Özel haber: Halide Tonga

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), ailenin korunması ve güçlendirilmesine yönelik iş birliği protokolü imzaladı. Bu kapsamda, ebeveynlerin dijital platformları doğru kullanımına yönelik farkındalık çalışmalarını içeren "Gözünden Sakındığını Dijitalden Sakın" projesi hayata geçiriliyor.

Bakanlığın bu projedeki amacı dijital mahremiyet konusunda farkındalık oluşturulması, ebeveynlerin ve toplumun çocuklarla ilgili paylaşımlarda daha dikkatli olmalarının teşvik etmek. Bu proje kapsamında 2 yıl boyunca ebeveynlerin dijital platformları doğru kullanımına yönelik farkındalık çalışmaları yapılacak.

Gündelik hayatımızda gerçek dünyamız ‘mış’ gibi olan dijital mecralarda mahrem ve mahremiyet ne demek? Dijital mahremiyet derken ne kastediliyor? Ebeveynler, çocuklar ve yetişkin bireyler sosyal medya araçlarını ve internet sayfalarını nasıl kullanmalı? Nelere dikkat etmek gerekiyor? Günde kaç saat dijital dünyadayız ve orada kendimizi nasıl hissediyoruz? Tüm bu soruların cevabını Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şadiye Deniz, Elipshaber’e değerlendirdi.

Akıllı araçlar vücudumuzun uzvu gibi

Dijital mecralarda gerçek hayattaki kadar vakit geçirdiğimizi ifade eden Prof. Dr. Deniz, dijital araçlarla ilgili şu önemli bilgileri verdi:

“Günümüzde dijital mecralar gerçek hayatımızdaki kadar vakit geçirdiğimiz alanlar haline gelmiştir. 2022 yılı rakamlarına göre, Türkiye’de günde ortalama 7 saatimizi dijital ağlarda geçiriyoruz. Dijital ağlara ulaştığımız telefon, tablet, bilgisayar gibi akıllı araçları vücudumuzun bir uzvu gibi kullanabilecek bir yetkinliğe sahibiz. Ve bu araçlara herkesin erişimi mümkün.

Bu alanların her türlü bilgiye ulaşmak, araştırma yapmak, eğlenmek, arkadaşlarımızla iletişim kurmak gibi hayatımızı kolaylaştıran yanları bulunmaktadır. Ancak internette yaptığımız tüm aktivitelerin görünmeyen bir karşılığı da olabilmektedir. Bu nedenle nasıl ki gerçek hayatta kişisel bir özel alan oluşturuyor ve herkesle her şeyi paylaşmıyorsak dijital ortamda da aynı şekilde hareket etmeliyiz.”

haber_1

Prof. Dr. Şadiye Deniz

Sonraki hayatımız için risk oluşabilir

Paylaşımların internet ortamından hiçbir zaman silinemeyecek olması sonraki dönemlerde bireyler için istenmeyen durumlar yaşanmasına neden olabileceğini vurgulayan Prof. Dr. Deniz,

“Sosyal ağlar üzerinden rızamız dahilinde paylaştığımız kişisel bilgilerimiz, fotoğraflarımız vb diğer şeyler teknoloji şirketleri tarafından kullanılabiliyor. Bunun yanında özel hayatın gizliliğinin ihlal edilmesi, internette paylaştığımız bir içeriğin silsek dahi yok olmaması sonraki yaşantımızı etkileyebilecek çeşitli riskleri barındırıyor.” dedi.

Mahrem söylenmeyen, gizli demektir, mahremiyet ise bir haktır

Mahrem ve mahremiyet arasındaki önemli bir anlam farkına değinen, mahrem alanın kişilere göre farklılık gösterebileceğini söyleyen Prof. Dr. Deniz,

“Bu nedenle özellikle çocuklar olmak üzere genel olarak dijital mahremiyet farkındalığını artırmak ve o özel alanı korumak önem taşıyor. Mahrem kelimesi, herkesçe bilinmemesi icap eden, söylenmeyen ve gizli demektir. Mahremiyet ise bir haktır. Neyi kiminle paylaşacağımıza bizim karar verme durumumuzdur. Mahremiyet hakkı, kişilerin başkaları ile hangi koşullarda ilişki içerisine girebileceklerine ve kendileri hakkında hangi bilgileri paylaşabileceklerine kendilerinin karar vermesini içermektedir. Bu nedenle mahremiyet ya da mahrem alan herkese göre farklılık gösterebilir. Bazı kişiler için evi, bedeni, ailesi, adresi, ideolojisi, inancı mahrem alanı olarak sayılırken bazıları için sayılmamakta.” dedi.

Dijital mecralarda paylaşılanlar hiçbir zaman silinmez

İnternette kullanıcı olan herkesin dijital mecralarda paylaşılanların silinmeyeceğini bilerek hareket etmeleri gerektiği konusunda uyarıda bulunan Prof. Dr. Deniz şunları söyledi:

“Djital mahremiyet farkındalığındaki en önemli mesele paylaşımlarımızın dijital mecralarda hiç silinmeyeceği bilgisine sahip olmamızdır. Paylaşımlarımızı yaparken bu ön kabul ile hareket etmeliyiz. Bugün herkese açık olarak paylaştığımız bir içeriği yarın gizlemek isteyebiliriz. Ya da bugün zararlı görmediğimiz ve sosyal ağlara koyduğumuz bir içerik gelecekteki hayatımızı olumsuz etkileme durumunu ortaya çıkarabilir.”

Dijital ortamlar aslında bize ikinci bir hayat şansı sunuyor

“Mahremiyetin sınırları özellikle sosyal medya kullanımının artması ile birlikte değişti. Sosyal medyada benlik inşa etme, temas kurma, beğenilme, onaylanma ihtiyaçlarımız nedeniyle gerçek hayatta başkalarının görmesini istemediğimiz bilgilerimizi paylaşabiliyoruz. Bunu rızamız dahilinde ve karşımızda bir seyirci grubu olduğunu bilerek yapıyoruz. Her birimiz kendimizin aynada daha fazla görülmesini isteriz. Çünkü dijital ortamlar aslında bize ikinci bir hayat şansı sunuyor. Orada arzu ettiğimiz dünyayı yaratmak ve insanlara sunmak mümkün.

Aynı zamanda bu araçların kontrolü bizim elimizde. Hangi bilgileri paylaşacağımızın kontrolü bizim elimizde. Bunun da yarattığı bir tatmin var. Ancak çevrimiçi ortamda kişisel her türlü içeriğin sonrasını düşünmeden paylaşılması ilerleyen zamanlarda kaygı ve endişe verici durumlara dönüşebilir. Bu nedenle yapılan paylaşımlara dikkat etmek gerekir. Çevrimiçi ortamda paylaşılan bir içeriği silmek inanılmaz derecede zordur. Öncelikle internette dolaştığımız zaman hangi bilgilerimize erişiliyor ve depolanıyor? Bunlar üzerinde duralım ve farkındalığımız var mı diye bir düşünelim.”

İnternet siteleri hangi bilgileri depolar?

İnternet sitelerinin depoladığı verilerle ilgili bizleri bilgilendiren Prof. Dr. Deniz,

“İnternet siteleri genel olarak şu bilgileri depolar: Herhangi bir web sitesinde hesap oluştururken bir forma yazdığımız her türlü kişisel bilgimiz, sosyal medyada yayınladığımız içerikler, emojiler ya da beğenilerle tepki verdiğimiz içerikler, tüm arama sorgulamaları ve tarama geçmişi, kullandığımız ve engellediğimiz web siteleri, okuduğumuz gönderiler, bunlara ne kadar zaman harcadığımız, üzerinde ne kadar durduğumuz, sesli mesajlar, sesli komutlar, parmak izleri, taranabilir veriler, kargo sorgulamaları gibi, kredi kartları, QR kodları gibi.” dedi.

Dijital dünyada gerçek hayatımızdan daha fazla iz bırakıyoruz

Dijital ayak izi ile dijital dünyada iz bıraktığımıza dikkat çeken Prof. Dr. Deniz,

“Dijital dünya ve o mecrada geçirdiğimiz zamanın artması ile birlikte gerçek hayatımızdan daha fazla izi dijital dünyada bırakıyoruz. Biz bunlara dijital ayak izi diyoruz. Şu ön kabulü her zaman aklımızda tutarak dijital mecraları kullanmakta yarar var;

Nereye gidersek gidelim dijital ayak izimiz bizimle. Dijital ayak izi herhangi bir kullanıcının internette yaptığı tüm faaliyetleri kapsayan ve neredeyse hiç silinmeyecek olan her türlü bilgidir. Kişiler internette herhangi bir video izlerken, arama motorunda bir arama yaparken, alışveriş sitelerinden alışveriş yaparken, sosyal ağlarda yaptıkları paylaşımlar ve beğeniler ile dijital ayak izi bırakmakta.

Dijital ayak izinin kontrolü için bilinçli olmak büyük önem taşıyor. O halde internette paylaşım yapılmadan önce şu soruları sormak gerekir; kişisel bilgilerimi ve görüntülerimi paylaştığım dijital ağ ne kadar güvenli? Hangi bilgiler internette paylaşılabilir? Bilgilerimin ya da fotoğraflarımın internette silsem dahi yok olmadığının ve iyi bir bilgisayar kullanıcısı tarafından erişilebileceğinin farkında mıyım? İnternet ortamında paylaşacağım herhangi bir içerik ileride benim için bir sorun olur mu? Paylaşılan içerikte bilinmesini istemediğim herhangi bir bilgi var mı? Paylaştığım bir içerik isteğim dışında yayılırsa hangi yasal haklarım var, bunları biliyor muyum ve nasıl kullanacağım konusunda fikir sahibi miyim? Peki o halde ne yapmalıyız?”

Ne yapmalıyız? Paylaşmadan önce düşün

“En temel kural şu; paylaşmadan önce düşün. Normal hayatımızda insanların görmesinden rahatsız olacağımız bir içeriği internette de paylaşmamalıyız. İster şifre, ister çocuk fotoğrafı, ister gece yarısı yazdığınız bir cümle olsun çevrimiçi paylaştığımız her şey kontrolümüz dışında yayılır ve gelişir. Çok fazla paylaşmanın risklerini düşünmek için bir dakikanızı lütfen ayırın.

Bunun yanında şöyle önlemler de alınabilir; cihazlarınızın tuş kilidini kilitleyin ve kameralarını kapatın. Gizliliğiniz söz konusu olduğunda basit çözümleri küçümsemeyin. Bir güvenlik yazılımı kullanın. Benzersiz güçlü parolalar kullanın, mümkünse iki faktörlü kimlik doğrulamasını etkinleştirin.

Parolalar bir evin giriş kapısı gibidir. Parolalar güçlü değilse eve girmek de o kadar kolay olur. Parola ne kadar uzun olursa tahmin edilmesi de o kadar güç olur. Güvenlik güçlü bir parola ile başlar. Gizlilik politikalarını ve uygulama izinlerini inceleyin. Kişisel verileriniz toplanma ve kullanma şekli ile ilgili en son bilgilere göz atın. Telefon ve tabletlerinizde uygulamalarınıza erişim iznini inceleyin. Aşırı olduğunu düşündüğünüz her şeyi kapatın.

Akıllı cihazlarınızı güvence altına alın. Ev ağınız ve cihazlarınızın benzersiz ve güçlü parolalar ile korunduğuna emin olun. Veri ihlali durumunuzu düzenli olarak kontrol edin. Kişisel verilerinizin paylaşılmamasına özen gösterin. Şüpheli linklere tıklamayın. Kaynağından emin olmayan linkler tıklanmamalı, güvenliğinden emin olunmayan dosya indirilmemeli. Güvenilir kablosuz ağ kaynaklarını tercih edin. Herkese açık ve güvenilir olmayan Wifi kaynakları tehditlere açık hale getirir. Akıllı cihazlardaki uygulamalarda nelere izin verdiğinize dikkat edin. Uygulamalardan gelen izin taleplerine karşı dikkatli olun. Bazı uygulamalar kamera, mikrofon, fotoğraf hatta rehbere erişim izni dahi istemekte. Peki yüklenen uygulamanın gerçekten de rehbere erişmesi gerekiyor mu? Bu sebeple titiz davranılmalı”

Sosyal medyada mahremiyetimizi nasıl koruruz?

“Sosyal medya kullanımında ise mahremiyetimizi korumak için şunlara dikkat etmeliyiz:

Kullanılan her sosyal medya platformu için gizlilik ayarları ile profilin ve paylaşımların kimler tarafından görüleceği mutlaka ayarlanmalı. Kötü niyetli paylaşımlar sosyal medya hesabının ilgili şikayet bölümünden bildirilmeli. Mahremiyet kavramı ve çocukların neyi kiminle paylaşabilecekleri ebeveynler tarafından çocuklara etraflıca anlatılmalıdır. Tanınmayan kişilerden gelebilecek olan mesajlara dikkat edilmeli, uygunsuz bir içerik barındırıyorsa sosyal medya hesabının ilgili şikayet bölümünden bildirilmelidir. Ebeveynler çocukların merak ettikleri konuları birlikte araştırmalı. Çocuklar yaşlarına uygun olmayan bir konuda herhangi bir video aratıyorsa onları yargılamadan, meraklarını doğru bilgi ile gidermenin yolları anne ve babalar tarafından sağlanmalı. Çocukların sosyal medya platformları aracılığı ile kimlerle iletişim kurdukları, kimleri takip ettikleri ebeveynler tarafından denetlenmeli.

Alınan tüm önlemlere rağmen dijital mahremiyetinizin ihlal edildiğini düşünüyorsanız ne yapmalısınız? Avrupa Birliği ülkelerinde hakkımızda internette yayılan bilgilerin internetten kaldırılmasını isteme hakkı olarak tanımlanan ‘unutulma hakkı’ bulunmakta. Türkiye’de unutulma hakkı henüz yasal değil. Ancak kişisel verilerin korunması ile ilgili alınabilecek çeşitli önlemler var.”

Dijital içeriklerle ilgili kanuni haklarımız var

Dijital dünyada mahremiyet alanımızın ihlali ile ilgili kanuni haklarımızı hatırlatan Prof. Dr. Deniz son oalrak sözlerini şu şekilde tamamladı:

“Mahremiyet alanımıza giren dijital içeriklerin internetten silinmesini isteme bir ‘insan hakkıdır.’ Türkiye’de bununla ilgili izlenebilecek iki yol var. Birincisi doğrudan Kişisel Verileri Koruma Kurumu’na başvuru yaparak kurulun sayfasında yer alan başvuru dilekçesini doldurmak. Kurul talebinizi haklı görürse sizinle ilgili içeriğin yayıldığı haber siteleri ve sosyal ağlardan kaldırılmasını sağlayabilir. İkincisi ise Sulh Ceza Hakimliğine başvuru yapılabilir. Arama motorlarından adınızla birlikte çıkan bir içeriğin indeksten çıkarılmasını sağlayabilirsiniz. Hakim kararını 24 saat içerisinde verecek ve uygulanmak üzere Erişim Sağlayıcıları Birliğine gönderebilecektir. Dijital mecrada paylaşım yaparken ‘Önce düşün’ ilkesinden ayrılamamalıyız.”

Editör: Halide Tonga