Haber: Selim Ercan
İran, Rusya ve Avusturya Büyükelçiliği görevlerinde bulunan Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ümit Yardım, Elips Haber’e İsrail-Filistin savaşını ve Türkiye’nin garantör ülke olabilmesine yönelik değerlendirmelerde bulundu. Filistinlilerin gerçekten mazlum bir halk olduğuna dikkat çeken Ümit Yardım, yaşanan süreçte sivillerin öldürülmesinin kabul edilemez olduğunu vurguladı.
Türkiye'nin civar bölgelerde olan her olayla bir ilişkisinin olması gerektiğini belirten Ümit Yardım, Orta Doğu'da yepyeni bir ‘Orta Doğu’nun doğması yönünde süreçlerin hazırlandığını söyledi. Yardım, söz konusu gelişmelerin önemli ölçüde ABD-İsrail ve Suudi Arabistan, BAE gibi ülkeler üzerinden geliştiğini ifade etti.
Hamas’ın İsrail’e düzenlediği saldırıdan Mossad’ın haberinin olmadığı yönündeki iddialara tereddütlü yaklaştığını, bu iddiaların birçok spekülasyonu doğurduğunu dile getiren Yardım, İran’ın da savaşın içinde olduğunu söyledi.
Yardım, Orta Doğu’da yaşanan normalleşme sürecinden en fazla olumsuz etkilenen ülkelerden birinin İran olduğuna, bunun da bu ülkeyi tedirgin ettiğini işaret etti. Türkiye’nin İsrail ve Filistin arasında garantör ülke olabilmesine yönelik konuşan Yardım, “Türkiye’nin ara bulucu olması için sorunun ana taraflarıyla ilişkilerinin makul bir düzeyde olması lazım. Sorunların aktörleriyle ilişkileri sorunlu olan devletlere bu konuda sorumluluk verilmesi genelde arzu edilmez. Tarafsız olamayacaklarından endişe edilir. Ateşkes gibi süreçler gündeme geldiğinde bunun temel arabulucusu olmaya en güçlü adayların başında Mısır geliyor. Türkiye'yi olaylar içinde arabuluculuk konumundan uzak görenler epeyce” dedi.
Türkiye’nin İran’da en uzun süre büyükelçilik görevini üstlenen Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ümit Yardım, şunları aktardı:
“Çocukların, kadınların ve sivillerin ölümü kabul edilemez, insanlık dışıdır ve büyük trajedidir"
“Filistin ve konusu gündeme geldiğinde konuları sadece bugünle ya da bir hafta öncesiyle ya da birkaç gün sonrasıyla sınırlı tutmak çok doğru olmuyor ve yanlış yönlendirmelerin de önünü açabiliyor. Öncelikle herkesle paylaşmak isterim, sivillerin ölümü nereden, müsebbibi kim olursa olsun çocukların, kadınların ölümü asla kabul edilemez. En başta inancımız buna izin vermez.
“Türkiye'nin civar bölgelerde olan her olayla bir ilişkisi vardır, olması da gerekir”
Filistinliler gerçekten mazlum bir halk. Bakın bir Fransa ya da bir İngiltere hatta Portekiz bile geçmişte birtakım tarihi ilişkilerinin olduğu bölgelerle bugün bile değişik şemsiyeler altında ilişki içindeler. Türkiye'nin civar bölgelerde olan her olayla bir ilişkisi vardır, olması da gerekir. Türkiye’nin en azından suskunluk içinde olmaması gerekir. En önemli aktör olma potansiyelinin azami ölçüde değerlendirmelidir.
Bunun anlamı illa bölgede askeri müdahale, asker gönderme değildir. İnsani, iktisadi, sosyal vb. bütün araçlar etkin şekilde kullanılmalıdır. Bölgede olan her bir gelişme Türkiye'yi de bir şekilde ilgilendirir. Ortak coğrafyayı paylaşan insanlarız gözümüzü kapatmamız mümkün değil. Bunu yaparken de belli bir sağduyuyu sadece bugünü veya geçmişi değil de önümüzdeki dönemde bu ilişkilerin nereye gidebileceğini de aynı şekilde sürekli olarak zihnimizde tutmamız lazım.
“Mossad’ın olası saldırılardan hiç haberi olmadığı, uyuduğu, zafiyet içindeydi gibi iddialar her zaman tartışılacaktır”
Orta Doğu halkları kendini yetiştirmiş entelektüel bir halktır. Filistin halkı çok elit düzeydedir. Eğitim düzeyi çok ileridir. Hamas bu operasyonu yaptığında İsrail'in haberi yok muydu? Ciddi ve tartışmalı bir konu. Tuhaf yönleri var ve buradan da spekülasyonlar çıkıyor doğal olarak. Mossad dünyanın en güçlü organize ve en derinliklere dalabilen istihbarat örgütlerinin birisidir. Çok güçlüdür ben Orta Doğu'da da yaşadığım için söylüyorum. Gazze'de bu tür sorunlar sadece 7 Ekim'de başlamadı. Evveliyatı vardır. Mazlum bir halk vardır. O bölge her zaman sorunlar potansiyeli olan bir bölgedir. İsrail devletinin özellikle istihbarat boyutunda orayı boş bırakması mümkün değil. Belki günün birinde olaylara ışık tutabilecek gelişmeleri görürüz.
Gazze'nin bir kısım suyunu, elektriğini İsrail veriyor. Sınır kapısından insani yardımları İsrail organize ediyor. Daha da önemlisi nüfus bilgilerine kapsamlı şekilde sahip.
Mossad’ın olası saldırılardan hiç haberi olmadığı, uyuduğu, zafiyet içindeydi gibi iddialar her zaman tartışılacaktır.”
“Orta Doğu'da yepyeni bir ‘Orta Doğu’ doğuşu için adımlar atılıyor”
Hamas gibi siyasi radikal gruplar için veya bünyesindeki bazı unsurlar için sadece maddi gerekçelendirmeler yapamayacağımız nedenler olabilir. Belki ölüme koşu, davası uğruna her şeyi göze almak gibi. Belki şehadet inancı.
İkinci boyut B şıkkına cevap vermek için şunu vurgulamak isterim aslında Orta Doğu'da yepyeni bir Orta Doğu doğuşu için uğraşılıyor. Yepyeni bir Orta Doğu şekilleniyor. Bunu aramanın ipuçlarını iki tane örnekle söyleyeyim. Birisi Trump, 100 yılın planını açıkladı. Neydi bu? O planın özü Filistin devletinin İsrail'e entegre olması ve bir noktada Filistin’in haritadan silinmesiydi. Fakat ilginç tarafı şu o plana çok tepkiler geldi ama o plan yürürlüğe girdi maalesef. Bugünkü trajediler de bununla bağlantılıdır.
“Normalleşme sürecinden en büyük zarara uğrayacak ülkelerin başında İran gelmektedir”
Son 2 yıldır normalleşme süreci başladı. Yaşadığımız bu normalleşme sürecine Suudi Arabistan dahil değil henüz. Ancak, Bahreyn, Arap Emirlikleri, Fas ve Sudan o normalleşme süreci başladı. Çok önemli adımlar da attılar ve bu 7 Ekim olayları başlamasaydı Suudi Arabistan da kısa/orta vadede bu sürecin bir parçası olacaktı.
Netenyahu Birleşmiş Milletlerde çok önemli bir konuşma yaptı. Aslında o konuşmayı incelersek şunu söylüyor ‘Artık o yepyeni Orta Doğu fiilen ortaya çıkıyor..’
Suudi Arabistan'la İsrail merkezli olmak üzere ve karşı cephede tabii ki İran olmak üzere bu normalleşme süreci yepyeni bir Orta Doğu'yu doğuracak. Bunun içinde neredeyse Filistin'e de yer yok. Çünkü Netanyahu ‘Artık Filistinliler bile bu yeni Orta Doğu'da İsrail'le savaş etmenin anlamsızlığını kavrayacak’ diyordu. Bu tabloya doğru bir gidiş vardı.
Bu iki süreç üst üste oturduğunda bundan en çok kimler rahatsız olurdu? Orta Doğu gerçekliği içinde iki tane güç birisi Hamas diğeri İran çok net. Hamas ile İran arasında çok ciddi bir inanç farklılığı var ama sonuçta normalleşme sürecinden en büyük zarar uğrayacak ülke İran’dır. Normalleşme sürecinin İsrail lehine bir gelişme içinde yöneldiğini gören İran gibi aktörlerin bunu provoke etmesi mümkündü.
“İran zaten bu savaşın içinde”
İran zaten bu savaşın içinde. İran’da uzun yıllar görev yaptım. 7 Ekim sürecini Hamas'ın başlatmasının arkasındaki en temel motivasyonlarına İran'ın geldiğini ve bazı gelişmelerin önünü açtığını ilk günden beri düşünüyorum. Bu tür konularda kanıt olmaz. Ama olayların genel akışı bir his verir.
Ateşkes gündeme geldiğinde bunun temel arabulucuları arasında bana göre Mısır, Katar gibi ülkeler olacaktır.
Mısır'ın ne derece Filistin devletine olumlu sempatik baktığı konusunda bende her zaman bir soru işareti olmuştur. Ancak önemli bir aktördür. Geçmişte de bunu göstermiştir. Mısır devreye girecektir ve ateşkes tesisine katkı verecektir.
“İsrail, Türkiye'nin garantörlüğünü kabul edecek mi?”
Türkiye'de garantör olmak için Sayın Fidan görüşmelere başladı ama İsrail, Türkiye'nin garantörlüğünü kabul edecek mi? Türkiye’nin İsrail ve Filistin'i ilgilendiren bu kadar stratejik bir konuda ara bulucu olması için öncelikle sorunun ana taraflarıyla ilişkilerinin makul bir düzeyde olması lazım. Aksi takdirde bu arabuluculuğu yapmak çok zor. Başarıdan tebrik edilmezsiniz ama başarısızlıkta okların hedefi olunur. Türkiye'nin Orta Doğu'da birçok ülkeyle ilişkileri bozuk. İsrail üzerinde etkisi olan ya da olabilecek olan bir güç Amerika'dır. Türkiye'nin Amerika ile ilişkileri de normal değil. Türkiye'nin İsrail'le ilişkileri de normal değil. Türkiye'nin Filistin'e bakışında da bir takım sorunlar var. Bana sorarsanız çok fazla Hamas odaklı bir siyaset Türkiye'de hakim ve Ramallah hükümeti biraz geride kalıyor gibi. Bütün bunların da gözden geçirilmesi gerekir. Sonuçta Filistin Hükümeti’nin kimin temsil ettiği bellidir.
“Dileriz ki Türkiye, müreffeh bir bölgenin doğuşuna katkı sağlar”
Duamız ateşkesin sağlanmasıdır. Trajedinin durması, akan kanın durmasıdır. Çözümün en önemli unsuru olan Filistin devletinin özgürlüğüne kavuşmasıdır. Aksi takdirde bugün Gazze yarın bir başka yerde ve aktörlerce aynı trajediler yaşanacaktır.
Yine maalesef BM Güvenlik Konseyi, İslam İşbirliği Teşkilatı gibi yapıların da zafiyetlerini görmekteyiz. BMGK günlerdir karar alamamış, adımlar atamamıştır.
Ve yine dileriz ki Türkiye de ait olduğu bölgenin önemli bir aktörü olarak güzel, istikrarlı, müreffeh bir bölgenin doğuşuna katkı sağlar.”