CHP Mersin Milletvekili Gülcan Kış, 23 Nisan 2025’te İstanbul’da meydana gelen depremlerde yaşanan iletişim kesintilerine ilişkin Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu’nun yanıtlaması istemiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne yazılı soru önergesi sundu. Kış, hem GSM operatörlerini hem de Bakanlığı sert sözlerle eleştirdi.
Milletvekili Gülcan Kış, GSM şirketlerini hedef alarak, yıllardır milyarlarca lira kâr etmelerine rağmen afet anlarında hizmet verememelerini skandal olarak değerlendirdi.
“Her depremde çöken, saatlerce çalışmayan bu sistem sürdürülemez. Sizin tek derdiniz para kazanmak. Vatandaşın acısına, çaresizliğine kulak tıkıyorsunuz” dedi.
“Operatörler çöker, bakanlık band daraltır”
Bakanlığı da en az GSM operatörleri kadar sorumlu tutan Kış, hükümetin kriz yönetimindeki tutumunu eleştirdi.
“İletişim çökerken çözüm üretilmiyor, aksine sosyal medya kısıtlanıyor. Band daraltarak ayıplarınızı mı örtüyorsunuz? İnsanlar enkaz altında yakınını ararken sizin önceliğiniz neydi?” diyerek tepkisini dile getirdi.
“İletişimsizlik artık kader değildir”
Geçmişten günümüze yaşanan büyük depremleri hatırlatan Gülcan Kış, teknolojik gelişmelere rağmen Türkiye’nin hâlâ iletişim krizini çözememiş olmasına dikkat çekti:
“1939 Erzincan’dan 2023 Kahramanmaraş’a kadar birçok acı yaşadık ama bir arpa boyu yol kat edemedik. Çin 10G’ye geçti, Avrupa’da kırsalda bile bağlantı sorunsuz. Bizdeyse her afette operatör çöküyor.”
“GSM şirketlerine yaptırım var mı?”
Önergesinde, Bakanlık’a net sorular yönelten Kış, bu firmalara bugüne kadar herhangi bir yaptırım uygulanıp uygulanmadığını sorguladı:
“Lisanslarını incelediniz mi? Yoksa sadece reklam bütçelerine mi bakıyorsunuz? Bu firmalar hiçbir sorumluluk taşımıyor mu?”
“Bu halka borcunuz var”
Açıklamasının sonunda hem operatörlere hem de Bakanlığa seslenen Gülcan Kış, sözlerini şu ifadelerle tamamladı:
“Fatura ödeyen her vatandaşın size güven borcu var. Bu güveni her depremde yıkıyorsunuz. Bu halka borçlusunuz! Bir sonraki büyük afette yaşanacak iletişim çöküntüsü artık teknik değil, doğrudan siyasi bir sorumluluk olacaktır.”
