Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Grup Toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Devlet Bahçeli'nin konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
"Bir tanıma göre dış politika, bir ülkenin dış dünyadaki çıkarlarını kollamak ve uluslararası politikada daha güçlü olabilmek, saygın bir konuma gelebilmek için sergilenen tutumlar bütünüdür. 14. Olağan Büyük Kurultayımızda kabul edilen yenilenmiş parti programımızda dış politikamızın temel esasları şu şekilde belirlenmiştir:
Bölgemizde ve dünyada barış ve istikrarı sürekli kılmak, uluslararası iş birliğini, karşılıklı saygı ve dostluğu yaymak ve geliştirmek, çok yönlü ve çok boyutlu bir diplomasi yönetmek suretiyle ülkemizin hak ve menfaatlerini her platformda korumak ve bu doğrultuda şahsiyetli bir dış politika izlemektir. Çevremizde barış, istikrar ve güvenlik odaklı huzur kuşağının oluşması, bütün ülkelerle karşılıklı saygı ve dostane ilişkiler kurulması MHP'nin amacıdır.
"Netenyahu terörist görmek istiyorsa boy aynasına bakmalı"
Bölgesel veya küresel mahiyetli sorunları uluslararası hukuk çerçevesinde adil ve kalıcı çözümlere kavuşturmak dış politikamızın özünü teşkil etmektedir ancak uluslarası karar alma mekanizmalarının baştan ayağa revize edilmesi, artan reform çağrılarının mütabakata bağlanması, küresel istikrarın tesisi bakımından artık ertelenemez bir mecburiyettir.
Birleşmiş Milletler her ne kadar dünya barışını ve güvenliğini sağlamak ve muhafaza etmek maksadıyla kurulsa da, zamanla bu tarihi pozisyonundan hızla uzaklaşmıştır. 18 Nisan 2024 tarihinde Filistin örneğinde görüldüğü üzere, BM genel kurulunda alınmış bir karar 5 daimi üyenin tasallutu altındaki güvenlik konseyinde yok sayılmakta ve işlevsiz hale getirilmektedir. Bu durumun adalet, demokrasi ve özgürlük ilkeleriyle bağdaşmadığı açıktır.
Türkiye'nin aralarında bulunduğu 80 ülke BM Genel Kurulu'na Filistin üyeliğinin güvenlik konseyinde tekrar görülüşmesi ve bu ülkeye bazı ilave haklar sunan tasarı sunmuştur. 10 Mayıs 2024 tarihinde yapılan oylamada 143 ülkenin kabul, 25 ülkenin çekimser ve 9 ülkenin red oyuyla, Filistin tasarısı genel kurulda onaylanmıştır.
Uluslararası toplum ezici çoğunlukla Filistin'in yanında durmuştur. Küresel vicdan, Filsitin halkının meşru mücadelesine destek verirken, İsrail saldırılarına bir nevi tepki göstermiştir. Filistin'in üyelik tasarısının BM Genel Kurulu'nda onaylanması karşısında İsrail temsilcisinin çıldırmış gibi BM şartının bir kopyasını imha etmesi, kararın terör için bir ödül olduğunu öne sürmesi siyonist vandallığa uygun düşen bir saygısızlık ve seviyesizlik olarak kayıtlara geçmiştir.
Netenyahu yönetimi terör arıyorsa, terörist görmek istiyorsa, soykırımcılarını tanımak istediyse bir boy aynasına ilk elden bakmayı mutlaka tercih etmelidir. İsrail'in azgın şımarıklığı, işlediği korkunç cinayetler insani değerleri hiçe sayması, hattı ve hududu çoktan aşmıştır. Şu haksızlığa, şu hudutsuzluğa bakınız ki, Genel Kurulda 143 ülkenin evet kararı konseyde adeta temyiz edilecek 5 ülkeden birisinin vetosu halinde onca emek ve emel heder olup gidecektir.
ABD'nin Filistin üyeliğini bir kez daha veto etmesi muhtemeldir. Uluslararası toplum İsrail saldırılarını durdurmak, kalıcı çözüm ve barışı temin etmek için mutlak surette somut adımlar atmalıdır. 30 Nisan 2024 tarihli grup konuşmamda BM Güvenlik Konseyi'nin nehavi veto sistemini eleştirmiş, bazı düşünce ve tekliflerimi sizlerin huzurunda paylaşmıştım.
BM'nin demokratikleşmesi acil bir eylem planı çerçevesinde ele alınmalı, bu zorlu süreçte ortak akıl ve irade öne geçmelidir. ABD, Çin, Fransa, Rusya ve İngiltere'nin daimi ülke statülerinden kaynaklanan veto yetkileri, genel kurulda desteklenen kritik karar ve destekleri sonuçsuz bırakmaktadır. Bu husus uluslararası toplumun değişen dengelerine bütünüyle mügayirdir. BM Genel Kurulu'nun güvenlik konseyinin işleyiş üzerindeki etkisinin artırarak karar alma süreçlerinde daha müyessir olması şarttır. Nitekim genel kurulun yeniden yapılanması, mevcut uluslararası çerçevede tercih edilmekte hem de uygulanabilir görülmektedir.
Güvenlik Konseyi işleyişinin daha açık ve hesap verebilir olması elzem bir ihtiyaçtır. 2. Dünya Savaşı sonrası kıyaslandığında günümüzde devletlerin uluslararası arenedaki etkinlikleri ve güç dengeleri kökten değişmiştir. Bu nedenle eşit teslimiyet hakkının sağlanması gecikmeden hayata geçirilmelidir. Kaldı ki farklı dengeleri gelişmişlik seviyelerinin ittifakları da dikkate alarak daha kapsayıcı bir yapı kurulması gerekmektedir.
BM Güvenlik Konseyi ile ilgili iki hafta önceki önerilerimizin yanında daimi ğye sayısının çoğaltılması, akla en yatkın seçeneklerden birisi olarak önümüze çıkmaktadır. Üye sayısının artışı ve veto yetkisinin sınırlandırılması dünya barışına muazzam bir hizmet olarak anılacaktır.
"35 bin insanın cinayeti örtbas edilemez"
Gazze'de bebekler katledilirken BM Güvenlik Konseyi'nde veto silahına sarılıp İsrail'e payende olanlar bunun hesabını asla veremeyecekler, makul ve mantıklı hiçbir teze sığınamayacaklardır. Soykırımın bahanesi olamaz. 35 bin insanın cinayeti örtbas edilemez. Geçen hafta başında Hamas, Katar, Mısır, ABD ve BM garantörlüğünde ateşkes teklifini kabul ettiğini açıklamasına rağmen Netenyahu'nun Refah'taki masumlara saldırması en hafif tabirle alçaklıktır.
221 gündür Gazze'de hüzün vardır, hüsran vardır, zulüm hükmü geçerlidir. 221 gündür çoluk çocuk, kadın yaşlı demeden masum sivil halk yok edilmektedir. İsrail'in Gazze'nin kuzeyinde uyguladığı derin kuşatmayı diğer bölgelere doğru genişletirken, aynı derecede açlık ve sefaleti de yaygınlaştırmaktadır. Refah'a yönelik kara operasyonu Gazze'nin dünya ile irtibatını koparmış ve sınır kapısının kapatılması ile insani yardımlar engellenmiş, açlık sorunu baş göstermiştir.
Türkiye, atılgan, ahlaklı, sabırlı ve akıl dolu cesur politikaları ile Filsitinli kardeşlerimizin duacısı ve destekcisidir. Öylesine azimli, dirayetli, insani ve vicdanı bir politika takip edilmektedir ki İsrail ile yapılan 9.5 milyar dolarlık ticaret bir kalemde silinip atılmıştır. Türkiye, çok büyük bir ülkedir. Haklının saffında, zulmün ve zulüm piyonlarının karşısındadır. Tarihin sesi kulaklarımızda çınlamaktadır. İnanç, kültür ve gönül coğraflarımızın feryatları milli yüreklerde dalgalanmaktadır.
Bu süreçte, Sayın Cumhurbaşkanımızın da kabinesinin sonuna kadar yanında olduğumuzu, ne karar alınırsa alınsın arkasında duracağımızı herkesin bilmesinde sayısız yarar olacaktır. Vadedilmiş toprakların nihai hedefi Anadolu coğrafyasıdır. Bugün Gazze'de boyun eğersek, büugün Kudüs'te susarsak gelecekte son yurdumuzda çok çetin olaylar yaşanabilecektir. Gazze'yi savunmak demek mesela Gaziantep'i savunmak demektir. Gazze'yi konuşmak demek mesela Şanlıurfa'yı konuşmak demektir. Hiç kimse boşa sallayıp dolu tutmanın çabasını heves etmesin, Hiç kimse Gazze'yi günlük malzeme haline getirip buradan bir cephe açarak Türkiye'yi suçlamaya, siyasi ikbal ve ikmal gayesine meyletmesin.
Biz böylesi çarpık ve çürük zihniyetlerin ön planda Gazze'de çığlığı atarken, arka planda siyonizmin değirmenlerine nasıl su taşıdıklarını gayet iyi biliyor ve maskelerinin altındaki nursuz suratlarını da gayet iyi tanıyoruz. Diyorum ki; İsrail ve Filistin arasında bir an evvel ateşkes rejimi tezahür etmesi, kalıcı barış için taraflar harekete geçmelidir. İki devletli çözümden başka herhangi bir alternatiflikten bahsedilemeyecektir. Başkenti Doğu Kudüs olan 1967 sınırları temelinde egemen siyasi ve toprak bütünlüğünü sağlamış bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasından ve tanınmasından başka bir seçenek yoktur. Aksi halde ortadoğu ve dünyanın bir kıvılcımla yanması mukadderdir.
"Milli Eğitim en büyük kozumuz ve güvencemizdir"
Değerli arkadaşlar, Türk ve Türkiye yüzyılı hedefleri elbette hepimizin sahip çıkıp, gerçeğe dönüştürmek için çalışacağımız milli bir vizyon hamlesidir. Eğitimden kültüre, sanattan spora, ulaştırmadan sağlığa, sanayiden teknolojiye, adaletten asayişe, savunmadan bilime, ekonomiden ticarete, turizmden altyapı yatırımlarına kısacası hayatın ve ülkenin her alanında yeni yüzyılın ruhuna müzayir atılımlarla dünyada muhkem bir mevkii kazancağımıza inanıyorum.
Çağın gereklerine milli ve yerel tedbirlerle ayak uyduramayacağımızı, kökümüzden ve milli kimliğimizden kopmadan dördüncü ve beşinci endüstri devrimlerini pas geçemeyeceğimizi düşünüyorum. Önceki yüzyılı kaybetmiş olsak da yeni yüzyılı Allah'ın izniyle kaybetmeyeceğiz ve tarihin gerisinde kalmayacağız. Bunu sağlayabilmek için Milli Eğitim emin olunuz ki en büyük kozumuz ve güvencemizdir. Değerler anarşisine sahne olan dünyada maddiyat düzeyinin yükselişi aynı oranda maneviyat ile yansımamaktadır. Doğal olarak maddiyat birikimi ile maneviyat boşluğu arasındaki uçurum ahlak krizlerini tetiklemektedir. Huzursuz, umutsuz, ufuksuz ve memnuniyetsiz kitleler psikolojik rahatsızlıkların ve sapkın eğilimlerin pençesindedir.
Bahçeli'den Eurovision tepkisi
İsveç'in Malmö kentinde 25 ülkenin katıldığı ve 68.si yapılan 2024 yılı Eurovision şarkı yarışması insanlığın nasıl bir tehditle yüz yüze kaldığını fazla söze gerek bırakmadan belgelemiştir. Bu arada İsrailli şarkıcıya itirazlar yoğun olsa da sonuç alınamamıştır. Sanattan daha çok siyasi içerikli bahse konu yarışmanın ahlaki çöküş propagandasına dönüşmesi, erkekle kadın arasında kalmış üçüncü bir türün tedavüle çıkması kokuşmuşluğun boyutlarını göstermesi bakımından ibret levhası olmuştur.
Marjinalliğin dozajı korkunç düzeylerdedir. Batının çürüyen toplum ve kültürel yapısı adeta sahne almıştır. Birinci olan İsviçreli erkek sanatçının tüylü ceket, bol makyajlı ve pembe saten etekle yarışmada boy göstermesi utanç verici bir yozlaşmanın teyidinden başka bir şey değildir.
Eğer bunun adına çağdaşlık deniyorsa biz de diyoruz ki batsın böyle bir çağdaşlık anlayışı! Eğer bunun adına modernlik deniyorsa üstüne basa basa biz de söylüyoruz ki olmaz olsun böylesi bir modernlik anlatım ve algısı! Biz, çağdaşlığı ve modernliği kültürel erimenin ve ruhsal bunalımının çorak sahasında değil, kendi özümüzde kendi değer yargılarımızda arayıp bulacağımızı, yeni yüzyılda da bunu cümle aleme ispat edeceğimizi kararlılıkla belirtmek istiyorum. Ahlaki ölçülerimize bağlanarak, kendimiz kalarak, medeniyet değerlimizi müdafaa ederek, aile yapımızı koruyarak, kızıl elma destanını kahramanca haykıracağız.
"Türkiye Yüzyılı Maarif modelini destekliyoruz"
Yeter ki milletimize güvenelim, yeter ki milli birlik ve beraberliğimize leke düşürmeyelim. Milli Eğitim Bakanlığı marifetince, hazırlanan Türkiye Yüzyılı maarif modelini yeni yüzyılın milli eğitim çatısı olarak değerlendiriyor, samimiyetle destekliyoruz. Mesnetsiz eleştirilerin iyi niyetten yoksun olduğu kanaatindeyiz. Modelde bir ayağı geçmişte duran eğitimin, diğer ayağının insanlık geleceğine ufuklar açan kapı olarak vurgulanmasının neresi yanlıştır? Milli ve manevi değerler manzumesi ile maddi gelişmenin zirvesini hedefleyen yolculukla temelin değişmeyen milletimiz olduğuna dönük tespitin sakıncalı bir yanı var mıdır? Öğrenci profili beceriler çerçevesi, erdem değer eylem modeli, sistem okuryazarlığı, alana ait bilge kümeleri bileşenlerinden oluşan bütüncül bir modelin hazırlanmasında neden rahatsızlık duyulmaktadır?
Beden ve ruh üzerine kurulan bir modele canlı ceset gibi ortalıkta dolaşanlar dışında itiraz edenlerin tutarlı dalı veya haklı eleştirileri söz konusu mudur? Sağlıklı, iradeli, sorgulayıcı, üretken, bilge, cesaretli, merhametli, vatansever ve estetik değerlerle bütünleşmiş nesillerin varlığından ürkenlerin ve karalamak için kuyruğa girenlerin asıl amacı nedir? Maarif kelimesine takılmış olan zevaatin bir anlamı yoktur. Milli Eğitimin, milli geleceğimizi inşaa etmesi başlıca temennimdir.
"Atanamayan öğretmen kalmasın"
Milli Eğitim Bakanımızı ve söz konusu modelin hazırlığında emeği geçen herkesi kutluyor, başarılar diliyorum. Ümit ederim ki yeni yüzyılda atanamayan öğretmen kalmasın, bu dram artık sonlansın. TBMM, gündemine gelecek öğretmenlik meslek kanununda yapılacak değişiklik teklifini de yürekten destekleyeeğiz. Son örneği Eyüpsultan'da yaşanan bir okul müdürümüzün katledildiği elim hadiseyle ve öğretmenlerimize yapılan her şiddeti lanetliyoruz. Faillere tutuksuz yargılama yerine doğrudan tutuklama tedbirlerinin uygulanacak olmasını da son derece adil, isabetli ve yerinde görüyoruz.
Değerli milletvekilleri, küresel iklim değişiklikleri sebebiyle dünyanın pek çok bölgesindeki yerleşim yerleri ve tarım arazileri, aşırı yağış ve su taşkınlıklarından zarar görmüştür. Afgaanistan'ın Bağlan vilayeti başta olmak üzere, ABD, Brezilya ve Nijerya'da yüzlerce insan hayatını kaybetmiş, yüz binlerce insan felaketlerden etkilenmiştir. Ülkemizde sel ve su taşkınları zaman zaman görünmekte, vatandaşlarımız can ve mal kaybına uğramıştır. Rahmetin yer yüzüne inmesi elbette bereket ve bolluk alametidir fakat yağışların sürekli ve yoğun olması, özellikle havaların da ısınmasıyla dolu yağışının gözlenmesi, başta tarım olmak üzere ciddi sorunlara yol açmaktadır.
"Çiftçilerimizin ÖTV ve KDV sorununa neşter vurulmalı"
Bugün, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü'dür. Ortalam 50 günlük hasat mevsimi ile 315 gün boyunca Türkiye'yi doyuran feragat sahibi, fedakarlık numunesi ve çalışkanlık abidesi çiftçilerimizin derdi derdimiz, sevinci sevincimizdir. Çiftçi demek, helal kazanç, alın teri ve emek demektir. Çiftçi demek üreten ve hayatın zorluklarına direnen adanmış yürekler demektir. Sabahın erken saatlerinden akşamın geç saatlerine kadar ekmeğinin peşinde olan çiftçi kardeşlerimizin yüzünün gülmesi, ceplerine para girmesi hedefimizdir.
Tarımsal üretimdeki girdi fiyatlarının yüksekliğine bağlı sorunların gün geçtikçe büyümesi, köylülerimizin ve çiftçilerimizin başlıca şikayetidir. Bir litre mazotun satış fiyatının yaklaşık yüzde 38'inin vergilerden oluştuğu göz önüne alındığında, tarımsal üretimin sürdürülmesinin ve sorunun köklü çözümünün tarımda kullanılan mazottaki ÖTV ve KDV'nin kaldırılmasına bağlı olduğu da görülecektir.
Bizi doyuran çiftçilerimizin doyması için, ÖTV ve KDV sorununa neşter vurulmalıdır. Tarımsal üretimin bir diğer girdisi de kimyasal gübredir. Gübre hammaddesinin yüzde 90'ından fazlası ithal edilmektedir. Kimyasal gübre fiyatındaki artışın temel nedenleri arasındaki döviz kurundaki oynaklıklar ve dünya piyasalarına tesir eden gerilimler yer almaktadır.
"Çiftçilerimiz kazançlı çıkacak"
Dün açıklanan Kamuda Tasarruf ve Verimlilik Paketi ile eşzamanlı olarak Türkiye ekonomisinde düzelme yaşandıkça, enflasyon canavarının boğazı sıkıldıkça ve döviz piyasalarında istikrar sağlandıkça bundan çiftçilerimiz de kazançlı çıkacak, onlar da rahata ve feraha erişecektir. 2024 yılı bütçesinde tarım kesimine verilecek destek yüzde 44,4 artırılmış ve 91,5 milyar liraya çıkarılmıştır. Bu önemli bir gelişmedir. Buna rağmen çiftçilerimize verilen gübre ve mazot desteğinin bütçe imkanları dahilinde yükseltilmesi dileğimizdir. Çünkü tarım sektörü stratejik bir sektördür. Salgın döneminde bu gerçek çok daha iyi bir şekilde anlaşılmıştır.
Bahçeli’den emniyet müdürlerinin açığa alınmasına yönelik açıklama
“Bugünlerde iç işgal cephesinde toplanıp aynı zamanda emniyet ve yargı içine yuvalanmış soysuz ve kripto çetelerin yeniden Türkiye üzerinde hesap yaptığı görülmektedir. Bu kan içen vampirlerin aklını başına alması, etrafımızda iftira ve ihanet duvarı örmeye kalkışmalarının ağır sonuçları olacağını bilmeleri, akıbetleri için 15 Temmuz gecesine dikkatle bakmaları ikaz ve ihtarımdır.
"Birkaç emniyet müdürünün açığa alınmasıyla geçiştirilemeyecek bir komplo devrededir"
Ayranımızı kabartmasınlar, sabrımızı taşırmasınlar. Maşa kullanıp sütre gerisine saklananların hepsini takip ediyoruz. Olan biten tüm kanun dışı irtibat ve ilişki ağlarının farkındayız. Birkaç emniyet müdürünün açığa alınmasıyla geçiştirilemeyecek bir komplo devrededir, nitekim hedef Milliyetçi Hareket Partisi, AK Parti, Cumhur İttifakı ve son tahlilde Türkiye’dir.
"Casusluk suçu çok iyi araştırılıp incelenmeli"
17-25 emniyet ve yargı ortaklı darbe girişiminin tekrarını planlayanlara boyun eğersek boyumuz devrilsin, göz yumarsak gözümüz çıksın, eyvallah edersek de kanımız kurusun. Gizli tanık ifadeleriyle şerefli isimleri karalama kumpasını ve tecelli eden millet iradesini gölgeleme arayışını himaye eden ve buna hizmetkarlık yapan kim varsa haindir, haşhaşidir, emniyet, yargı ve medya uzantılarının tepesine binilmelidir. Bakalım temiz eller operasyonu nasıl oluyormuş, hepsine göstermek, hepsini yaka paça içeri tıkmak da hukuk devletinin varlık ve şeref konusudur. Meclis gündemine gelecek olan 9’uncu yargı paketinde, casusluk suçu ilgili yeni düzenlemeden rahatsız olanlar çok iyi araştırılıp incelenmelidir. Yurt içinden ve yurt dışından hain FETÖ’cülerin, onlara sözcülük yapan satılmış, devşirilmiş sözde gazetecilerin bedel ödemesi yakındır ve kaçınılmazdır."