Özel Haber: Sümeyye Aksu
Türkiye, geçmişten günümüze birçok maden kazasıyla karşılaştı ve maden ocaklarında binlerce kişi can verdi. En çok maden kazasının meydana geldiği ülkelerin başında gelen Türkiye, en son Erzincan İliç’teki altın madeninde yaşanan heyelan ile karşılaştı. Heyelan altında kalan 9 kişiyi arama çalışmalarına ikinci bir toprak kayması riski nedeniyle ara verildi. Bağımsız Maden İş Sendikası Örgütlenme Uzmanı Başaran Aksu, İliç’teki maden faciası ve bu kazaların neden önüne geçilemediğiyle ilgili Elips Haber’e açıklamalarda bulundu.
“Ekipman ve eğitimli insan kaynağı düzeyinde yetersizlikler görülüyor”
Türkiye’de bu tarz olaylar karşısında hem ekipman düzeyinde hem de eğitimli insan kaynağı düzeyinde yetersizlikler görülüyor” diyen Aksu, “Örneğin 1999 depreminde bu yaşanmıştı. Sonrada AFAD’ın 6 Şubat Kahramanmaraş depreminde 3 gün boyunca kurtarma faaliyetinde yetersiz kaldığını gördük. Bu kadar büyük 1999 depremi yaşandıktan sonrasında 6 Şubat gibi daha büyük bir depremde bu kapasitenin ve eğitimli iş gücünün de çaresiz kaldığını hep birlikte deneyimledik” dedi.
“Buralarda bir göçüğün oluşma ihtimali yüzde yüzdür”
“Altın, gümüş, nikel gibi kimyasallar kullanılarak topraktan ayrıştırılan ve sonrasında bu kimyasal yığından geriye kalan kimyasal yığının yapay dağlar ve tepeler halinde o bölgede korunduğu, istif edildiğini biliyoruz” ifadelerini kullanan Aksu, “Ülkenin dört bir yanında da bu işlem böyle yapılıyor. Ve bunların tamamında da çökme, göçme riskiyle değil durumuyla karşı karşıya. Bunların hepsi mutlaka göçecekler. Belirli bir süre dayanır. İyi bir mühendislik kullanılsa bile belirli bir süredir ömürleri. Buralarda bir göçüğün oluşma ihtimali yüzde yüzdür” diye konuştu.
“Yozlaşmış ilişkilere dönüşmüş durumda”
“Denetimlerde bir eksiklik yok. Denetimler tam yapılıyor fakat denetçiler yozlaşmış durumda” ifadelerini kullanan Aksu sözlerini şöyle sürdürdü;
“Denetçiler düşük maaşlı devlet memurları olduğu için kendilerine bir tür yüksek hayat düzeyi oluşturabilmek için imkan sayıyorlar. Türkiye’nin tamamında; Enerji Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı bakanlık denetçileri çok büyük bir bölümü yozlaşmanın, Türkiye’deki ekonomik hakikatlerinde bir tür teşvik ediciliği nedeniyle böyle bir yozlaşmış ilişkilere dönüşmüş durumda. Denetçinin gideceğinden şirket yöneticileri haberdar. Şirket yöneticileri denetçilere oluşturulmuş tiyatral bir alan sunarlar. O da gelir her şey yolundadır diye not tutar. Çok zorunlu durumlarda cezalar yazılabilir. Cezalarda caydırıcı olmadığı için bit tür ödül olarak kullanılır. Mesela burada 16 milyonluk bir ceza kesilmiş fakat şirket 220 milyon TL vergi ödülü almış bir şirket yani 10’da 1’inden bile düşük bir ceza. Zaten devletten aldığını 10’da 1’ini devlete ödüyor. Burada caydırıcı bir ceza yok”
“Şirketler için caydırıcı olma özelliği yok”
Çok nadir ceza kesildiğini ve bu kesilen cezaların da ödül gibi olduğuna dikkat çeken Aksu, “Yani orada şirket için bir caydırıcı olma özelliği yok. Bunu Türkiye’nin fabrikalarında, OSB’lerinde, enerji havzalarında çalışan tüm işçiler bilir. Burada tabi suçun tamamı denetçilere ait değil. Bu tekerlerle, holdinglerle hukuku da boşa düşürecek anlaşmalar yapılıyor. Böylece yozlaşmış ilişkiler kuruluyor. Dolayısıyla böyle tablolarla da karşılaşınca sonuç bu oluyor” değerlendirmesinde bulundu.
“Aramalar bakanların açıklamasından 65-70 saat önce durduruldu”
Kimyasal yığıntının olduğu bu tarz çöküntü alanlarında kurtarma yapabilecek nitelikli bir kuruma ne yazık ki sahip değiliz” diyen Aksu, “Biz ilk gün söyledik bunun güçlüklerini ve mümkün olamayacağını söyledik. Gelişmeler bizi teyit ediyor sadece. Şaşırıp, mucizelerle arkadaşlarımızın kurtulmuş olmasını görmek iyi gelirdi hepimize ne yazık ki burada böyle bir şey yok. Bakanlarda İliç’teydi, tabloyu gördüklerini düşünüyorum. Sadece kamuoyu algısını yönetmek için bugüne kadar ertelediler. Tepede göçmemiş 3,5 milyon tonluk bir kimyasal toprak yığını var. Bu yığında da bir hareketlilik sezince mevcut kamuoyunun iki gün boyunca gördüğü iş makinalarıyla çalışma kısmı da iptal edildi. Bakanlar da arama faaliyetlerine ara verdiklerini açıkladılar. Fakat bu açıklamadan yaklaşık 65-70 saat önce durdurulmuştu. İlçede giriş çıkışlar kapatılmıştı” dedi.
“Otoriteler umut taciri olmadan hakikati paylaşmalı”
Kamuoyunu yöneten otoritelerin umut taciri olmadan hakikat neyse olduğu gibi toplumla paylaşmasının sağlıklı olacağını vurgulayan Aksu, “Çünkü bu toprağın altında olan herhangi bir göçük değil. Zaten kendi başına zehirleyici, öldürücü sonuçları olan bir malzemeden söz ediyoruz ve bunun altında arkadaşlarımız. Dolayısıyla burada kamu otoritesinin hakikat neyse hakikati olduğu gibi aileler ve bütün toplumla paylaşmalarında çok büyük bir fayda var. Burada kurtarma faaliyeti çok güç. Çünkü o milyonlarca tonluk toprağı kaldırıp bir yere koyacaksınız. Kaldırıp götürdüğünüz yerde bir potansiyel riskle karşı karşıya. Oradaki risk ortadan kalmıyor. Şimdi burada soğuk kanlı bir şekilde yapılacak ya da yapılamayacak olanların toplumla paylaşılmasında büyük fayda var” ifadelerini kullandı.
“İliç’teki tehlike bugüne kadar göz ardı edildi”
İliç’te ÇED raporlarının yenilendiğini ve kapasite artırımına gidildiğini söyleyen Aksu sözlerine söyle devam etti;
“Burada hem yerel ve ilçe düzeyinde hem de ülkeyi yönetenler nezdinde güçlü bir hükümdarlık kurma ilişkisi yetenekleri var. Bu yeteneği sağlayan şey para. Yani çok büyük paralara sahipler ve bu çok kolay bir hükümranlık ilişkisi geliştirmeyi kolaylaştırıyor. Bu duruma ses çıkarabilen yerel düzeyde birkaç insan kalmış. Çünkü herkes bir şekilde o büyük işletmenin etrafında taşeron ilişkileriyle girmiş durumda. Halk yoksullaştıkça da işletmeye mahkumiyet artmış. Dolayısıyla bir iki çatlak ses kalmış geride. Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları buradaki bu yapının tehlikelerine dair 2010 yılından beri yaklaşık 15 yıldır süren bir mücadelesi var. Bütün bunların hepsi bugüne kadar göz ardı edildi. En son 2022 Haziran’ında Siyanür barajında çatlak oluşmasıyla kimyasal siyanür sızıntısı olmuştu. O zaman 3 ay durduruldu, konu soğutuldu. Daha sonra yeniden çevresel ÇED raporları şirkete verildi. Herhangi bir eksiklik yoktur denildi. Meselenin üzeri kapatıldı. Şimdi de bu faciayı yaşadık”
“Buradaki hukuksuzlukların hasır altı edileceğine dair somut bir işaret”
Hem idari hiyerarşide hem de bakanlıklar nezdinde şirketi kollayan kararlar aldıklarını belirten Aksu, “Bilirkişiler şirketi aklayan raporlar yazdılar. Tüm bunların yargılanması, soruşturulması gerekir. Örneğin 6 kişi tutuklandı ama şirketin Türkiye müdürü Cengiz Demirci adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Cengiz Demirci’nin tutuklanması gerekirdi. Şirketi temsil eden birincil kişi o fakat alt düzeyde sorumlulukları olan yöneticiler, mühendisler tutuklanırken şirkettin birinci müdürü serbest. İlk adımda yine buradaki hukuksuzlukların hasır altı edileceğine dair somut bir işaret” değerlendirmesinde bulundu.