Özel Haber: Kadir Gürhan

14 Mayıs seçimleri yaklaştıkça gazetecilere yönelik baskı ve tutuklanmalar da artıyor. Keyfi davalar, internet yasakları, caydırmaya dönük RTÜK cezaları, habercilere karşı suçlarda cezasızlık ve gazetecilere yönelik toplu tutuklanmalara bir yenisi daha eklendi. İki gün önce gözaltına alınan gazeteci Dicle Müftüoğlu ve Sedat Yılmaz tutuklandı.

Son 11 ayda 30’un üzerinde gazetecinin tutuklandığı Türkiye, Sınır Tanımayan Gazeteciler'in Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'nde 16 sıra gerileyerek 180 ülke arasında 165’inci sıraya düştü. 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü gününde tutuklanan gazetecileri, Türkiye’nin Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Afganistan ve Sudan’ın gerisinde kalmasını ve özellikle Kürt basını üzerindeki artan baskıları gazetecilik meslek örgütlerinin temsilcilerine sorduk.

“Basın özgürlüğü çok kısıtlı olduğu ülkelerde bile bu kadar tutuklu gazeteci bulamazsınız”

Gazetecilerin tutuklanmasının Türkiye’nin daha baskıcı bir rejime gittiğinin göstergesi olduğunu belirten DİSK Basın İş Ankara Temsilcisi Turgut Dedeoğlu sol, sosyalist ve Kürt gazetecilere yönelik baskıların seçimle birlikte daha da arttığını söyledi. Dedeoğlu, “Türkiye’de son 11 ay içerisinde 34 gazeteci tutuklandı. Bunların neredeyse tamamı doğu illerinde çalışan Kürt gazetecilerdir. Bu gazetecilerin çoğu bizim sendikamızın üyesidir. Daha dün geç saatlerde dünya basın özgürlüğü gününde Dicle Müftüoğlu ve Sedat Yılmaz gibi gazeteci arkadaşlarımız tutuklandılar. Türkiye’de cezaevlerinde 70’i aşkım gazeteci bulunuyor. Bu açıdan dünyanın sayılı ülkeleri arasında yer alıyoruz. Basın özgürlüğünün çok kısıtlı olduğu ülkelerde bile bu kadar gazeteciyi içerde, yani cezaevinde görmek mümkün değil ama bu Türkiye'ye özgü bir şey” diye konuştu.

“Muhalefetin tutuklanan gazetecilere karşı iki çift sözünün olması gerekirdi”

‘Türkiye’de bu iktidarın değişmesi ya da yerine gelecek yeni iktidar bizi pek mutlu etmiyor aksine endişelendiriyor’ diyen Dedeoğlu, “Gelecek iktidarın mevcut iktidardan daha iyi olacağının işaretini görmeliydik. Seçim arifesindeyiz ve bir muhalefet var bu muhalefetin tutuklanan gazetecilere karşı iki çift sözünün olması gerekirdi. Bu sözü biz bugüne kadar ne gördük ne de işittik. Bizi endişelendiren tarafta budur” dedi. Dedeoğlu, “Gelecek iktidar da eğer bunlar gibi davranacaksa, basına karşı baskıcı rejimi devam ettirecekse bizim çekeceğimiz vardır demektir. Tutuklanan Kürt gazetecilere karşı batıdaki Kürt olmayan gazetecilerin hiç ses çıkarmaması ve bu arkadaşlarına sahip çıkmaması bizi üzen bir noktadır. Bugün bu arkadaşlara karşı uygulanan bu baskıcı rejimin yarın bize yönelmeyeceğin garantisi yoktur. Bu arkadaşlarımıza sahip çıkmalıyız arkasında durmalıyız ve dayanışmayı büyütmemiz gerektiğini düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

“Gazeteci yaptığı haberden dolayı tutuklanmamalı”

11 ayda tutuklanan 34 gazetecinin dosyalarına baktığımızda çoğunun yaptığı haberden tutuklandığına işaret eden Dedeoğlu konuşmasına şöyle devam etti:  “Gazeteci yaptığı haberden tutuklanmamalı. Bunun önüne geçilmesi gerekir. Bizim anayasamızda basın özgürlüğüne ne derecede özgürlük tanınmışsa o özgürlüklerin tanınmasını istiyoruz. Daha fazla bir şey istemiyoruz. Kanunlarda yazılanları uygulasalar biz biraz daha nefes almış olacağız. Basın endeksi sıralamasında son sıralarda yer almamız giderek gazeteciler üzerindeki baskının arttığını gösteriyor. Daha iyi bir noktaya gelmiş olsak gerileme ileri doğru gider yani basın özgürlüğünde daha iyi bir noktaya gelmiş oluruz. Seçimler yaklaştıkça baskının daraltılması, gazetecilerin haber yapamaması, giderek nefes alamaması bu endeksin de giderek daha fazla bizim zararımıza doğru kaydığını görüyoruz.”

“Türkiye’yi ‘basın özgürlüğünün olmadığı bir ülke’ olarak nitelendirebiliriz”

Türkiye’nin basın özgürlüğü endeksinde 180 ülke arasından 16 basamak gerileyerek 165’inci sıraya gerilemesini değerlendiren Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Başkanı Gökhan Durmuş, “Bu durum, Türkiye’de basın özgürlüğü tablosunun ne kadar kötü olduğunun resmi bir verisidir” dedi.

TGS olarak bugün, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü raporunu ‘’yine kara bir yıl’ adıyla yayınladıklarına vurgu yapan Durmuş, “Türkiye’de son 1 yılda 42 gazeteci tutuklandı, şu anda ise toplamda 45 gazeteci cezaevinde tutuklu. Yıl boyu sansür, işten atılma, davalar, gözaltılar, eylemlerde darplarla dolu bir tablo geçirdik. Dolayısıyla sıralamada 16 sıra birden geri düşmek şaşırtıcı değil. Türkiye’yi ‘basın özgürlüğünün olmadığı bir ülke’ olarak nitelendirebiliriz. 180 ülke arasında 165 sıraya düşmek ülkede sadece medyanın olduğu, özgürlüğün ise olmadığı anlamına gelir” şeklinde konuştu.

“Tutuklanan gazeteciler duruşmaya çıkmadan, iddianame hazırlanmadan aylarca cezaevlerinde kalıyor”

Durmuş, “Gazetecilere yönelik ciddi bir saldırı dalgası olduğu ve bunun devam edeceği çok açık. Bunların seçim öncesinde gerçeklerin üzerini kapatmak ve ilgiyi başka yere çekmek için yapıldığını düşünüyorum. Gerçeklerin konuşulması ve yöneticilerin yaptığı yanlışların tartışılması gereken dönemde gazetecilere ardı ardına operasyonlar yapılıyor. Tutuklanan meslektaşlarımız gazetecilik faaliyetleri dışında hiçbir şey yapmayan, haber dışında hiçbir şeyin peşinde koşmayan insanlar. Dolayısıyla burada tam olarak gerçeğin üzerini kapatma girişimi olduğunu düşünüyorum” dedi.

‘Geçtiğimiz yıl hazırlanıp çıkarılan sansür yasasını kendilerine dayanak yaptılar’ diyen Durmuş, “Türkiye’de tutuklanan gazetecilerin duruşmaya çıkmadan, iddianame hazırlanmadan aylarca cezaevlerinde kaldığını da belirtmek gerekir. Geçtiğimiz yıl haziran ayında Diyarbakır’da tutuklanan meslektaşlarımız henüz hakim karşısına çıkmadılar. İddianame ise 1 ay önce hazırlandı, yani neredeyse 1 yıldır cezaevinde tutuluyorlar. Çünkü gazetecilik dışında hiçbir faaliyetleri olmadığı ve ilk duruşmada serbest bırakılacakları biliniyor. Ülkede gazetecilere peşinen ceza çektiren bir hukuk sistemi var ve buna biz gazetecilerin sessiz kalmaması gerekiyor. Biz TGS olarak sürekli bu sözü ifade ediyor ve buna karşı mücadele ediyoruz” ifadelerini kullandı.

“Tüm gazeteciler serbest bırakılmalı RTÜK kapatılmalı”

Seçim sonrasında yönetim değişirse basın özgürlüğü için acil olarak neler yapılmalı? Sorusuna ise Durmuş şu cevabı verdi:

“Öncelikle cezaevindeki tüm gazeteciler serbest bırakılmalı. Arkasından kapsayıcı ve esas olarak meslek örgütleri ve gazeteciler ile birlikte hazırlanılan Basın İş Kanunu çıkartılmalı. RTÜK kapatılmalı. Basın İlan Kurumu meslek örgütleri ve gazetecilerin temsiliyle yeniden oluşturulmalı ve basın kartlarını verme görevi sendikaya verilmeli. Bu hamlelerin yapılması koşulunda Türkiye’nin basın özgürlüğüne kavuşacağını düşünüyorum.”

“Kürt gazetecilerin tutuklanmasıyla birlikte sıralama daha da geriledi”

Türkiye’nin basın özgürlüğü konusunda Sınır Tanımayan Gazetecilerin hazırladığı endekse göre bir önceki yılda 153. Sırada bulunduğunu hatırlatan Çağdaş Gazeteciler Derneği Ankara Şube Başkanı Demet Aran, “Sıralama bu yıl, Kürt gazetecilere yönelik toplu tutuklanmalar ve basın özgürlüğünü etkileyen diğer faktörlerle birlikte daha da geriledi. Türkiye en sert gerileme gösteren ülkelerden biri olarak görünüyor. Türkiye’de siyasi aktörlerin yaygın propaganda ve dezenformasyon kampanyalarına meyil etmesi, keyfi sansür uygulamaları ve yargılamalar Türkiye’nin basın özgürlüğünde sürekli kötüye gitmesine neden oluyor. Gazetecilere yönelik hedef göstermeler, tutuklamalar, mesleğimizi icra ederken karşılaştığımız zorluklar, mesleğimizi ve demokrasiyi baskı altına almaya yönelik tutumlardır” diye konuştu.

“İktidar, İletişim Başkanlığı başta olmak üzere, tüm kurum ve kuruluşlarıyla medya üzerinde kılıç sallandırıyor”

İktidar, halk nezdinde yitirdiği meşruiyetini, hemen her seçim döneminde olduğu gibi yine baskıyla yeniden inşa etmeye çalışıyor’ diyen Aran, şunları söyledi: “Elbette bu ortamından gazetecilik de nasibini alıyor. AKP iktidarı, İletişim Başkanlığı başta olmak üzere, tüm kurum ve kuruluşlarıyla medya üzerinde kılıç sallandırıyor. Türkiye’nin basın özgürlüğü sıralamasındaki yeri bize çok şey anlatıyor. İktidarın, “terör” gerekçesiyle yürüttüğü operasyonlar, en çok da halkın haber alma özgürlüğünü tehdit ediyor. Diyarbakır merkezli başlayan ve tüm ülkeye yayılan operasyonlar ile tek gayesi halka haber ulaştırmak ve doğrunun peşinde koşmak olan meslektaşlarımız hedef alınıyor. Ne yazık ki bu operasyonlar, toplumdaki ikiyüzlülüğü de açığa çıkarıyor. Operasyonlar Kürt gazeteciler üzerinde yoğunlaştırılarak toplumun birçok kesiminde, “Gazetecilik faaliyetleri nedeniyle tutuklanmadılar” algısı yaratılmak isteniyor. Bu duruma karşı tüm meslek örgütleri ve sendikaların ortak ses çıkarması gerekiyor. Bu operasyonların, kısa sürede tüm gazetecilere dönük bir tehdide dönüşeceğinin farkındayız. Habercilik yaptığı için hedef alınan arkadaşlarımızın yanında olacağız. Herkesi, Türkiye için artık bir utanca dönüşen bu duruma karşı ses yükseltmeye davet ediyoruz.”

“Basına dönük tüm müdahalelerin en yakıcı sonuçlarını gazeteciler hissetti”

Aran, “21 yıllık AKP iktidarı ile birlikte pek çok tartışmanın odağında gazetecilik yer aldı. Siyasi iktidar, medya yapısını değiştirdi. Basına dönük tüm müdahalelerin en yakıcı sonuçlarını gazeteciler hissetti. Hem sermaye hem hem de siyaset tarafından kuşatılmış bu koşullarda basın emekçilerinin mesleğini ve yaşamlarını devam ettirmeleri için gerekli koşulların bir an önce sağlanması gerekiyor” dedi.

Aran, ÇGD Ankara olarak başlıca taleplerini ise şu şekilde sıraladı:

İfade özgürlüğünün en önemli bileşeni olan basın özgürlüğünün önündeki, başta Sansür Yasası olmak üzere, tüm yasal ve fiili engeller bir an önce kaldırılmalıdır.

Gazetecilerin sendikal ve mesleki örgütlenmelerine dönük engellemeler son bulmalıdır.

Sigortasız veya farklı iş sözleşmeleriyle çalıştırma yasaklanmalı, gazetecilerin özlük haklarını düzenleyen Basın İş Kanunu’nun sağladığı haklar uygulanmalıdır.

Gazetecilerin haber toplama süreçlerinde karşı karşıya kaldığı her tür engel kaldırılmalı, sansür mekanizması haline gelen akreditasyon uygulamalarına son verilmelidir.

Gazetecilerin halkın haber alma hakkı için görev yaptıkları sırada kolluk güçlerinin çıkardığı zorluk ve uyguladığı şiddet engellenmeli ve karşılaşıldığı takdirde yasal olarak cezalandırılmalıdır.

Basın kartı devletin gazeteciler üzerindeki sopası olmaktan çıkarılmalı, kısa vadede Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı bünyesindeki Basın Kartı Komisyonu’nun yapısı gazetecilerin belirleyici olacağı şekilde düzenlenmeli uzun vadede ise basın kartının gazetecilik örgütleri tarafından verilmesi sağlanmalıdır.

RTÜK ve Basın İlan Kurumu siyasi aparat olmaktan çıkarılmalı, haksız yere verilen cezalar tazmin edilmeli, frekans tahsisi ve resmi ilan-reklam dağıtımının adil şekilde yapılması başta olmak üzere basının desteklenmesi için faaliyet yürüten kurumlar haline getirilmelidir.

Editör: Kadir Gürhan