IŞİD’in Kobani’ye yönelik saldırılarına karşılık 6-8 Ekim 2014 tarihinde gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek, eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanları ve Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 kişi hakkında açılan dava görülmeye devam edildi.

Aylin Nazlıaka: 'Medeni kanunu sil baştan' diyenleri siyasetten sileceğiz Aylin Nazlıaka: 'Medeni kanunu sil baştan' diyenleri siyasetten sileceğiz

Duruşmaya SEGBİS ile bağlanan Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, savunmasında şunları söyledi:

Bizim bu konuda görüşümüz nettir. Kafası karışık olan devletin kendisi, parlamentosudur. Bizim (nazarımızda) Abdullah Öcalan, Kürt sorunun çözümünde bir aktördür. Katılan katılmayan, sayın diyen demeyen de özgürdür. (Kastı -hakaret olarak- aşmayacak) şekilde eleştirilere de açığız.

“Azerbaycan değil Kürdistan dediğim için yargılanıyorum”

Duyuyorum birileri diyor ki 'Demirtaş Kürt, Kürdistan demeye başlamış. Dikkatinizi çekerim kaç yıllık konuşmalarından yargılanıyorum. Ben bunları yeni söylemedim. Azerbaycan değil Kürdistan dediğim için yargılanıyorum. Yoksa ben Soma Katliamı ile ilgili de konuşmuşum, çok da sert eleştirmişim neden onlardan yargılanmıyoruz. Savunmamın başından beri dediğim gibi Kürt olduğumuz için, savunduğumuz için yargılanıyoruz.

Çözüm sürecinde birçok siyasetçi (Bülent Arınç gibi iktidardaki ya da iktidara yakın isimleri kastederek) Abdullah Öcalan dedi. Hatta överek bahsetti. Şimdi isimlerini de anmayacağım. Ben meşruiyeti onların ve onların söylemleri üzerinden kurmam.

“Biz Newroz dediğimiz için yargılanıyoruz”

Tarihi tutanaklara kayıt olsun diye söylüyorum. SEGBİS dökümünü hazırlayacak arkadaşa söylüyorum; ben Newroz derken ‘W’ ile söylüyorum. Kürtçe olarak. ‘Nevroz/Nevruz’ olarak geçtiğini görüyorum. Biz Newroz dediğimiz için yargılanıyoruz. O ‘W’ kolay kazanılmadı. Tarihi tutanaklara kayıt olsun diye söylüyorum.

Savcıya göre ben ‘örgüt propagandası olacak şekilde zafer işareti’ yapmışım. Ben de merak ediyorum ‘örgüt propagandası olacak şekilde zafer işareti’ nasıl yapılıyormuş da ben yapmışım. Savcı, benim emniyet müdürü, polis komiseri olduğumu düşünmüş oluyor ki benim neden kitleyi dağıtmadığımı konu etmiş. Bir siyasetçi olarak bu sorumluluğu savcı hangi yetki ile bana yığıyor.

Savcı niyet okuyarak benim Mazlum Doğan’ı -işkenceler karşı bedenini yakarak protesto etmiş bir kişiyi- insanlık onuru adına anmamı suç sanmış. O zaman ben de niyet okuyarak söylediklerimin aksini savunmayı suç diyeyim. Mazlum Doğan’ın işkenceye karşı direnmesinin saygıdeğer olduğunu söylemem suçsa bunun tersini savunmak; işkenceyi savunmaktır, Esat Oktay’ı savunmaktır. Esat Oktay'ı anmak suç olmuyor da Karakoçanlı işkenceler karşı protesto eden bir genci savunmak mı suç? Diyarbakır Cezaevi’ni şimdi müze yapacağız diyorlar. (Hafıza mitini böyle diri tutacaklar) Gültan Kışanak da, Miroğlu da Altan Tan’ın babası da o cezaevinde kaldı. Eğer geçmiş ile yüzleşilecek ise Mazlum Doğan’ ananları değil, işkence edenleri yargılasınlar.

Vali ile el ele mangalın üstünden atlasaydım yargılanmazdım. Ben Nevruz’u kutlasam yargılanmazdım. (Ben o ‘W’ ile yazılan ) Newroz’u kutladığım için yargılanıyorum."

“Siyasi olarak birileri eleştirebilir. Hakaret etmemek, linç etmemek, tutuklamamak şartıyla tartışabiliriz. Bizi, siyaset yapmamızı, engelleyenler dağa çıkmamızı mı istiyorlar, anlamıyorum.

Buradan partimizin dediği özgüvenini göstermek içinde çağrı yapmış olayım. Recep Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli, Meral Akşener, Ümit Özdağ kim varsa bir canlı yayında buluşalım. Koşullar eşit olsun. Televizyonlar yayınlansın. Biz düşündüklerimizi anlatalım. İddia ediyorum yayının sonunda herkesi demokratik özerkliği, bizim çektiğimiz acıları anlar.

“Biz engellenmesek ortalarda Kürdüm Kürdüm diye dolaşmayız”

Bir müddet televizyonlarda bunları anlattık. Türkiye biraz nefes aldı. Yanıbaşındaki komşusunun 100 yıldır zulüm gördüğünü 4-5 yıl içinde öğrenen insanlar oldu. İnkılap kitaplarında anlatılmamış. Medya görmemiş. Biz engellenmesek ortalarda Kürdüm Kürdüm diye dolaşmayız. Hep Kürt sorununu konuşuyorsunuz diyorlar, hayır diğer-dertlerimiz- konuştuklarımıza dava açılmıyor onları duymuyorsunuz. Hakim ve savcılar lütfen bizim ekoloji çalışmalarımıza (konuşmalarımıza) dava açın onlar da görünür olsun.

"PKK'yi dağa çıkaran devletin politikalarıdır"

Babam, annem çat pat bilirdi Türkçe’yi. Biz eğitim dili, medya derken biliyoruz. Ama Kürtçe’yi korumak adına ne tedbir var? Asimilasyon da etkiliyor. Kamu olanaklarında ve kontenjanlarında yer verilmiyor. Bir de kriminalize edilip yargılanıyor. Dil sadece iletişim aracı değil, duygu ifade aracı da. Türk diline dair çalışmalar var ne güzel. Sağlık Bakanlığı, Diyanet Bakanlığı’nın var mı (Kürtçe’ye ilişkin) bir çalışması? Yok. Biz bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Onu da terör faaliyeti ilan ediyorlar. Biz dile getiriyoruz. PKK’yi dağa çıkaran devletin (bu) politikalarıdır. Umarım (ileriki süreçlerde) bir süreç başlar da biz de bir parçası olabiliriz.

(Fezlekelere konulan konuşmalarından bahsederek) Bu konuşmanın bir CD’de olduğu söyleniyor. Ses çözümünü istiyoruz dosyada yok diyor. (Çeşitli mercilere) yazıyoruz. Bakıyoruz ki dosyada varmış. Kim yapmış bu çözümü ‘polis çözmüştür’ deniyor. Ben polisin yaptığı çözümü kabul etmiyorum, bağımsız bilirkişi tarafından yapılmalıdır. Nihayetinde bu konuşma Newroz konuşmasında Şırnak meydanında Abdullah Öcalan’a ve tutuklulara selam göndermemi konu etmiş savcı. Ben o zaman (Öcalan ile çözüm sürecine ilişkin görüşmeleri kastederek) bizzat görüşüyordum, Şırnak meydanlarında selamlaşmıyordum.

“Türklüğün var olma tezi Kürdün inkarı üzerine kurulmuştur”

Davutoğlu'na PYD ile görüşün demişim. Fırat geçilmeyecek diyorlardı. Geçildi. Demek ki benim (önerdiğim) yol daha mantıklıymış, görüşülebilinirdi. Hükümetin Suriye politikasını eleştirmişim, savcıyı neden ilgilendirir? Bir siyasi parti başkanı ülkenin dış politikasını eleştirmiş, savcıya ne oluyor? Suçlamayı kabul etmiyoruz. PYD ile görüşülmesini, uzlaşma sağlanmasını savunuyorum. Bir Kürt olarak bundan ben de etkileniyorum. Esad ile görüşülmesine, Biden ile görüşülmesine ses çıkaran olmuyor. Kürtlerin temsilcileri ile tokalaşılmasında tüyler diken diken oluyor. Herkes ile görüşüyorular, Taliban ile de görüştüler. Savaş olan her ülkeyle ile görüştüler. Kürtler hariç. Bir Kürtler ile görüşülmedi. Bunu da sadece Erdoğan böyle düşünmüyor. Siyasetçisi, aydını, akademisyeni hepsi. Akademisyenlerin de hepsini barış dedikleri için ihraç ettiler. Kalanlar da böyle düşünüyor işte. Blinken silah veriyor ama tokalaşınca sorun yok. Ama PYD ile görüşmüyorlar. Çünkü Türklüğün var olma tezi Kürdün inkarı üzerine kurulmuştur, Amerikanın inkarı değildir. Onlarla görüşme bu temelleri sarsmaz. (Konu ne olursa olsun içinde Kürt geçince) Türk'ün varlığı, devletin bekası sarsılıyor.

'Savcı iddianamede 'Kürt'ün baş harfini gene küçük yazmış'

(Hakkında hazırlanan fezlekeler arasında Elazığ’daki konuşmasına değinerek) İddianamedeki konuşma tarihi 2013, dokunulmazlıklarımızın kaldırılmasından sonra tüm savcıların olduğu gibi hızlıca ellerinde olanı dosyaya göndermişler. Dokunulmazlıklarımızın kaldırılması beklenmiş, bu konuşma öyle eklenmiş. 1.5 sayfalık iddianamedeki konuşmada geçen Şeyh Sait’e ilişkin 3 cümle. Savcı illiyet bağı aramamış, davayla ilişkisine değinmemiş. Bu savcı Şeyh Sait’in Kürtler için değerini, tarihini biliyor mu? Bilmiyor. Savunmamın geçtiğimiz günlerinde buna değindim. Bir daha değinmeyeceğim. Savcı bu iddianamede 'Kürt'ten bahsederken baş harfi gene küçük yazmış.

(Hakkında açılan diğer iddianamelerde de benzer şekilde suçların isnat edildiğine ve delillere dikkat çekerek) ‘Demirtaş'ı yargılamanın hazzına kapılan her savcı, gelen her itirafı, belgeyi incelemeden dosyaya eklemiş. Bunları kabul etmiyorum.

Kaynak: Haber Merkezi