Haber: Sibel Yazıcı
Aşk, sevginin bir üst noktası, aşırı ilgi ve bağlılık olarak tanımlanır. Kimilerine göre ise aşk geçici sevgi kalıcıdır. Hatta evlilikte aşktan ziyade sevgi ve saygının uzun süreli birlikteliği sağladığı dillendirilir. Ama uzmanlar evliliğin aşkı öldürmediğini belirtiyor.
Aile Danışmanı, Psikoterapist Ayşegül Keskin, aşkı ve sevgiyi şu şekilde tanımlıyor;
“Öncelikle aşk ne demek, sevgi ne demek onu iyi bilmek lazım. Aslında aşk insanın kişiyi ve olayları doğru değerlendiremediği yani perdeli olan duygusu yoğun ve abartılı adeta bir hastalık durumudur. Sevgi ise içinde sağlıklı bir bağlılık taşıyan, doğru değerlendirme yapan ve ""her şeye rağmen" devam eden duygu halidir.
Aşkta karşıya verilen, yüklenen olağanüstü bir anlam, sanal bir hal vardır. Sevgide ise gerçekler ve bu gerçekleri değerlendirmede sağlıklı ölçüp biçme vardır. Aşkta denge bulmak zordur çünkü sürekli yaşanan duygularda bir yüceltme, gerçeği görememe hâkimdir. Bu da ilişkideki sorunları yahut uyum olup olmadığını görmeyi engeller. Aşk ile yapılan evliliklerde hayal kırıklığı daha çok olur. Çünkü hayali ve olağanüstü bir tablo, evlenip bir eve girince yavaş yavaş yıkılmaya başlar. Gerçeklerle yüzleşmek ağır olabilir. Sonuçta karşıdaki de insan ve elbette hatalar, farklılıklar olacaktır. Elbette ilişkide itirazlar, tartışmalar olacaktır.”
“İlişkisel ve iletişimsel beklentiler ve bu beklentilerin karşılanıp karşılanmaması o ilişkinin matematiğine etki eden ciddi bir unsurdur”
Evliliğin aşkı öldürmeyeceğini belirten Keskin, “Evlilik hangi niyetle ve beklenti ile yapılmış ise o yönde isteklerde de yoğunlukla başlar. Bu niyetlerde duygusal bir konfor ihtiyacı da vardır. Sevilme, beğenilme, onaylanma, destek bulma, değer verilme vs. Ve zamanla insanın birçok ihtiyaçları yön değiştirir, yenileri eklenir. Doyuma ulaşan, karşılık bulan duygudurlar veya bulmayan duygularla birlikte çevresel faktörler ihtiyaçları belirler. İş hayatı değişir, imkânları değişir, aile şartları değişir, çocuklar olur, çevre genişler. Maddi imkânlar artar veya azalır. İnsanın yaşamı bir bütündür ve her bir parça evlilik ilişkisine az veya çok etki eder. İlişkisel ve iletişimsel beklentiler ve bu beklentilerin karşılanıp karşılanmaması o ilişkinin matematiğine etki eden ciddi bir unsurdur.” Dedi.
Aile Danışmanı, Psikoterapist Ayşegül Keskin
“Evlilik öncesi insanlar görüştükleri kişileri hayalimdeki eş mi diye tartıya koyuyor. İnsan kendinin ne istediğini, hassasiyetlerini mutlaka bilmeli”
Nasıl olsa evlenince değişir diye düşünenlerin büyük yanılgıya düştüğünü dile getiren Keskin, “Eğer cebinizde bir değiştirme listesi ile evlilik yapıyorsanız, sonucunda büyük hayal kırıklığı olacaktır.” açıklamasında bulundu.
Psikoterapist Keskin, doğru eşi bulmak için kendimize sormamız gereken sorulardan bahsetti;
“Evlilik öncesi insanlar görüştükleri kişileri hayalimdeki eş mi diye tartıya koyuyor. İnsan kendinin ne istediğini, hassasiyetlerini mutlaka bilmeli. Bununla birlikte çiftlerin kendine; Karşımdaki kişi evlilikten ne bekliyor? Evlilik karşımdaki insan için ne anlama geliyor? Benimle evliliği niye istiyor ve bana biçtiği rol nedir? Bu rol bana uyuyor mu? Benim ona biçtiğim rol uyuyor mu? Peki, ben bu beklentileri, istekleri karşılayabilir miyim? Gibi sorular sorup doğru cevabı bulmalı ve bunun üzerine düşünmesi çok önemlidir. Karşı tarafı ve kendimizi tahlil ettiğimiz zaman zaaflarımıza dikkat etmemiz lazım. Ben ne olursa öfkelenirim? Öfke yönetimim nasıl? Aile, arkadaş ilişkilerim nasıl? Yeni bir aileyi kabul edebilir miyim? Evin, çocuğun sorumluluğunu alabilir miyim? Evlendikten sonra nerede oturacağız? Eşlerin çalışma durumları da önemlidir. Bunları da önceden oturup konuşmak lazım. Önemli olan geçinmeyi bilmektir. Geçinmeyi bilmek demek sorunları şahsi algılamamak ve o anda olması gereken prosedürleri yapmak demektir. Sahiplenme çok önemlidir. Ben bir ilişkiyi sahipleniyorsam eşimi de ailesini de sahiplenirim. Tabi ki kızdığımız yerler olacak bunlar insani hallerdir.”
“Bizim iç dünyamızdaki değersizlik duygusu ne kadar yüksekse alınganlık seviyemizde o kadar yüksek olacaktır”
Mutlu bir evliliğin sırrı var mı?
“Geçinmeye niyetimiz var mı? Ona bakmak lazım” diyen Keskin, mutlu evlilik için neler yapmamamız gerektiğinden bahsetti;
“Eşimizle ilgili niyet okuma yaparak kendimizce yorum yaptığımız sürece olmayan bir şey için gardımızı alıyoruz. Bu ilişkiyi bozan en büyük tehditlerden biri. Hepimiz hataları var. Eşler birbirine karşı niyeti bozduğunda ciddi şekilde çatışmalar başlıyor. Ne yapsa kıymete binmiyor, ne yapsa altında bir sebep aranıyor. Geçinmeye niyetimiz var mı? Ona bakmak lazım. Şartlı sevgi sunuyoruz eşlerimize. Evlilikte zaman içinde uyumlanır. Evlenir evlenmez değiştirmek için uyguladığımız baskılar, surat asmalar, trip atmalar, küsmeler her şeyi daha kötü yapıyor. Bizim iç dünyamızdaki değersizlik duygusu ne kadar yüksekse alınganlık seviyemizde o kadar yüksek olacaktır.
Alınganlık ve küsmenin evliliğe zarar verdiğine dikkat çeken Keskin, “Çift terapisine gelen terapistler genellikle kriz anında büyük çıkmaza giriyor. Neredeyse boşanma aşamasında kapımızı çalıyor. Aslında evlilik öncesi bu sorunlar fark edildiyse bir terapiste gitmek daha doğru olacaktır. Evliliğin ilk iki yılı ön yargıların olduğu bir dönem. Çiftlerin ayıplarını birbirinin yüzüne vurmaları inatlaşmaya da sebep oluyor. İlişkiye yönetebildiğimizde ‘kontrol etmek’ değil, ilişkiyi doğru yönetebildiğimizde evliliği yönetebiliriz” Dedi.
“Günümüzde yoğun bir şekilde cinsel isteksizlik var”
Cinselliğin evliliğin sigortası olduğunu söyleyen Keskin, gün içindeki kavgaların ve tartışmaların mahrem hayata da yansıdığını belirtti;
“Günümüzde yoğun bir şekilde cinsel isteksizlik var. Önceden cinsel isteksizlik yoktu cinsel problemler vardı. Eşlerin birbirinden soğuduğunun işaretidir. Bu sorunun altında evlilik sorunlarından kaynaklı depresyon çıkabiliyor. Eşlerin birbirine kırıcı olması, sınırları bilmemesi eşleri birbirinden uzaklaştırıyor ve bu cinsel hayatlarına da yansıyor. Sağlıklı cinsel ilişkinin hafta da en az iki kere olması ve burada sorun varsa 6 ay gibi devam ediyorsa direk terapi almaları şarttır.”