MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ‘Öcalan’ çağrısı gündemde yerini korurken bir açıklamada 22. Dönem TBMM Başkanı Bülent Arınç’tan geldi. T24’ten Cansu Çamlıbel’in sorularını yanıtlayan Bülent Arınç, özetle şunları söyledi:
“Siyasetin dili nezakettir, şiddet değildir”
"Eski Meclis Başkanı olarak ben 1 Ekimlere giderim, 23 Nisanlara giderim. Bazen resepsiyonlara katılırım, bazen katılmam. Bu sene Meclis’in açılışına gittim, o gün Sayın Cumhurbaşkanı da konuşma yaptı. Ben kendi locamdan bunu izledim. Tabii, arkasından yaşanan gelişmeler gündeme oturdu. Sayın Bahçeli, DEM Partililerin elini sıkmış. Akşam da resepsiyonda Özgür Özel'e, “Sabah söylediklerime bakmayın, bunları ben siyaset olsun diye söylüyorum” demiş. Güler yüzle herkesin çok mutlu olduğu bir gün yaşanmış. Demek ki herkes asık suratlardan, nobran ifadelerden bıkmış ve usanmış. Eski bir söz çok güzeldir; “Sıkılı yumrukla el sıkışılmaz.” Bahçeli el sıkışmak için elini açmış. Bu bile neredeyse bir bayram havasında kutlanıyor. Halbuki çok normal bir şey. Siyasetin dili nezakettir, şiddet değildir.
Fakat tabii Bahçeli’nin “Öcalan çıksın, tecrit kalksın, gelsin Meclis’te konuşma yapsın” sözlerini duyunca önce inanamadım. “Bu sözler gerçekten Bahçeli'ye mi ait? Nerede konuştu?” diye hemen danışmanlarımı aradım. Çünkü bu, ondan beklenecek bir şey değil. Her gün “o kapatılsın, bu kapatılsın, onu kapatmayanları biz kapatalım, asalım, keselim” bu havalarda olan bir insanın hiç olmayacak bir iddiayla konuşuyor olmasına herkes tabii şaşırdı. O nedenle de “Heralde yeni bir süreç başlayacak ve bu süreçte Türkiye'nin kadim bir sorunu olan -bana göre de bir beka meselesi haline gelen- terörünün tamamen bitirilmesini gündeme getirecekler” diye düşündüm. Arkadan gelişmeleri takip etmeye başladım. Sayın Cumhurbaşkanımız öncelikle bu konuların üzerine gitmedi. Hatta BRICS toplantısından dönerken uçakta böyle bir sorunun sorulmadığını düşündük.
Bir defa baştan sonda söyleneceği söyleyeyim; bu haliyle Meclis’e gelip konuşma yapması mümkün değil. Hukuken de mümkün değil Meclis gelenekleri açısından da. Ben beş yıl Meclis iç tüzüğünü uygulamış bir insanım. Öcalan gibi bir insan nasıl gelecekmiş Meclis’e, özel izinle mi gelecek?
“Öcalan’ı konuşturduğu için doğrudan kapatma davası açar”
Öcalan şu an, özel izinle sadece kendi birinci derece yakınlarının cenazesi için kolları kelepçeli, arkasında yüzlerce jandarma olan bir şekilde çıkartılabilir. Ben bunu daha önce 15 Temmuz’da tutuklanan bir akrabam üzerinden anlatmıştım. 15 Temmuz sonrası olağanüstü hal döneminde, eşimin amcasının oğlu, Manisa’da sağlık müdürüydü ve tutuklanmıştı. Cenazede, diğer siyasilerin ve yetkililerin katılmadığı bir ortamda, Özgür Özel olaya müdahil oldu ve tutuklu yakınımızın kelepçelerinin çözülmesi için çaba gösterdi. Bu durumu ben “Özel benim kahramanımdır” diye bir yerde anlatmıştım. Yani bir hükümlünün bugün özel izinle gelip mecliste konuşması mümkün değil. Bir defa, Meclis’in grup salonları Meclis faaliyetlerinden sayılır. Grup toplantısındaki konuşmalar da dokunulmazlık kapsamındadır. 125. maddeye göre mahkûm edilmiş bir insanın doğrudan gelip Meclis’te konuşmasına zaten hiç kimse izin vermez de diyelim ki bunu yaptılar…Diyelim ki Öcalan’ı getirip Meclis’te DEM Parti grubunda konuşturdular, hiçbir şey olmasa Cumhuriyet Başsavcısı ertesi gün o parti hakkında Öcalan’ı konuşturduğu için doğrudan kapatma davası açar.
Kimsenin kalbini yarıp görme, dinleme imkânım yok. Böyle dışarıdan bakarak da yorum yapmak doğru değil. Şimdi burada aslında başladığımız yere dönmemiz lazım bizim. Biz Bahçeli'nin konuşması üzerine bir şeyler söylemeye çalışıyorduk. Nerelere girdik?
“Meclis’e gelmesini mümkün görmüyorum”
Bu insan neden Meclis’e gelecek? Dışarıya çıkma imkânı varsa gitsin bir lüks otelde veya bir küçük toplantı yerinde yapsın bunu. İçişleri Bakanlığı ona bir yer de tahsis edebilir. Orada ne söyleyecekse söylesin. Yani Meclis’e gelmesini ben katiyen mümkün görmüyorum. Bir genel af çıkacaksa bunu düşünebiliriz. Ve bu yerinde de olabilir. Ama devlet hayatımdan biliyorum, askerlikte erken terhis bu tarafta da genel af konuşulmamalı. Yapılacaksa yapılmalı ve iş bitmeli.
Genel affa girer tabii. Sınırları çizilirse, o sınırların içerisinde müebbet hapse mahkûm olanların da cezası 20 yıla indirilebilir. Veyahut da işte 25 yıldan sonra bir ‘umut hakkı’ tanınacaksa…’Umut hakkı’ konuşulacaksa ben başta şunu umut ederim; demek ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları bundan sonra uygulanacak. Bu umut hakkını tanıyan AİHM kararı yıllarca evvel çıktı. Ve benim çok da beğendiğim bir karardır. “Bir insan ilelebet içeride kalacağını düşünmemeli. İyi hal de varsa, şu yıldan sonra artık çıkabileceğini ümit etmeli” diyor. İnsan haklarına uygun bir şey bu. Ama biz bunu kabul etmemiştik."