BM'nin işgal altındaki Filistin topraklarında işlenen suçları araştıran Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu, BM İnsan Hakları Konseyi'nin 58. Oturumu kapsamında yeni raporunu açıkladı.
Raporda, 7 Ekim 2023'ten bu yana işgal altındaki Filistin topraklarında Filistinli kadın, kız ve erkeklere karşı ihlallerin belgelendiği kaydedildi.
İsrail'in, Filistinlilere karşı cinsel, üreme ve diğer cinsiyete dayalı şiddet biçimlerini, onların kendi kaderini tayin etme haklarını engellemek için daha fazla kullandığı belirtilen raporda, "İsrail, cinsel ve üreme sağlık tesislerinin sistematik olarak yok edilmesi yoluyla soykırım eylemleri gerçekleştiriyor." denildi.
Raporda, İsrail'in sıklığı ve şiddeti artan cinsel ve cinsiyete dayalı şiddeti, Filistin halkını kontrolünde tutmak ve onları yok etmek için bir savaş stratejisi olarak kullandığı vurgulandı.
Tecavüz ve diğer cinsiyete dayalı şiddet biçimlerinin, İsrail'in en üst düzey sivil ve askeri liderlerinin emirleri veya teşvikiyle işlendiği belirtildi.
Raporda, işgal altındaki Batı Şeria'da "İsrailli yerleşimciler" tarafından işlenen cinsel ve cinsiyete dayalı suçlar konusunda, Filistin toplumuna korku aşılamak ve onları kovmak amacıyla bir cezasızlık ikliminin de mevcut olduğu bildirildi.
İsrail'in, işgal altındaki Filistin topraklarına uyguladığı kuşatmayla güvenli gebelik, doğum, doğum sonrası ve yeni doğan bakımı için gerekli ilaç ve ekipmanın sağlanması dahil insani yardımı engellediği kaydedildi.
Raporda, bu eylemlerin kadınların üreme, yaşam, sağlık, aile kurma haklarını, insan onurunun yanı sıra fiziksel ve ruhsal bütünlüğünü ihlal ettiğine işaret edilerek "Kadınlar ve kızlar, üreme sağlığı bakımına erişimi engelleyen İsrail yetkililerinin dayattığı koşullar nedeniyle gebelik ve doğumla ilgili komplikasyonlardan öldü. Bu eylemler insanlığa karşı bir suç olan yok etmeye eşdeğer." ifadeleri kullanıldı.
İsrail makamlarının Gazze’de Filistinlilerin üreme kapasitesini kısmen yok ettiği ve bunu, cinsel ve üreme sağlığı hizmetlerini sistematik olarak tahrip ederek gerçekleştirdiğinin tespit edildiği belirtildi. Bu durumun, Roma Statüsü ve Soykırım Sözleşmesi’ne göre, Filistinlilerin fiziksel olarak yok olmasına yol açacak yaşam koşulları oluşturmak ve doğumları engellemek gibi iki soykırım eylemi kapsamına girdiği vurgulandı.
Raporda, "İsrail, yoğun nüfuslu bölgelerdeki binaları kasıtlı olarak hedef alma ve ağır patlayıcılar kullanma stratejisinin bir sonucu olarak Gazze'de kadın ölümlerini artan bir oranda gerçekleştirdi. Doğum hastaları dahil her yaştan kadın ve kız çocuğunun hedef alındığı vakalar da belgelendi. Bu eylemler insanlığa karşı suç olan öldürmeyi ve savaş suçu olan kasıtlı öldürmeye karşılık geliyor." denildi.
"Bu ihlaller Filistinliler üzerinde geri döndürülemez uzun vadeli etkilere yol açtı"
Raporda görüşlerine yer verilen Komisyon Başkanı Navi Pillay, toplanan kanıtların, cinsel ve cinsiyete dayalı şiddette büyük bir artış olduğunu ortaya koyduğunu kaydetti.
Pillay, "İsrail'in Filistinlilere karşı cinsel ve cinsiyete dayalı şiddeti onları terörize etmek ve kendi kaderini tayin etme haklarını baltalayan bir baskı sistemini sürdürmek için kullandığı sonucundan şüphe yok." ifadelerini kullandı.
İsrail liderlerinin suçlamaları örtbas etmeye yönelik açıklamalarının yanı sıra askeri adalet sisteminin failleri soruşturma ve mahkum etme konusunda yetersiz kaldığının altını çizen Pillay, bu durumun, İsrail askerlerine hesap verebilirlik korkusu olmadan bu tür eylemleri işlemeye devam edebilecekleri yönünde açık mesaj gönderdiğine vurgu yaptı.
Pillay, "Bu bağlamda Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) ve ulusal mahkemeler, kendi iç hukukları veya evrensel yargı yetkisinin uygulanması yoluyla hesap verebilirlik, hukukun üstünlüğünün korunması ve mağdurlara adalet sağlanması için elzem konumdadır." değerlendirmesinde bulundu.
Gazze'deki doğumhanelere ve ana tüp bebek kliniğine doğrudan saldırılar da dahil üreme sağlığı tesislerinin hedef alınmasının, açlığın bir savaş yöntemi olarak kullanılmasıyla birleştiğinde, üremenin tüm yönlerini etkilediğine işaret eden Pillay, "Bu ihlaller yalnızca kadınlara ve kızlara ciddi fiziksel ve ruhsal zarar ve acı vermekle kalmadı, aynı zamanda Filistinlilerin bir grup olarak ruhsal sağlık, üreme ve doğurganlık beklentileri üzerinde geri döndürülemez uzun vadeli etkilere yol açtı." ifadelerini kullandı.