’lik kısım normal çalışırken, o kesim siyasi soruşturmaları, muhaliflere yönelik operasyonları yaptı, hepsi cemaatin kontrolündeydi. Polis cemaatin kontrolünde, yargı cemaatin kontrolünde ama hepsi de bir sivil imamın kontrolündeydi. Bakanın varlığı çok önemli değildi. Savcı çok önemli değil, vali de çok önemli değildi. Emniyet müdürü de ikinci plandaydı. Bir emniyet amiri savcı ve hâkimi yönlendirebiliyordu. Öyle bir devlet vardı. O zaman devletin genel ruhunda da bu vardı. Mevcut hükümet sayesinde oralara yerleşmişler. Mevcut hükümet niye bunları bu kadar şımarttı dersen mevcut hükümetin de yaşadığı bir süreç var işte. İktidara geliyor ama iktidar olamıyor, muktedir olamıyor. Bugüne döndüğümüzde ise hükümet bir anda kendisi için tehlikeli bir grupla karşılaştı. Cemaat var, baktı ki ciddi tehlike. Direkt kendine yönelmiş işte… Polisle, yargıyla darbe yapmış, olmamış ve en son askerle fiili darbeye kalkışmış. Ne yaptı hükümet? Bu adamlara karşı bir savaş açtı. Bunu yaparken de artık bu tehlikenin devam ettiğinin farkında. Ne yapacak? Bu sefer tüm devlet imkanlarını, gücünü kullanarak bu adamlara bir cephe oluşturdu. Dedi ki cemaatle mücadelede kim lazım?

İki kadını öldüren Semih Çelik'in odasının fotoğrafları ortaya çıktı İki kadını öldüren Semih Çelik'in odasının fotoğrafları ortaya çıktı

“Hükümet, sokağa ait bir grubun hep yanında olmasını istiyor”

Daha önce cemaatin karşısında olmuş, cemaatin hedefi haline gelmiş kişileri kullanmaya kalktı. İşte ülkücü, milliyetçi insanlar o zaman cemaatin hedefi. Onları yanına almaya çalıştı. Farklı tarikatlar, cemaatler ve dini grupları yanına aldı ve onlar da bu cemaat gücüne karşı yapılan operasyon, çalışmaların tüm boyutunda yer aldılar. Hükümet halen o tehlikeyi kendinde var hissediyor. Diyor ki “Halen bir cemaat tehlikesi var, o zaman ne yapacağım, ben kendi etrafımla dayanışacağım.” Diyor ki “Sadece devletle olmuyor bu iş.” Kendi kurtulurken devlet dışındaki güçlerin de kurtardığına inanıyor. Onun için sokağa ait bir grup her zaman kendi yanında olsun istiyor. Adını duyduğumuz cemaatin dışındaki tüm diğer cemaatlerin, tarikatların ve dini küçük grupların yanında olduğu inancında. Onlarla böyle bir dirsek teması var. Siyasi temas, insani temas ama geri planda da daha sonra devlet teması, devletin imkanlarını verme, devletin kadrolarını verme, devlette her türlü nimet verme devam ediyor. Tercihini de o yönde kullanıyor. İmkânları varsa onların şirketlerini kullanıyor. Bu hükümetin tabiatından kaynaklanan bir şey. Bu böyle tavır aldığı için bütün devlet kademeleri de böyle olmak mecburiyetinde. Yani bir yönüyle hükümete bağlı siyasi olarak veya inanç düşünce olarak kendi grubuna kendi tarikatına bağlı bir yapı oluşturdu.

Mafyayla bağlantılı emniyet mensupları her zaman vardır”

Ayhan Bora Kaplan dosyası, Sinan Ateş dosyası gösterdi ki mafyatik gruplarla emniyetin içerisindeki bazı isimlerin aktif bir ilişkisi var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Biz 1990’larda “Yeşil kimin adamı?” diye konuşuyorduk. Şimdi bakıyorsunuz mafyatik bir grup darbe gecesi sokağa çıkıyor bakanın yanında. 10 yılda dehşet bir şekilde büyümüş. İstanbul’da dünyanın önemli mafya baronları, uyuşturucu baronları yakalanıyor. Biz nasıl bu noktaya geldik, nasıl normalleşti bu iş bu kadar?

Şimdi aslında her zaman mafyayla bağlantılı emniyet mensupları vardır. Ama bu bugünkü kadar yaygın ve gelişkin değildi. Daha dar kapsamlı, daha az sayıdaydı. Bir defa farklı çalışmaya başlarsınız burada sınır olmuyor. Şimdi Susurluk döneminde bazı kamu görevlilerine hukuk dışı işlem yaptırdılar. Bu defa aynı insanlar başka yanlışlar da yapmaya başladı. O yanlışlara da müdahale edemiyorsun, çünkü daha önce hukuk dışı bir işte kullanmışsınız. Daha önce demişsiniz ki; “Gidin şu adamı alın, kaçırın, dövün, atın, hapsedin, kırın” demişseniz, burada kullanmışsanız yarın bir gün bu adam başka bir işte hukuksuzluk yaparsa, kanunsuzluk yaparsa, rüşvet yerse, onunla ilgili işlem yapmakta zorlanırsınız çünkü. Niye; o adamı bir işte kullandınız; adam onu konuşmaya başlayabilir. Devlet darbe esnasında baktı ki devletin bütün kurumları sarsıldı ve tüm kurumların siyaset etrafında kümeleşme ihtiyacı oldu. Şu anda bütün devlet kurumları siyasi yapının ayakta kalması için uğraşır hale dönüştü. Bu kendiliğinden oluştu.

Kaynak: Haber Merkezi